10871,08%0,16
41,96% 0,20
48,81% -0,10
5306,33% -1,03
8944,84% -1,95
Cumhuriyet’in ilanı sadece bir yönetim değişikliği değil, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde başlayan büyük bir toplumsal ve siyasal dönüşümün doruk noktasıdır. 17. yüzyıldan itibaren gerileme dönemine giren imparatorluk, 19. yüzyıla geldiğimizde askeri başarısızlıklar ve iç isyanlarla zayıflamıştı ve Avrupa tarafından “hasta adam” olarak adlandırılıyordu. Batı’da yaşanan sanayi devrimiyle baş edemeyen Osmanlı ekonomisi giderek daha da geriliyordu. Üstelik İmparatorluğun farklı bölgelerindeki milliyetçi hareketler giderek etkisini artırıyordu. Bu gidişin yönünü değiştirmek amacıyla Tanzimat ve Islahat Fermanları gibi reform hareketleri başlatılsa da yeterli olmadı. 20. yüzyılın başında patlak veren 1. Dünya Savaşı’nın sonunda ise tamamen dağılma süreci başladı. 1914 yılında başlayan savaşta Almanya’nın yanında yer alan Osmanlı Devleti, 1918 yılında imzalanan Mondros Mütarekesi ile savaşın mağlubu olarak kabul edildi. Mütarekenin 7. maddesi, itilaf devletlerine güvenliklerini tehlikede görmeleri halinde stratejik yerleri işgal etme hakkı tanıyordu ve Anadolu topraklarının fiilen işgali kısa süre içinde başladı. 15 Mayıs 1919’da Yunan kuvvetlerinin İzmir bölgesine yaptıkları çıkarma, üç yıl sürecek olan Milli Mücadelenin fitilini ateşledi.

19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak basmasıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun sona erdiği ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı kritik bir dönem başladı. Milli mücadele yılları boyunca Türk halkı Sevr Antlaşması ile dayatılan işgal ve parçalama planlarına topyekûn bir direniş sergiledi.
Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasının ardından Erzurum ve Sivas Kongreleri düzenlendi. Her iki kongrede alınan kararlar aslında bağımsız bir devletin ilk işaretlerini veriyordu. Erzurum Kongresi’nde “mevcut sınırları ile vatanın bir bütün olduğu” vurgulandı ve saltanat hükümeti milli iradeye tabi olmaya davet edildi. Sivas Kongresinde ise Misak-ı Milli esasları belirlendi, Heyet-i Temsiliye bütün vatanı temsil eder hale geldi, manda yönetimi kesin olarak reddedildi ve ulusal örgütlenme tüm vatanı kapsadı.
16 Mart 1920’de İstanbul’un işgal edilmesinin ardından zaten etkisini hayli yitirmiş olan Meclis-i Mebusan tamamen dağıtıldı. Bunun üzerine 23 Nisan 1920 günü Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Zor koşullar altında farklı cephelerde yürütülen silahlı mücadele ise düzenli orduların kurulması ile başka bir boyut kazandı. 1921 yılında kazanılan İnönü Zaferleri ve Sakarya Meydan Muharebesi’nden bir yıl sonra 1922 yılının Ağustos ayında başlayan Büyük Taarruz ve 30 Ağustos günü benzersiz bir zaferle sonuçlanan Dumlupınar Meydan Muharebesi’nin ardından Anadolu toprakları düşman işgalinden temizlendi.

1922'de Osmanlı Saltanatı resmen kaldırıldı. Bu önemli adım, sadece Osmanlı Devleti’nin sonu değil, aynı zamanda Türkiye’nin yeni bir siyasi düzen kuracağı dönemin de başlangıcıydı. 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin bağımsızlığı uluslararası düzeyde tanındı. Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine, milli egemenlik ilkesi üzerine kurulu modern bir devletin doğuşu için gerekli olan zemin artık tamamen hazırdı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 29 Ekim 1923 günü düzenlenen tarihi bir otumla cumhuriyet rejimini ilan etti ve Mustafa Kemal Atatürk’ü ilk cumhurbaşkanı olarak seçti.
Cumhuriyetin ilanı sadece bir siyasi dönüşümü değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir devrimi de başlatması açısından oldukça önemlidir ve Türk milletinin modern bir ulus-devlet kurma iradesinin yansımasıdır. Atatürk’ün önderliğinde kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti laiklik, modern hukuk ve demokratik değerleri esas alan bir yönetim anlayışını ve “muasır medeniyetler seviyesine ulaşma” hedefini benimsedi.

Cumhuriyet Nasıl İlan Edildi?
Milli irade kavramı ilk olarak Erzurum Kongresinde dile getirildi. 23 Nisan 1920 günü açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi de milli egemenlik esasına dayanıyordu ve adı konulmamış olsa da yeni yönetim biçiminin tüm özelliklerini bünyesinde barındırıyordu. 20 Ocak 1921 tarihli anayasada devletin yönetim şekli ile ilgili bir hüküm bulunmamasına rağmen “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” maddesi zaten sürecin varacağı noktayı işaret ediyordu. Yönetim şeklinin adının resmi olarak konulması için en büyük engel olan saltanat 1 Kasım 1921 tarihinde kaldırıldı. Lozan Barış Antlaşması’nın onaylanmasının ardından milli bağımsızlık tam olarak gerçekleşmiş oldu. Geriye sadece yeni yönetim şeklinin resmi olarak kabul edilmesi ve duyurulması kaldı.

Milli mücadele dönemindeki meclis, işleyişi bakımından savaş sonrası atılacak adımlarda verimli çalışacak bir yapıya sahip değildi. Yaşanan kabine bunalımlarını aşmak için atılması gereken önemli bir adım daha vardı. Mustafa Kemal Paşa 28 Ekim 1923 akşamı Çankaya Köşkü’nde bulunan arkadaşlarına “Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz.” diyerek ilk açıklamayı yaptı. O gece İsmet Paşa ile birlikte sürecin nasıl yürütüleceğini planladılar ve 1921 Anayasası’nın bazı maddelerini değiştiren kanun tasarısını hazırladılar.
29 Ekim günü mecliste “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli cumhuriyettir.” maddesinin yer aldığı tasarı üzerine konuşmalar yapıldı ve teklif 158 vekilin tamamının oy birliği ile kabul edildi. Cumhuriyet yönetimi alkışlarla ilan edildi.
Cumhuriyetin İlanında Meclisin Rolü
Cumhuriyet'in ilan edilmesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi oldukça belirleyici ve merkezi bir role sahiptir. Türkiye’de milli egemenlik fikrinin gelişimi, Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde yürütülen milli mücadele ile eş zamanlı olarak ilerledi. 1920 yılına geldiğimizde çöküş dönemini yaşayan Osmanlı Devleti’nin merkezi otoritesi zayıflamıştı ve İstanbul işgal altındaydı. Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920 tarihinde, bu şartlar altında, Türk halkının kurtuluşunu ve bağımsızlığını sağlamak amacıyla, milli egemenliğin tek temsilcisi olarak kuruldu ve Kurtuluş Savaşı sürecinde ve sonrasında, gelecekteki yönetim şeklinin cumhuriyet olmasını sağlayacak kararları aldı. Altı yüz yıldan uzun süredir egemenliği elinde tutan saltanatın elinde kalan son güç de meclisin açılışı ile son buldu. Meclis, halkın ülkenin yönetimine ve kaderine ortak olmasının önünü açtı.

Cumhuriyetin ilanındaki en kritik adımlardan birisi 1 Kasım 1922 tarihinde saltanatın kaldırılması oldu. Bu karar ile padişahın otoritesine kesin olarak son verirken TBMM, yeni devletin yönetim şeklinin padişahlık değil milli iradeye dayanan bir rejim olacağını açıkça göstermiş oldu.
Cumhuriyetin İlanı: İlk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk

Türkiye Büyük Millet Meclisinde cumhuriyetin ilan edildiği tarihi oturumda Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı da belirlendi. Yapılan gizli oylama sonucu vekillerin tamamının oyunu alan Gazi Mustafa Kemal Paşa yeni Türk devletinin ilk cumhurbaşkanı olarak seçildi. Böylece meclis hükümeti sisteminden parlamenter rejime geçiş süreci de tamamlanmış oldu. Yeni sisteme göre cumhurbaşkanı başbakanı atayacak, başbakan da bakanları seçerek cumhurbaşkanının onayına sunacaktı. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, ilk hükümeti kurma görevini İsmet Paşa’ya verdi.
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türkiye: Yenilikler ve Reformlar
Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde hızlı bir modernleşme ve çağdaşlaşma sürecine girdi. Milli egemenlik, laiklik ve çağdaşlık ilkeleri çerçevesinde şekillenen yeni yapı içinde siyasi, sosyal ve ekonomik alanda köklü reformlar gerçekleştirildi. Eğitim, hukuk, kadın hakları, ekonomi ve diğer alanlarda büyük yenilikler yapıldı. Bu süreçte farklı alanlarda gerçekleştirilen belli başlı reformları şu şekilde sıralayabiliriz:




29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları
Cumhuriyetin ilan edildiği gün olan 29 Ekim, 1925 yılında çıkarılan özel bir yasa ile bayram olarak kabul edildi. Atatürk’ün 1933 yılında, cumhuriyetin 10. yıl kutlamaları sırasında okuduğu 10. Yıl Nutkunda “en büyük bayram” olarak tanımladığı Cumhuriyet Bayramı hâlâ ilk günkü coşkusu ile tüm Türkiye’de kutlanmaya devam ediyor. Resmi törenler ve kutlamaların yanı sıra çok sayıda etkinlik düzenleniyor. Bu etkinliklerin doruk noktasını ise yurdun hemen her yerinde düzenlenen cumhuriyet yürüyüşleri oluşturuyor. Halkın kendi inisiyatifiyle düzenlediği yüksek katılımlı ve coşkulu bu yürüyüşler, cumhuriyetin temel değerlerine bağlılığımızı gösteren en güçlü sembollerden birisi olarak kabul ediliyor.