ANKARA - 08.03.2025 - Kadın... Tarih boyunca türlü rollere sıkıştırılmaya çalışılmış, kalıplara sığdırılmak istenmiş bir figür. Oysaki kadın ne babanın namusu ne kocanın malı ne de toplumun kurbanı değildir; kadındır, kendinindir. Kendine ait bir kimliği, hayalleri, arzuları olan bir bireydir. Ailenin dayanağı ya da yuvayı yapan dişi kuş olmak zorunda değildir. Kadın, edepli, uslu, hanım hanımcık gibi onu dizginlemek için türetilmiş sıfatlara sığdırılmaya çalışılmayan, sığmayandır.
Kadın, kendi ayakları üzerinde durabilen, kendi kararlarını verebilen, kendi hayatını yaşayabilen bir bireydir. Topluma katkı sağlayabilen, üretebilen, düşünebilen, sorgulayabilen bir bireydir. Güçlüdür, zekidir, yaratıcıdır, şefkatlidir. Anlayacağınız üzere kadın bir bireydir.
Sahra Hazal Kaleli’nin sosyal medya hesabında yazdığı o söz kadar basit ve anlaşılır aslında her şey:
“Kadın… Ellerini kirletebilir, dünyayı değiştirebilir ve masalları tersine çevirebilir. Kurbağayı prens yapabilir ya da prensi tamamen hikayeden silebilir. Seçim onun, hikayeyi yazan o.”
2024 yılında 394 kadın cinayeti işlendi
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, Türkiye’de sadece 2024 yılında 280 kadın, evli oldukları erkek, baba, oğul veya bir akraba tarafından öldürüldü. Yine geçtiğimiz yıla göre 394 kadın cinayeti işlenmiş, 259 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Öldürülen 394 kadından 111’i boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak istemesi bahanesi ile, 21’i ekonomik bahanelerle, 2’si nefret bahanesiyle, 27’si diğer bahanelerle öldürüldü. 233 kadının ise hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilemedi.
Dünya genelinde 130 milyon kız çocuğu okula gidemezken, her 5 kadından biri erken yaşta zorla evlendiriliyor...
Tüm bu veriler yaşanan eşitsizliği, ayrımı ve ötekileştirmeyi açıkça ortaya koyarken şunu hatırlamakta fayda var:
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10’uncu madde 1’inci fıkrası herkesin kanun önünde eşit olduğunu güvence altına almaktadır. İlgili maddenin 2’nci fıkrasına göre ise “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nun 3’üncü maddesinde herkesin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşit olduğu güvence altına alınmış ve cinsiyete dayalı ayrımcılık yasaklanmıştır.”
Bu vesileyle umut ediyoruz ki; 8 Mart'lar sadece kutlama günü olacak, burukluklar, eşitsizlikler, cinayetler ve acılar geçmişte kalacak.