Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz, akademik kariyerini Türk Dünyası Çalışmaları ve Modern Türk Tarihi alanlarında şekillendirmiş önemli bir tarihçimizdir. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde görev yapmakta olup, 2014-2016 yılları arasında bölüm başkanlığı görevini üstlenmiştir.
Akademik hayatına Gazi Üniversitesi’nde başlayan Prof. Dr. Yılmaz, Mayıs 2018 itibarıyla profesör unvanını alarak Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde çalışmalarına devam etmektedir. Aynı zamanda, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nde bilimsel danışmanlık yaparak tarih ve uluslararası ilişkiler alanlarında katkılarını sürdürmektedir.
‘‘Hakikatin yolunu açacak en etkili yöntem eğitimdir.’’ diyen ve 11.02.2025 tarihinde kaybettiğimiz eğitimci, yazar ve şair Mustafa Kemal Yılmaz’ın kızı Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz; genlerinden gelen bilgi ve bilinçle, tarih alanındaki akademik birikimini kültür ve kimlik çalışmalarına aktaran önemli bir isim olarak öne çıkıyor.
Türk tarihi, milliyetçilik, Türk dünyası ilişkileri ve modernleşme süreçleri üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz, birçok akademik yayının yanı sıra, “Tarihi Siyasi ve Kültürel Yönleriyle TÜRKLERİN DÜNYASI ve Türkiye'nin Dış Türkler Politikası” ve “Konya'da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Mümtaz Bahri Koru” eserlerine mühür gibi imza atmış, doğru bilinen yaygın yanlış tarihi bilgilere kanun hükmünde belgeler, gazeteler ve o dönemlerle ilgili arşiv kayıtlarıyla gerçeği yazmış ve hâlâ hiç yorulmadan, usanmadan, bıkmadan tarihimizden aldığı ilhamla, Türk kadınının dönüştürülmeye çalışıldığı kimliğin karşısına ciddi bir tavır ve emekle geleneksel Türk kadının gücünü anlatarak mücadele ediyor. Umay Ana Türk Dünyası Kadınlar Birliği(UMAYDER) ve Türkiye Kadın Akademisyenler Derneği (TÜRKKAP)’ın Ankara Temsilcisi olarak birçok önemli organizasyonlara ve projelere emeğini ve bilgisini katıyor.
Hocamız, çeşitli platformlarda yaptığı konuşmalarda, katıldığı televizyon programları ve akademik etkinliklerde, Türkiye’nin tarihi dinamikleri üzerine yaptığı kapsamlı analizlerle dikkat çekiyor.
Bu söyleşide yalnızca tarihsel bilgileri değil, bu bilgilerin günümüz siyasetine, toplum düzenine ve kadın olgusuna nasıl etki ettiğini hocamızın engin bilgisine danışmak istedik. Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne, arşivlerin derinliklerinden hafızayı ve kimliği günümüze taşıyan bir tarihçimizdir, Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz.
Günümüzde ortaya çıkan ‘’Popülist Tarihçi’’ söylemine Hocamızın tanımından, tarihi ancak arşiv kayıtlarından öğrenmenin ehemmiyetini kavradık.
Onun bilimsel birikimi ve düşünsel bakış tarzıyla Türk tarihini ve mirasımızı daha derinlemesine anlamayı amaçladığımız röportajımızı benim heyecanım ve Hocamızın samimiyetini de katarak gururla siz okuyucularımıza sunuyoruz.
İşte röportajımız…
-Hocam, tarih alanına olan ilginiz nasıl başladı? Sizi bu alana yönlendiren en büyük etken neydi?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’Babam eğitimci, yazar ve şairdi, evimizde zengin bir kitaplık vardı. Bu nedenle küçük yaşlardan itibaren okumaya başladım. Milliyetçi bir aile ortamında büyüdüğüm için kendimi çok şanslı hissediyorum. Böyle bir aileye sahip olduğumdan millî manevi değerleri kazandım. Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ortaokul öğrencisiydim, günlük gazetelerden fotoğraf ve yazıları keserek bir Kıbrıs albümü oluşturmuştum. Bugün düşünüyorum da tarihe olan ilgim sanıyorum ozamanlar başlamış. Fakülteye başlayacağımda babam kendisi ve ablam gibi edebiyatçı olmamı istemişti ama ben tarihi seçmiştim.’’
-Akademik kariyeriniz boyunca sizi en çok etkileyen veya dönüm noktası olarak gördüğünüz bir olay var mı?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’Öğretmenlik yaparken yüksek lisans ve doktoramı yaptım. Doktoramı bitirdikten sonra üniversitede okutman olarak göreve başladım. Bu çok önemli bir dönüm noktasıydı. Ancak kadro alamadığım için tarih bölümüne geçişim maalesef çok geç oldu.’’
-21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nde Bilimsel Danışman olarak görev aldınız. Bu süreçte edindiğiniz tecrübeler, tarih araştırmalarınıza nasıl katkı sağladı?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nde bilimsel danışman ve yazar olarak görev aldım. Yazar olarak sanırım yüz civarında belki daha fazla yazım yayınlandı. Bu yazıları yazabilmek için gündemi takip edip tarihi olaylarla bağlantı kurmak hem yorucuydu hem de inanılmaz bir dinamizm kazandırıyordu.
Enstitü, jeopolitik, jeostratejik, sosyolojik ve askeri konularda Türkiye’nin 21.yy da ne yapması gerektiğine rehberlik eden bir kurum olduğu kadar bizler içinde bir okul olmuştur. Orada öğrendiklerim elbette ufkumu genişletti, analitik ve stratejik bakmayı öğretti. Enstitüde düzenli olarak yapılan beyin fırtınası toplantılarına katılırdım. Bu toplantılarda iki saat içerisinde konunun uzmanlarından binlerce sayfada öğrenemeyeceğimiz bilgilere ulaşırdık.
Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ benim tez danışmanımdı. Çok disiplinli, donanımlı ve ilkeliydi. Bu nedenle verimli bir tez dönemi geçirmiştim. O günden bugüne de saygı-sevgi çerçevesinde devam eden hoca-öğrenci ilişkimiz bulunmaktadır. Hocam dünyayı okuyabilen ileri görüşlü vatanını milletini çok seven iyi bir stratejisttir.’’
-Hocam, Türk Dünyası ve Modern Türk Tarihi alanlarında uzmanlaşmış bir akademisyen olarak, bu alanlarda en büyük eksiklikler neler sizce?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’Bu konuda en büyük eksiğimiz bir devlet politikamızın olmamasıdır. Bu konu kesinlikle siyaset üstü olmalıdır. Dolaysıyla iktidara kim gelirse gelsin devletin politikası değişmemeli ve bu konuda alınan kararlar hayata geçirilmelidir. Proje bazında kalmamalıdır. O kadar çok kurum dernek vs faaliyet gösteriyor elbette hepsinin küçük küçük katkıları var. Ancak Türk Dünyası çok önemli bir konu 16. Yüzyıldaki Türk asrını tekrar yaşamamız için önümüzde ciddi bir engelin olduğunu düşünmüyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konuyu devlet politikası yaptığı takdirde başaracak gücü vardır.’’
-Türk Dünyası’nın ortak tarih bilinci oluşturabilmesi için atılması gereken adımlar neler?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz:‘’Ortak tarih kitapları ile yeni nesillere ders olarak okutulması son derece önemli. Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığını ilan ettikten sonra başlayan öğrenci projesi yerinde alınmış bir karardı. Uygulamadaki aksaklıkların giderilmesi ve en önemlisi Türkiye’den mezun olan öğrencilerin takibinin yapılması gerekir. Türkiye’de eğitim yapan gençler ülkelerinde belli görevlere geldiklerinde ortak tarih bilinci ile hareket edecek ve ülkeler arası dostluğu pekiştireceklerdir. Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye Cumhuriyeti arasında ulaşım çok pahalı bu konuda gerekli tedbirler alınmalı ve özellikle gençlerimizin Türkistan coğrafyasını gidip görmeleri ortak tarih bilincinin oluşmasında çok faydalı olacaktır.’’
-Sizce Türkiye’de tarih yazımı ne kadar objektif ilerliyor? Akademik tarihçilik ile popüler tarihçilik arasındaki farklar konusunda ne düşünüyorsunuz?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’Genel olarak dönemin algı dönemi olduğunu söyleyebiliriz. İnsanları yazılanların resmi tarih olduğuna inandırmak isteyen bir kitle var. Kendilerinden bazı şeylerin saklandığınainandırarak, ilgi çekeceğini düşündükleri veya üzerinde çok konuşulan bir konuyu seçerek istedikleri gibi gösterebiliyorlar. Kitle iletişim araçları da buna hizmet ediyor. Objektif olmaktan çıkıp popülist bir tarih ortaya çıkıyor. Dolayısıyla insanlar da kendilerine daha hızlı ve popülist bir şekilde sunulanlara daha çok ilgi gösteriyorlar.
Tarihi popülist haline getirmek isteyenler daha çok videolar çekerek yayınlıyorlar. İnsanlar İnternete girdiği zaman sosyal medyada vs de önlerine çıkıyor. Popülist tarih her zaman maalesef gerçekleri yansıtmıyor. Ama bir faydası da var onu da inkâr edemeyiz, insanların tarihe ilgi duymasına katkı sağlıyor. Akademik tarihçilerin daha fazla çalışması ve alanı boş bırakmaması gerektiğini düşünüyorum.’’
-Tarih eğitiminde en sık yapılan hatalar neler? Öğrencilerin ve araştırmacıların daha bilinçli yetişmesi için neler yapılmalı?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’Yalnızca tarih alanında değil bütün alanlarda çağa uygun öğretim metotları seçilmeli. Elinde tableti olan bir çocuğa siyah-beyaz bir kitaptan tarih anlatamazsınız. Tarih dersinin olmazsa olmazı haritadır. Öğrencilere etkinlik yaptırarak dilsiz haritalar çizdirilebilir. Hem öğrenirler hem de eğlenirler. Ayrıca power-pointler hazırlanarak görsellerle de desteklenebilir. Öğrencilerin görev alacağı canlandırmalar yapılabilir. Tabii en önemlisi millî tarih şuurunu vermektir. Atatürk’ün dediği gibi “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” Atalarımız hatalar yapmıştır, yapmasalardı devletler yıkılmazdı. Ama çok şükür utanılacak bir şey yapmamışlardır.
Araştırmacılara gelince bu alanda çalışacak olanlar gerçekten sevdiği için yapsın. Tarih zor bir alandır. Ama maalesef tarihle ilgili bir dizi izleyip bir kitap okuyan herkes tarihçi oluyor. İroni yapıyorum lütfen yanlış anlaşılmasın. Tarih de araştırmak yapmak deyim yerindeyse iğneyle kuyu kazmaya benzer. Çok araştırıp, çok okuyup doğruyu bulmanız gerekir. Bazı yanlışlar araştırılmadan telif eserlerden aynen alındığından yanlışlar doğruymuş gibi kabul edilerek tekrarlanmaktadır. İyi bir tarihçinin başvuracağı kaynak öncelikle belgeler olmalıdır. İyi bir tarihçi olmak uzun ve zorlu bir yolculuk gerektirir.’’
-Kuvvacı Tevfik Bilge Hoca hakkında bir kitap yazdınız. Bu çalışmanızda sizi en çok etkileyen yönler neydi?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz:‘’Bu kitap yerel bir tarih çalışmasıdır. Biz ve bizden önceki kuşaklar yerel tarihi yeterince çalışmadık. Millî Mücadele yıllarını yaşayanlar -cephede, cephe gerisinde- hayattayken yeterince sözlü tarih çalışması yapılmadı. Kuvvacı Tevfik Bilge Hoca’nın ailesi bilinçli ve aydın insanlar olduğu için özellikle torunun çocuğu Reha Bilge (yazar) büyüklerinden ses kaydı almış onları deşifre ederek hiçbir yerde olmayan bilgiler edindim. Bu kitaptan önce 2015’te Konya'da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Mümtaz Bahri Koru adlı bir kitap yazmıştım. O kitabı yazacağımda daha internetten bu kadar kolay kitap temin edemediğimiz dönemdi, bir sahafa gittim. Konya’da verilen Millî Mücadele ile ilgili kitap istiyorum deyince sahafta bulunan kişi Konya’da Millî Mücadele mi oldu dedi. Konyalı bir tarihçi olarak bu durum beni gerçekten üzdü. Konya için söylenen olumsuz ön yargıları da düşününce yerel tarih konusunda daha çok çalışmam gerektiğini düşündüm.
Kuvvacı Tevfik Bilge Hoca kitabını yazarken Konya’da Millî Mücadele sırasında bu mücadeleye destek olduğunu ancak tasarlanan Delibaş ayaklanması gibi ayaklanmalarla bu mücadeleye nasıl darbe vurulmak istendiği anlatmaya çalıştım. Tasarlanmış diyorum çünkü bu ayaklanma 2. Ordu Konya’dan taşındıktan sonra çıkmıştır. Yani şehri savunacak asker ya da polisin olmadığı bir döneme rastlamıştır. Dönemin valisiHaydar Vaner, Delibaş’a daha önce asker toplama görevi vermişti. Topladığı adamlarla isyana kalkışınca kendisi ile “besa” yaptıklarını söyleyen vali buna inanmamış ve konunun sorumluluğunu almadığı gibi görevinden istifa etmemek için direnmiştir. Kuvvacı Tevfik Hoca gibi vatanını milletini seven hocaların Millî Mücadele’de bu tür ayaklanmalara karşı verdikleri mücadeleyi anlatmaya çalıştım.’’
-Hocam, sizce Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının en büyük sebebi neydi?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’Hiçbir olayın bir tane sebebi veya bir tane sonucu olmaz. Olaylar birikir aynen bir bardak su gibi dolar son bir damla bardağı taşırırsa Osmanlı Devleti’nin yıkılması da böyle olmuştur. Ama en büyük sebebini soruyorsanız adaletten, liyakatten ve pozitif bilimlerden ayrılması derim. ‘’
-Tarih, günümüzde sıkça tartışma konusu haline gelen bir alan. Sizce tarih, bugünün meselelerini anlamada nasıl bir rol oynuyor?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’Önceki sorularınıza verdiğim cevaplarda da temas ettiğim gibi tarih çok önemli bir alan. Tarihin tekrarı, gözlemi, deneyi yok. Ancak ders almamız ve atalarımızın yaptığı büyük işlerle ilgili gurur duymamız için çok faydalı. Yapılan hataları iyi görmek analizini yapmak ve tekrarlamamak gerekir. Bazı olaylar var ki olayın geçtiği tarihi kapatın aynı hatalar yapılmış hiç ders çıkarılmamış. Özellikle devlet yönetiminde görev alacakların millî tarih bilincine ve tarih bilgisine sahip olmaları bu bakımdan büyük önem taşımaktadır.’’
-Balkan Tarihi, Türk Basın Tarihi gibi konular üzerine dersler veriyorsunuz. Bu alanlarda öğrencilerinizin en çok ilgi duyduğu veya şaşırdığı konular neler oluyor?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’Balkan Tarihi demek Osmanlı tarihi demek. Osmanlı Devleti bir Balkan devletidir. Balkanlara üç kere gittim. Tekrar tekrar da gitmek isterim oraların bizi çağırdığını düşünüyorum. Gezip gördüğüm yerlerin dersini anlatmak bana çok keyif verdiği gibi öğrencilerimin de çok ilgisini çekiyor. Ama en çok Dimitri Kandemir, Vasil Levski ve İskender Bey ile ilgili anlattıklarıma şaşırıyorlar.
Türk Basın Tarihi dersinde ise konuların birçoğu birbirinden şaşırtıcı ama hepsi de tanıdık geliyor. Günümüzde bazı konularda değişen çok faklı şeyler yok. Özellikle gazetecilerin maruz kaldığı muameleler.’’
-Akademik kariyeriniz boyunca unutamadığınız bir anınız var mı?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’Anılar tabii ki çok fazla. Öğrencilerimin aradan uzun yıllar geçmesine rağmen beni aramaları, hatta derslerde söylediklerimi hatırlamaları bana daha çok sorumlulukyüklüyor. Çok disiplinli olduğum söyleniyor. Bu benim işime duyduğum saygıdan kaynaklanıyor. Öğrencilerimi derse zamanında girmeleri konusunda çok uyarırım bugün bu sorumluluğu alamayan yarın işinde de sorumluluk alamaz. Bir gün derste kapının altından bir kâğıt atıldı geç kalan bir öğrenci ‘hocam dışarıdan dersi dinlemek zor oluyor boynum ağrıdı’ diye bir not yazmış. Bu öğrencinin zekâsını ve problem çözmedeki başarısının bir göstergesi olduğu için çok hoşuma gitti. Kapıyı açıp öğrenciyi derse aldım. Ama öğrencilerimle de ilişkilerim oldukça iyidir. Onlara her konuda destek olmaya çalışırım. Hoca olmaktan öte bir anne olarak da empati yapabiliyorum. Bir tarihte Çanakkale Şehitlerini anma gününde birkaç hoca konuşma yapmıştık. Toplantıdan sonragenç bir hoca ‘hocam öğrencilerin sizden korktuğunu sanıyorduk en çok alkışı siz aldınız demek ki sizi çok seviyorlarmış’ demişti. ‘Hocalar tepkiyi yer; benim gibi görevini tam anlamıyla yapmak isteyenler en başta tepkiyi yer. Diğerleri de ‘hocamız bize bir şey öğretmedi’ diye sonunda en ağır sözler ona gelir’ dedim.’’
-Atatürk’ün fikrini, ideolojisini okullarda verilen eğitimle yeterli buluyor musunuz?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’Bizim Atatürk’ü anlama ve anlatma sorunumuz var.Atatürk’ün yaptığı büyük işleri ve karşılaştığı büyük zorlukları ve onun ümitsizliğe yer vermeyen mücadeleci kişiliğini anlatmak yerine övmeyi tercih ediyoruz. Öğrencilerimize “Hasta Adam” Osmanlı Devleti’nin küllerinden yeni bir Türk Devleti’nin nasıl doğduğunu ve Atatürk’ün liderliğini anlatmamız gerekir. Elbette onunla birlikte mücadele eden kadroyu da unutmamak gerekir. Mesela kadın haklarının verilmesinde Atatürk kamuoyundan gelen talep üzerine değil, tam tersine gelecek tepkilere rağmen gerçekleştirmiştir. Bu Atatürk’ün ne kadar cesur ve şahsi beklentilerden uzak kararlar aldığının da önemli bir göstergesidir.
-Etrüsk Türk Medeniyetinin 1941’de ders kitaplarından silinmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’Yanlış buluyorum.’’
-Tarih alanında çalışan genç akademisyenlere en büyük tavsiyeniz ne olurdu?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ‘’Dil öğrenmeleri ve düzenli okuma yapmaları. Batı dilleri dışında Rusça, Çince, Arapça, Farsça gibi dilleri öğrenmeleri gerekir. Dünyanın küreselleşmesinin faydalı ve zararlı yanları var. Küreselleşen dünya çok küçüldü, her yere ulaşabiliyorsunuz. Yine dijital iletişim sayesinde bazı arşivlere ulaşabiliyorsunuz. Bu nedenle dil bilmek birinci elden kaynaklara ulaşmak açısından çok önem taşıyor.’’
“Beğenilmiş, övülmüş... Teşekkür edilmeye değer olan: Meşkûre. TDK böyle tanımlıyor.
-Bu özel röportaj için kıymetli vaktinizi ayırıp bilgi ve deneyimlerinizi bizlerle paylaştığınız için gönülden teşekkür ederim, hocam. Türk milletinin tarihî ve kültürel değerlerini doğru anlayarak daha güçlü bir gelecek inşa edebileceğimize olan inancınızı duymak bizler için büyük bir ilham kaynağı oldu. Bütün içtenliğimle teşekkür ediyorum.Allah rahmet eylesin eğitim için, Türk edebiyatı için üstün çalışmalara, eserlere imza atan babanız Mustafa Kemal Yılmaz’ın bir şiirini bizimle paylaşır mısınız?
Prof. Dr. Meşkûre Yılmaz: ’’Ben de size çok teşekkür ediyorum. Babamın şiiri:
‘’Ben öğretmenim karanlık düşlerin parlak güneşi
Sınıfımda vereceğim aldığım son nefesi.’’
Röportaj: Sibel Bingöl