9910,61%-0,90
35,40% 0,23
36,29% -0,52
3070,10% 1,26
4884,84% -0,04
"Çalışan Gazeteciler Günü" dolayısıyla Fikir Gazetesi yazarlarından Güliz Yıldız Zeren tarafından farlı bir perspektifle gözler önüne serildi..
Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü… Tüm meslektaşlarımızın gününü kutla sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz.
İzmir'de bulunan Fikir Gazetesi Yazarlarından Güliz Yıldız Zeren'in günün anlam ve önemine istinaden yapmış olduğu başarı çalışmayı kendi okuyucularımızla paylaşmak istedik. O kadar güzel bir çalışma olmuş ki bizlerde bu yazıyı olduğu gibi yayınlamak istedik. Eline, yüreğine kalemine sağlık Güliz Yıldız Zeren…
Teknolojinin gelişimi ve dijitalleşme, gazetecilik anlayışında da köklü değişimlere yol açıyor. Ana akım medya kuruluşlarının; güç odaklarına güdümlü, gazetecilik meslek ilkelerini hiçe sayan, basın ve ifade özgürlüğüne darbe vuran, sansürcü anlayışları karşısında internet mecrasının sunduğu özgürlükler, gazetecileri bloglar, podcastler ve sosyal medya platformlarında patronsuz gazetecilik yapmaya itiyor.
Halkın doğru bilgiye ulaşma ihtiyacını karşılamada ‘yeni medya’ mecraları, gazetecilere doğru bilgiyi yayma, kamuoyu oluşturma noktasında avantaj sağlarken, gazetecileri yine düşük ücretlere, özlük haklarından yoksun çalışmaya mecbur bırakıyor. Bu alandaki pek çok gazeteci veya gazete okur bağışları ile sürdürülebilir olmaya çabalıyor.
Fikir Gazetesi’nin 46’ıncı Sayısında, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü çerçeveli Haber Dosyamız kapsamında; ‘Patronsuz, serbest gazetecilik nedir? Nasıl ve ne koşullarda yapılıyor? Halka doğru bilgiyi ulaştırma noktasında gazeteciler, serbest çalışma alanına yönelerek nelerden fedakarlık ediyor? Bu zorunlu bir Tercih mi? Serbest gazeteciliğin ülkemizde ve yurtdışında bugünkü durumu, çalışma koşulları, avantajları ve dezavantajları neler?’ gibi pek çok başlıktaki konularla ilgili sorulara yanıt aradık.
Basın Konseyi Genel Sekreteri, Yazar Dr. Murat Erdin, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Sekreteri, Gazeteci Banu Tuna, Kadın Gazetecileri Derneği Başkanı Ayşenur Önal, Duayen Gazeteci Emre Aygen ve serbest çalışan gazeteciler Burcu Durmuşoğlu ve Yüsra Batıhan dosyamıza konuk oldu.
Sansürün ve mobbingin yoğun olduğu ulusal ve yerel medya tekellerinden çeşitli nedenlerle ayrılan gazetecilerin, ‘güvencesizliğin en dibi, kendi kendine habercilik’ şeklinde tanımlanan ‘serbest gazeteciliğe’ yönelmek zorunda kaldıklarını belirten profesyoneller; gazetecilik meslek etiği ve ilkelerinin serbest alanda çiğnenmeden yapılmasının öneminin altını çizerek, güvencesizliğin, düşük ücretle çalışmanın, örgütlenme imkanlarının olmamasının serbest gazeteciler için en büyük sorunların başında geldiğine işaret ediyorlar.
Bu alanda çalışan gazeteciler de bu sorunların altını çiziyor ve serbest gazeteci olmanın zorunlu bir tercih olduğuna vurgu yapıyor. Her şeye rağmen hakikat arayışından vazgeçmeyerek mesleklerini en zor koşullarda gerçekleştirdiklerini belirtiyorlar.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde medya sektörünün en meşakkatli çalışma şekli olan serbest gazeteciliği mercek altına aldık, sorulması gerekenleri sorduk. Yanıtları sizlere sunduk…
Serbest gazeteciliğin yeni ortaya çıkmış bir tür olmadığını ancak internetin ortaya çıkması ile ‘self reporter’ ‘kendi kendine yayıncılık- kendi kendine habercilik’ kavramının giderek yayıldığını belirten Basın Konseyi Genel Sekreteri, Yazar Dr. Murat Erdin, serbest gazeteciliğin uzun yıllardır yapıldığını belirterek, “Herhangi bir medya organına bağlı olmadan çalışan çok sayıda yazar ve foto muhabiri var. Özellikle savaş muhabirliği böyledir. Sizin sözünü ettiğiniz konu internetin ortaya çıkmasıyla birlikte oluşan “self reporter” yani “kendi kendine yayıncılık – kendi kendine habercilik” kavramıysa bu daha farklı ve günümüz yayıncılığını içeren bir konudur. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hızla gelişiyor.” değerlendirmesinde bulunuyor.
Time Dergisi’nin geçtiğimiz yıllarda bu durumu kapak konusu yaptığını hatırlatan Dr. Erdin, herkesin kendi kanalını kurduğu, kendi görüşlerini yaygın medya organlarına ihtiyaç duymadan paylaştığı bir ortamın varlığına işaret ediyor ancak bu durumun beraberinde bir sorumsuzluğu ve başıbozukluğu da getirdiğine dikkat çekiyor ve şunu söylüyor: “Hiçbir yere bağlı olmayan insanlar istedikleri gibi konuşup yazıyorlar.
Erdin sözlerini şöyle sürdürüyor: “En önemli avantajı mekana ve zamana bağlı olmamasıdır. İstediğiniz anda yayına geçmenizdir. Seyahat özgürlüğünü kısıtlamamasıdır. Ofis gazeteciliğinde günlük rutinler vardır. Sabah yapılan haber toplantıları, yöneticilerle konuşma ve benzer işler. Bir yere bağlı çalışmak sizi iş anlamında terbiye eder. Nasıl konuşacağınızı, nasıl yazacağınızı arkadaşlarınıza sorabilirsiniz. Yalnız çalıştığınızda özgürsünüzdür belki ama bu yalnızlık sizi çokça hata yapmaya iter. Basın meslek ilkelerini size anımsatacak kimse yoktur, açıp kendiniz okuyacaksınız. Eskiden interneti sınırlayan yasalar yoktu. Şimdi yaptığınız ve yazdığınız her şeyden sorumlusunuz.”
Yurtdışında, gelişmiş batı ülkelerinde patronsuz gazeteciliğin seyrini sorduğumuz Erdin şunları söylüyor: “Oradaki sistem sizi daha düzgün çalışmaya yönlendiriyor. Telif hakları dikkate alınıyor. Yanıt hakkına riayet ediliyor. Ülkelerin sosyo-ekonomik seviyesi geriledikçe internetteki başıbozukluk artıyor. Serbest gazetecilik yeni dönemin haberciliği sayılıyor. Adına yeni medya denen mecralar her ülkede artıyor. Bu ülkelerde bu habercilik için yeni sınırlamalar isteniyor. Örneğin yapay zeka ile yazılmış haberler var. Bunlar için yeni düzenlemeler ve yeni meslek ilkeleri oluşturmak şart.”
Patronsuz, serbest gazeteciliğin geliştirilmesi, daha iyi koşullarda yapılması için neler gerektiği ve destekleme noktasında ne gibi adımlar atılmalı? Sorumuza Basın Konseyi Genel Sekreteri Dr. Murat Erdin şöyle yanıt veriyor: “Bana kalırsa herhangi bir desteğe gerek yok. Sivil toplum bu tür yayıncılığı zaten kendi içinden çıkartıyor. Taraftar grupları, sivil toplum örgütleri, eski gazeteciler, yayıncılar, yazarlar ve meslek kuruluşları kendi yayıncılığını yapıyor ve bundan sonra da yapacaktır. Dijital dünyanın geleceği sonsuz olduğuna göre serbest gazetecilik de yoluna devam edecektir. Önemli olan şey her meslekte olduğu gibi bunu da doğru yapmaktır. İnsanların yararına olan bir durumu tersine çevirmek doğru bir hareket tarzı değildir. Daha fazla özgürlük ve daha fazla farklı sese ulaşmak için serbest yayıncılık tercih edilebilir. Ama meslek ilkelerini ve genel ahlakı çiğnemeden yapılmalıdır.”
Patronsuz gazetecilik denince kulağa hoş gelen bir durum olduğunu ancak Türkiye’nin mevcut koşullarında, iş hayatına ilişkin mevcut yasalarla şahsen, ne bir gazeteci olarak ne de bir sendika yöneticisi olarak serbest gazeteciliği destekleyemeyeceğini belirten TGS Genel Sekreteri Banu Tuna, “Birkaç köklü, uluslararası medya kuruluşu dışında, Türkiye’de serbest çalışan gazetecilere insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdürecek kadar ödeme yapan yok. Sosyal güvencelerini kendilerinin sağlaması bekleniyor. Sendika çatısı altında örgütlenme hakları yok. İş güvencesi yok. Emekliliğe hak kazanmak için primlerini kendilerinin ödemesi gerekiyor.” gibi konuların altını çiziyor.
Türkiye’de sendikalara ancak bir iş yerinde sigortalı çalışanların üye olabildiğini ifade eden Tuna, örgütlenme modelinin de sektör değil, işyeri bazlı olduğunu, sayılarının her geçen gün artmasına rağmen serbest çalışan meslektaşlarını üye yapamadıklarını vurguluyor.
“Örgütlü olduğumuz bir iş yerinde üyelerimizin hakları için mücadele ederken, aynı kurumda çalışan serbest gazetecilerin hakları konusunda söz sahibi olamıyoruz.” diyerek açıklamasına devam eden Tuna, Batı ülkelerinde durumun nasıl olduğu sorumuza şöyle yanıt veriyor: “Batı’da sendikaların sektörel çapta örgütlenme modeli var. Dolayısıyla bir iş yerine bağlı çalışmasanız bile sektörde faaliyet gösteriyorsanız ilgili sendikaya üye olabiliyorsunuz. Zaten bizde sendika üyeliği e-devlet sistemi üzerinden mümkün olabiliyor. Bugün patronsuz gazetecilikten gelir elde edebilen gazetecilerin büyük bölümü, ana akım henüz ortadan kaybolmamışken büyük medya kuruluşlarında isim yapmış kişilerdir. Elbette teknolojinin imkanlarını kullanarak kendine bir alan açmayı başarmış olanlar var ama sayıları çok az. Patronsuz gazetecilik yapacaksanız, yani kendi kendinizin patronu olacaksanız sistem sizi girişimci gibi düşünmek, girişimci olmak zorunda bırakıyor. Oysa herkes bu beceriye sahip olmayabilir. Serbest çalışanlarla ilgili yasal düzenlemelere ihtiyacımız var. Emeklilik, sağlık hizmetlerine ulaşım, iş güvenliği gibi unsurların planlanması gerekiyor.”
Kadın Gazeteciler Derneği Başkanı Ayşenur Önal, patronsuz, serbest gazetecilik kavramını kadınlar açısından değerlendiriyor. Medya sektöründeki hem yönetici hem de çalışan noktasında, eril hakimiyetin serbest gazetecilik alanında da var olduğuna işaret eden Önal, “Ülkemizde tekelleşmiş bir medya var ve medya patronlarının neredeyse hatta tamamı erkek diyebiliriz. Bu noktada cinsiyet eşitsizliğine dayalı bir çalışma ortamı mevcut. Kadın meslektaşlarımızın, mobbinge maruz kaldığı, sekreterlik, ayak işlerinin yaptırıldığı ofisler çok fazla. Bu koşullara tahammül etmek istemeyen kadın gazeteciler kendini sahaya atmak istiyor. Bu noktada da serbest gazeteciliği tercih ediyorlar. Bu zorunlu bir tercih olarak karşımıza çıkıyor” diyor.
“Aynı zamanda bu tercihi yapan kadın meslektaşlarımızın yanında, LGBTİ+ gazeteci meslektaşlarımız da ekonomik sorunlarla baş etmek zorunda bırakılıyorlar” diyen Önal şunlara değiniyor: “Halihazırda asgari ücrete mahkum edilmiş bir sektör medya sektörü ve bu sektörün dışına çıkan gazeteciler, serbest çalışmaya başladığında sabit bir gelirin olmadığı bir alana mahkum oluyorlar. Yine kadın ve LGBTİ+ gazeteciler serbest gazetecilik alanında da ikinci sınıf bireyler olarak görülüyor. Bu alanda da erkekler daha çok tercih ediliyor. Örneğin; ulaşım konusunda, erkeklerin seyahat özgürlüklerinin daha yoğun olduğu düşünülüyor. Gözaltına alınma süreçleri göz önünde bulundurularak yine çalışan olarak erkekler tercih ediliyor. Serbest gazeteciler ana akım medyanın görmediği yerleri, haberleri gördükleri ve kamuoyuna aktardıkları için tutuklanma, gözaltına alınma ile daha çok karşı karşıya kalıyorlar. Bundan dolayı da kadının daha hassas olduğunu, kırılgan bir grup olduğunu varsayarak erkekleri tercih etme durumları oluyor. Orada da bir eril hakimiyet oluşmuş durumda.”
“Patronsuzluk noktası totalde iyi ama kötü olan tarafları var. Kadın olmaları, LGBTİ+ birey olmaları bu gazetecilerin haber kaynaklarına ulaşma noktasında da zorluklar yaşamalarına neden olabiliyor” diyen Ayşenur Önal, “Gazeteci erkek ise bir haber kaynağına eriştiğinde, karşıdaki haber kaynağı daha rahat bilgiler verebiliyor. Burada da bir mobbingle karşı karşıya kalınıyor.” bilgisini paylaşıyor.
Önal, “Ekonomik özgürlüklerini elde etmek, halka doğru bilgiyi sunmak için çıktıkları yolda her türlü şiddetle karşı karşıya kalıyorlar. Serbest gazetecilikte haberi yolluyorsun ama paranı alamama gibi durumlar olduğunu sık sık duyuyoruz. Bu konuda şikayetler alıyoruz. Hali hazırda güvencesiz bir sektördeyiz ve bunun en dibi olan kısım olarak serbest gazeteciliği söyleyebiliriz. Güvencesizliğin en yoğun yaşandığı, en yoğun hissedildiği alanlardan bir tanesidir. Her şeye rağmen bu baskı ve bu sansür ortamında gazetecilik yapmak isteyen meslektaşlarımız bu yola başvuruyorlar ama daha da büyük sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar.” diyerek önemli değerlendirmelerde bulunuyor.
Romanya’da Nikolay Çavuşesku döneminde Sabah Gazetesi Muhabiri olarak çalışırken başından vurulan ve ardından uzun süre komada kalan, sağlığına kavuştuktan sonra çalışmaya devam eden 66 yaşındaki duayen Gazeteci Emre Aygen, serbest gazeteciliğe ilişkin görüşlerini Fikir’le paylaştı.
Aygen, teknolojinin gelişmesiyle gazetecilikte yeni bir dünya yaratıldığının söylenebileceğini, patronsuz, serbest gazeteciliğin bugün ülkemizde de daha da yaygınlaştığını belirtiyor. Serbest gazeteciliğin ‘Hollywood’ sinema sektöründe de konu edildiğinden bahseden Aygen, “Emekçi meslektaşlarımızın başından geçenler dünyada ilgi uyandıran konular oldu. Filmlerdeki gazeteciler, serbest gazeteciydi. Ama sinema sektörü parasını istediği miktarda ceplerine attı. Sinema sanatına da katkıda bulundular. Ülkemizde giderek artan patronsuz gazetecilik, patronlu kanallarda ve gazetelerde yer almamaktadır. Yani patronlar şu anda serbest gazetecilere bakmadan habercilik yaptırmaktalar. Serbest gazetecilerin, bir gün kendilerine karşı güçleneceklerini biliyorlar ama ne yapacakları konusunda bir fikirleri yok. Kanallarında çalışan gazetecilere verdikleri ödemelerle, serbest gazetecilere göre ekonomilerini güçlendirip, tam tersine dönüşeceği gerçeğini görmemezlikten gelmeyi tercih ediyorlar. Örneğin serbest gazetecilerin YouTube türü olanaklarla verdikleri olağanüstü haberleri görmemezlik içindeler. Üçüncü dünya medyasının ortadan kalkmasından sonra serbest gazeteciliğin daha da dönüşeceğini bildikleri için ne yapmaları gerektiğini bilmiyorlar.” tespitlerinde bulunuyor.
Serbest gazeteciliğin, gazeteciliğin kurulduğu günden beri yerinin belli olduğunu söyleyen Aygen şunları ekliyor: “Ernest Hemingway veya Claude Farrere Kurtuluş Savaşı’ndan başlayarak Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar görev yapan gazeteciler, ajanslar veya başka kimliklerle görev yapan gazete muhabirlerinden çok farklı kişilerdir. Serbest gazeteciliğin dezavantajları ise gazetecilik etiği çerçevesinde bilinen sorunlar olsa bile her zaman vardır. Örneğin dünyanın en büyük gazeteci örgütü, International Federation of Journalist (FIJ) üyeleri -benim gibi- Birleşmiş Milletler Beyannamesindeki belirli maddelere sadık kalacaklarına söz vermişledir. FIJ böyle kurulmuş evrensel bir örgüttür. Bu Türkiye’de de vardır. Örneğin ben 1989’da Romanya Devrimi’ni izlerken savaşan ve savaşa dahil olan tüm ülkelerin garantörlüğü altında gazetecilik mesleğini sürdürmekteydim. Bir ülkenin güvenliği altında muhabirlik yapan meslek arkadaşımız serbest gazeteci değildir. Savaşan ülkenin muhabiridir. Evrensel değildir. Romanya’da gazetecilik yaparken TRT’de çalışmama rağmen; Türkiye Cumhuriyeti koruması altında gazetecilik yapmıyordum. Oysa bu günlerde Gazze’de hayatlarını kaybeden gazeteci dostlarımızın garantörlüğü hiç olmadı. Hala da olmuyor. Bu noktada işte serbest gazetecilerin bu konjonktür içinde görev yapması çok zordur veya imkansızdır. Emek verenler medyanın Oscar’larını çoktan almış emekçilerdir.”
“Yurt dışı ülkelerde de serbest gazetecilik bizim gibi hayatlarını risk eden emekçilerdir. Serbest gazetecilerin emeklerine, bizdeki gibi görmemezlik içinde bakılmıyor” diyen Aygen şunları söylüyor: “Örneğin Almanya’da bir kasabada bir siyasi komedi, halkın önünde caddede yapılıyor. Bir tank caddede giderken tankı süren asker Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tankın tepesinde emir veren subay ise Rusya Federasyonu Başkanı Putin oluyor örneğin. Almanlar gösteriyi gülerek alkışlıyor. Şimdi biz serbest gazeteciler bu olayı haberleştiriyoruz muyuz?, yoksa görmemezlikten mi geliyoruz?. Nerede bizim serbest gazeteciliğimiz? Mesela, YouTube kanallarında olağanüstü önemli haberler, serbest gazeteciler tarafından gündeme geliyor. Ama topluma yansıtılan haberciliğin yer almamasından dolayı mı bilmiyorum haberin devamı orada kalıyor. Serbest gazetecilikte, patronlu medyalarla mücadele ederken verilen haberin devamlılığını da vermek gerekir.”
Son olarak 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde meslektaşlarına Fikir aracılığıyla seslenen Gazeteci Aygen, “Saygıdeğer gazeteci dostlarım, sizlere tavsiyede bulunmak çok ayıptır. Bu soruyu gazeteci olmayan kişilere sormak gerekir. Acı olan gazetecilikte, emek veren bir çok gazeteci dostumun, bu mesleği tamamen farklı nedenlerden dolayı gazetecilik yaşamını bir tarafa bırakıp dükkanı kapatmasıdır. Onlar gazetecilik mesleğine yaşamlarını vermiş kişilerdir. Gazetecilik de budur. Emeği yaşam boyunca sürdürülen bir meslektir.” diyerek sözlerine son veriyor.
Haber dosyamıza ayrıca Ankara ve Mersin’de serbest gazetecilik yapan iki kadın gazeteci meslektaşımız da konuk oldu. Patronlu medya şirketlerinde çalıştıkları yılların aradından serbest gazeteciliğe geçiş hikayelerini anlatan Burcu Durmuşoğlu ve Yüsra Batıhan serbest gazeteciliğin güvencesiz bir alan olduğunu ve zorunluluktan bu alana yöneldiklerini belirterek görüşlerini bizlerle paylaştı.
Mesleğe Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümü’nde ikinci sınıf öğrencisiyken fakültenin haber merkezinde başlayan, şimdi serbest gazeteci olarak çalışan Burcu Durmuşoğlu, mezun olduktan sonra spor basınında görev yapma hayalini gerçekleştiriyor.
Staj sürecinin ardından İstanbul’da Lig Tv’de stajyer muhabir olarak çalışmaya başlayan Durmuşoğlu, “Staj zamanım bitmek üzereyken bana kalabileceğimi söylediler. Üç buçuk yıl Lig TV’de spor muhabirliği ve editörlük yaptım. Uzunca bir zaman hiç para bile almadan çalıştım. Ayrılma kararı almama yakın bir zamanda da sözleşmeli yaptılar. Hiçbir zaman kadrolu olamadım. Sektörün handikaplarından dolayı pes edip mesleği bıraktım. Reklam planlama alanına geçtim. Ama bu beni hiç mutlu etmedi. Ve bu işin hiç bana göre olmadığını fark edip 6 ay sonra bıraktım. Sonra da oradan oraya savruldum. Kırgındım ve mesleğe geri dönmek aklımda yoktu. 10 sene sonra geçtiğimiz nisan ayında bu işin dijitalde tek başına da yapabileceğine dair ilham veren gazeteciler sayesinde kendi kendime gazetecilik yapmaya başladım.” diyerek anlatıyor serbest gazeteciliğe başlama hikayesini.
YouTube mecrasına katılan deneyimli gazetecilerden Nevşin Mengü, Özlem Gürses gibi gazetecilerin yaptıkları işlerin kendisine örnek teşkil ettiğini belirten Durmuşoğlu şunları belirtiyor: “Önce YouTube’la başladım. Ama o alanı tek başıma olmaktan kaynaklı zorluklardan ötürü rafa kaldırdım. Yazmayı çok sevdiğim için daha çok yazılı şeyler üretmeye ve onları biraz da podcaste dönüştürüp iki türlü de yayınlamaya çalışıyorum. Şu an asıl yayın alanım Substack. Web sitesi gibi orayı kullanıyorum. Görsel, işitsel ve yazılı her türlü şeyi mümkün kılıyor. Oradan da podcast yayınlıyor, yazılı haberler üretiyorum. Haber dediğin şey aslında bir ekip işidir. Burada her şeyi kendin buluyorsun. Serbest gazetecilikte günümüzde teknolojiyi yakalamanın, yapay zeka alanında gelişmenin değerli olduğunu düşünüyorum. Kastettiğim şey, haberi asla yapay zekaya yazdırmak değil. Tek başına çalışırken ekip arkadaşının olmadığı bir yerde, yapay zeka fikir alışverişi yapabilmek için bir araç görevi görüyor. Bu boşluğu çok iyi dolduruyor. Bir diğer önemli olan da bu tek başınalıkta motivasyonunu kaybetmemeyi öğrenmek. Haber çok hızlı akan bir şey. Bir şeylerin gerisinde kaldığını hissetmek tek başına çalışan bir gazeteci için daha da büyük bir motivasyon kırıcılığına neden oluyor. Bunun için kendini itmeyi öğrenmek gerekiyor. Yapay zekaya sırtını yaslamamak için de yazma pratiği yapmak, sokakta olmak da çok önemli. Ve bu işin en önemli püf noktası ise yaratıcılık. Yaratıcılığını beslemek ve özgünlüğün önemini bilmek çok değerli.”
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu olan 24 yaşındaki Serbest Gazeteci Yüsra Batıhan bu alana geçiş hikayesini paylaşıyor:
“Mezun olduktan sonra Ankara’da bir medya kuruluşunda çalışmaya başladım. Ankara’dan Mersin’e taşınmak zorunda kaldım. Ailevi sorunlar sebebi ile bir ajansta çalışmanın benim için uygun olmaması ayrıca cam tavan etkisine de maruz kalmam nedeniyle serbest gazeteciliğe geçmeye karar verdim. Yerel seçimlerden sonra ulusal ölçekli yayın yapan bir gazetede serbest gazeteci olarak başladım. 2024 Nisan ayından bu yana da serbest olarak çalışıyorum. Ama serbest çalışmanın avantaj olduğunu söylemek tek başına çok doğru gelmiyor. Zorunlu olarak bu durumu tercih ettim. Serbest gazetecilikte de ücret ve telif durumlarına baktığımızda bu alanda da bir emek sömürüsünün mevcut olduğu kanaatindeyim. Bazen haber öneriyorsun, haberin kabul görmüyor. Sürekli bir fikir üretme süreci içine giriyorsun. Ben ekoloji haberi alanında çalışıyorum ve bu haberler masa başında oturarak yapılmıyor. Gidip görmek zorundasın. Ama burada da ekonomik zorluklar devreye giriyor. Çoğu zaman yol masrafları karşılanmıyor, eşimden destek almak zorunda kalıyorum. Bu noktada şunu söyleyebilirim. Bu zorluklar karşısında destek çıkmayan biri olsaydı hayatımda muhtemelen gazetecilik yapamayacak hale gelecektim. Çünkü tamamen güvencesiz olduğunuz bir alan. Yol giderlerini karşılatmak istediğinizde bir hafta önceden yazmanız gerekiyor, onaylanması gerekiyor.”
Gazeteciliğin bugün dünyada ve Türkiye’de de Post-Truth (hakikat sonrası) çağın da etkisiyle bir hakikat arayışı haline geldiğine dikkat çeken Batıhan şu noktalara değiniyor:
“Bu hakikat arayışını da gündelik gündemlerden uzakta değerlendirmek gerekiyor. Bunun için de yapılması gereken belki de en iyi şey insanların kendilerini donanım olarak geliştirmeleri. Çünkü donanımsız bir şekilde gazeteciliğe atıldığınız anda var olan ve sürekli değişen dalgaların etrafında ne yapacağını bilmez halde bir sürüklenmeye gidiyorsunuz. Dosya haberler dediğimiz, özellikle Yaşar Kemal haberciliği denen hikaye haberciliği diyebileceğimiz, bugün dünyada da viral olan bir habercilik türü serbest gazetecilikte daha makul olabiliyor. Bu alanda çalışanlara bu tarza yönelmelerini öneririm. Yoksa başka türlü zaten hali hazırda var olan şeyi yapmaktan öteye gidemeyeceklerdir. Bir gazetecinin farklı bir bakış açısına sahip olması, bunun için de olabildiğince donanımsal olarak zihinsel olarak kendini geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum.”
Kaynak: Bağışlarla Ayakta Kalan Patronsuz Gazetecilik: Güvencesizliğin Dibi!