Kültürün ve Edebiyatın İzinde Yolculuğunu her adımda inci tanesi döşer gibi tane tane işlediği sözleri kadim şehrin içinde, şehri içinde yaşayan söz ve gönül ustası Murat Ertaş ile röportajımız.
Edebiyat ve kültür dünyasında önemli bir yere sahip olan Murat Ertaş, yazı hayatına henüz ilkokul yıllarında başladı. İlkokul öğretmeni Yücel Kanca’nın yönlendirmesiyle, okul duvar gazetelerinde yazıları yayımlandı ve böylece kalemiyle kamuoyuna ilk adımını attı. Dedesiyle geçirdiği yıllar boyunca dinlediği vecizeler, şiirler ve nasihatler, onun edebiyat yolculuğunda güçlü bir temel oluşturdu. Kitaplara olan tutkusu, ilkokuldan üniversiteye kadar hiç azalmadı.
Edebiyata olan ilgisini geniş kitlelerle paylaşmak adına, üniversite yıllarında ER-FM adlı radyoda Kütüphane, Sedir, Mozaik gibi kültür programları hazırladı. Daha sonra öğretmenlik yapmaya başladığı Gümüşhane’de, 1996 yılında Gümüşbelde gazetesinde ilk köşe yazısını yayımlayarak gazetecilik alanına da adım attı. Erzurum’un kültürel mirasını yaşatma ve gelecek nesillere aktarma amacıyla birçok akademik ve sosyal projeye öncülük etti. Kurucusu olduğu Erzurum Kültürünü ve Tarihini Araştırma Platformu (ERKÜTAP) ve Şehir ve Kültür Araştırmaları Derneği (ŞEHİRDER) aracılığıyla, Erzurum’un tarihî, edebî, mimari ve doğal zenginliklerini titiz araştırmalarla ortaya çıkardı.
Şehrin kültürel yapısını anlatan eserleri arasında Kendi Kentimi Yazdım, Ermeni Meselesi Erzurum Kronolojisi, Akasyalar Düş Oldu Kavakta, gibi önemli kitapları bulunuyor. Necip Fazıl Tenkitler-Polemikler-Kavgalarinceleme kitabı yanı sıra şiir alanında da üretken bir isim olan Murat Ertaş, Şebnemler Düştü Delikanlıma, Kırk Yama ve Ötede Öbür Yarım adlı üç şiir kitabına imza attı. Acımadı ki, MekânHikâyeleri, Kudüs Şiirleri, Kar Şiirleri Antolojisi gibi kitaplara ise yazı ve şiirleriyle destek olan Ertaş’ın son kitabı Ötede Öbür Yarım, hakikatin peşinde bir şairin içsel yolculuğunu ve varoluşsal çatışmalarını ele alıyor. Kitaptaki Derviş şiiri, son dönemde Türk şiirinde en etkileyici ulvi bir havada ilahi bir esintiyle yazılmış aşk şiirlerinden biri olarak dikkat çekiyor. Ayrıca, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Erzurum Şubesi çatısı altında Türkçenin korunması ve gençlerin edebiyata yönlendirilmesi için önemli projelere imza attı. Dil bilincini artırmak adına düzenlenen “Dilimiz Kimliğimizdir” konferansları, Yazarlık Mektebi, Kitap Müzakereleri ve Şehir ve Medeniyet Söyleşileri gibi programlarla, yeni neslin edebiyata olan ilgisini artırmayı hedefliyor.
Murat Ertaş, edebiyatı sadece bir yazın alanı olarak değil, aynı zamanda toplumun hafızasını diri tutan bir kültür mirası olarak görüyor. Onun kalemi, Erzurum’un sokaklarından, insanlarından, tarihinden beslenen bir kaynak gibi akmaya ve kelimelerle şehri ve kültürü usta kalemiyle yaşatmaya devam ediyor. Zaman zaman sosyal hesaplarından paylaştığı duygu yüklü ve düşündürücü sözlerini ve şiirlerini mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Benim notlarıma eklediğim sözleri: ‘’Ben artık yıldızların kaydığı volkan değilim. Sokağında olmayacak ayak seslerim.’’, ‘’Zemheri kelimesini yetim ve öksüz kalınca fark ettim.’’ , ‘’Her insan kendi vaktinin muvakkidi, zaman halısının gergefi… Aynı tarihlerde yaşayan hiç bir insan aynı zamanı yaşamaz!’’Ve o, bir şehrin yankılanan sesinin suskunluğa dönüşüp, gözyaşlarının yağmura karıştığı, yalnızlığın sonsuzluğa uzandığı bir şiir:‘’Yağmurlu Bir Günde Ölmeliyim
Sokaklara insin kara bulutlar
Tabuta mahpus divit kalemim
Balçığa düşsün elmas yakutlar
Yağmurlu bir günde ölmeliyim
Yıkansın bedenimle bir şehir
Islansın rahmetiyle her cisim
Kururken kendine akan nehir
Yağmurlu bir günde ölmeliyim
Gözlerim dolaştığım her yerde
Alkışlandı tek kişilik gösterim
Kefenim dokunduğum son perde. Murat Ertaş’’
Kışı sert, insanı mert ‘’Hadi gelin Erzurum’a gidelim’’ işte röportajımız…
-Hocam, edebiyat yolculuğunuz nasıl başladı? İlk yazılarınızı yazmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
Murat Ertaş: ‘’Yazı ve resim yeteneğimi keşfeden ilkokul öğretmenim Yücel Kanca ve okul idaresi bana okul duvar gazetelerini hazırlama vazifesi verdiğinde ilk defa yazılarım kamusal alanda yayımlanmış oldu. Dedemin hizmetinde bulunan torunu olarak dedemden çok şiir, vecize, nasihat dinledim. Her biri edebî kıymeti olan sözlü hikmetlerin ruhumun inşasında tesirli olduğunu düşünüyorum. İlkokul, ortaokul, lise çağlarında elimden kitap düşmezdi, çok okurdum. Bu okuma sevdası üniversitede devam ederken özel radyolar kurulmaya başladı ve okuduklarımdan altını çizdiğim önemli satırları kamuyla paylaşmak için ER-FM adlı radyoda “Kütüphane”, “Sedir”, “Mozaik” adlarıyla kültür programları yapmaya başladım. Programlarıma gösterilen ilgi beni okumaya ve paylaşmaya daha da teşvik ediyordu. Öğretmenliğe başladığım Gümüşhane’de 1996’da “Gümüşbelde” gazetesinde ilk köşe yazımı yazdım.’’
-Erzurum sizin için ne ifade ediyor? Şehir, eserlerinize nasıl yansıyor?
Murat Ertaş: ‘’Bunu en iyi anlatan, bir kitabıma verdiğim isim olmalı: “Kendi Kentimi Yazdım”. Yaşadığınız kent, şehir sizi yontup şekillendiren bir heykeltıraştır aslında. Doğup büyüdüğünüz kentiniz, kendinizi kılan en önemli unsurlardandır. Erzurum da benim için öyle. Erzurum benim gönlümün ve zihnimin beşiği, eşiği, penceresi, otağı… Uzun yıllar öğretmenlik yaptım. Her öğrencim şehrin bir rengiydi aslında. Öğrencilerimi çok severdim, onlar da beni. Öğrencilerimle ilişkim dersle sınırlı değillerdi. Dolayısıyla hepsinin aile hikâyesine vakıftım. Bu da şu demek: Yaşadığım şehrin her mahallesinden, caddesinden, sokağından, meydanından, varoşundan yaşantılara tanıklık etmek. Her aile bir hikâye, hatıra, hafıza… Şehri evvela şehirdeki insanlar sosyo-kültürel yapısından okudum, sonra da arkadaşlarla Erzurum Kültürünü ve Tarihini Araştırma Platformunu (ERKÜTAP) kurarak şehrin ilmî, tarihi, edebî, mimari varlığını ve tabiat zenginliklerini titiz bir okumayla ortaya çıkarmaya başladık. Sonra Şehir ve Kültür Araştırmaları Derneği’ni (ŞEHİRDER) kurduk. Tüm bu çabalarımız gazete ve dergi yazılarıma, basın açıklamalarıma yansıdı elbette. Şehrin soyut veya somut varlıklarının üzerindeki tozu toprağı kazıyan bir arkeolog gibi çalıştık. Bu araştırmalarım, tespit, tenkit ve tekliflerim Kendi Kentimi Yazdım, Ermeni Meselesi Erzurum Kronolojisi, Akasyalar Düş Oldu Kavakta, Acımadı ki gibi eserlerimi oluşturdu.’’
-Şiirlerinizde genellikle hangi temalara yer veriyorsunuz? “Ötede Öbür Yarım” adlı kitabınızın ortaya çıkış süreci nasıl oldu?
Murat Ertaş: ‘’1996’da çıkan ilk şiir kitabım “Şebnemler Düştü Delikanıma”da ağırlıklı olarak delikanlılık şiirleri yer alır. Kendisini, dış dünyayı, çevresini tanımaya çalışan, varlığı anlama ve adlandırma sancısı çeken huzursuz bir gencin şiirleridir. İkinci şiir kitabımı 2013’te “Kırk Yama” adıyla yayımladım. Son kitabım 2023’ün sonunda yayımlanan “Ötede Öbür Yarım”daki şiirlerde şair olarak artık hayatın künhüne varmış, mutlak hakikatle hakikat diye dış dünyanın dayattığı sahteliklerin kavgası ağırlıktadır. Üç şiir kitabımda da şair bir çatışmanın içerisindedir. Yorgun kalbin zaman zaman sükût ettiği şiirler de vardır. Aşk şiirleri de… Son kitabımdaki “Derviş” şiiri okurlardan gelen tepkilerden de anladığım kadarıyla kanaatimce Türk şiirinde son dönem yazılan en iyi aşk şiirlerinden biri oldu.’’
-Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Erzurum Şubesi olarak yürüttüğünüz çalışmalar nelerdir? Gençleri edebiyata teşvik etmek için nasıl projeler gerçekleştiriyorsunuz?
Murat Ertaş; "Bir enstitü, bir araştırma merkezi gibi çalışan şubemizin çalışmalarını, faaliyetlerini anlatmakla bitmez. Birkaçından bahsedebilirim ancak. Türkçemizin yabancı dil ve plaza dili istilasından korunması için sık sık basın açıklamaları yaparak kamuoyunda bir farkındalık oluşturmak istiyoruz. “Dilimiz Kimliğimizdir” başlıklı seri konferanslarımızı okullarda, ilçelerde ve çevre illerde yaparak yeni nesle “milli kimliğin en önemli unsurunun dil olduğu” şuurunu vermeye çalışıyoruz.
Şubemizde piyano, ney, bağlama kursları verdik. Kitap Müzakereleri, Sarı Salkım Şiir Akşamları, Şehir ve Medeniyet Söyleşileri, Güzel Konuşma Sanatı gibi seri programlarımız ve deneme, şiir, hikâye, kısa film senaryosu gibi birçok yarışmamız oldu. Sayısız paneller, sempozyumlar, konferanslar…
Erzurum Kongresi’nin 100. Yılında “Kongre Hikâyeleri” kitabını çıkardık. Kitap 1918 yazında Erzurum’da yaşanan gerçek hikâyeleri içeriyor. 2018’de, Erzurum’un Kurtuluşu’nun, Azerbaycan’ın kuruluşunun 100. yılında rahmetli GanirePaşayeva’nın içinde olduğu yaklaşık 60 kişilik Azerbaycan heyetini Erzurum’da paydaşlarımızla ağırladık ve uluslararası “100’ümüz Özümüz Bir” paneli ile “Sazımız Avazımız Bir” programlarını gerçekleştirdik. Çizimi, tasarımı ve fikri tamamen bize ait olan 100.Yıl Kahramanlar Anıtı’nı Erzurum Büyükşehir Belediyemize yaptırdık, sağ olsunlar. Azerbaycan Bulvarı’ndadır bu anıt. Şube olarak Gence, Bakü, Şuşa ve Karabağ’a bir dizi görüşme ve inceleme yaptığımız bir gezimiz oldu ve Azerbaycan kurumlarıyla iş birliği protokolü imzaladık. Bugün “Dil ve Edebiyat” dergimizde birbirinden değerli Azerbaycanlı akademisyenler, yazar ve mütefekkirlerin yazıları yayımlanmaktadır.
Gençler için her dönem “Yazarlık Mektebi” açıyoruz. Birbirinden değerli edebiyatçılar bu mektepte tecrübelerini paylaşıyor gençlerle. Gençler ciddi eğitim alıyor yazarlık Mektebi’nde. Ayrıca gençler için çıkardığımız dergilerimiz var. Kalemini geliştiren gençlerin eserlerine dergilerimizde yer veriyoruz. Dergilerimiz şunlar: Dil ve Edebiyat, Kardelen Çocuk, Olağan Şiir, Olağan Hikâye.’’
-Hocam, Günümüzde edebiyatın toplum üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Dijitalleşen dünyada edebî eserlerin yeri sizce nedir?
Murat Ertaş:‘’Edebiyat insan ruhunun elbisesidir, mücerretin müşahhas hale bürünmesi, soyutun somutlaşması… O halde edebiyat her vakit insan üzerinde tesirli olacaktır, dolayısıyla toplum üzerinde de… Bugün siyasiler meydanlarda şiirler okuyor, katıldıkları programlarda türkü çığırıyorlar. İnsan var oldukça edebiyat var olur ve toplumu etkiler. Film, dizi ve reklam senaryoları günümüzün en mühim edebî metinlerindendir meselâ… Dijital dünya edebiyatı daha da besledi, çoğalttı… Sosyal paylaşım sayfalarında herkes öyle ya da böyle yazar, şair oldu. Kendisini ifade eden şiirleri, metinleri paylaşır oldu. Dergiler dijital dünyaya taşındı. Avrupa’da edebiyat ve sanat büyük oranda dijitale taşındı, Türkiye bu konuda biraz geri kaldı. Çok iyi dijital dergi diyebileceğim bir edebiyat dergisi maalesef yok. Dijital dünya kitabı pek etkilediğini düşünmüyorum, etkilediyse bir zamanlar yayıncıların basmada yarıştığı ansiklopedi yayıncılığını etkiledi, biraz da şiir kitaplarını ve artık ansiklopedilere ihtiyaç kalmadı. Her bilgiye ve hatta kütüphanelere dijitalden ulaşılabiliyor.’’
-Bir yazar ve eğitimci olarak, genç yazarlara ve edebiyatla ilgilenenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Murat Ertaş: ‘’Yazmadan evvel çok okumalarını tavsiye ediyorum. Edebiyatçıların ve yazarların olduğu muhitlerden, mekânlardan geri durmasınlar. Oradaki sohbetlerden farkında olmadan çok şey öğreneceklerdir. Yazdıklarını tenkitli okutabilecekleri arkadaşları, hocaları olsun, eleştiriye açık olsunlar. Kelime dağarcıklarını geliştirsinler. Bir insan bildiği kelime sayısınca düşünebilir, düşünce üretebilir. Her gün lügat karıştırabilirler.’’
-Hocam, Erzurum’un kültürel mirası ve halk edebiyatı üzerine birçok çalışma yürüttünüz. Sizce bu mirası nasıl daha geniş kitlelere ulaştırabiliriz?
Murat Ertaş: ‘’Şehrin kültürel mirası ve edebiyatı müzeye kaldırılmış eserler olmaktan kurtarmanın yolu onları hayatın içine katmaktır; bu da bu mirası kültür turizmine kazandırmakla mümkün olur, sosyal hayata katarak… Yaşayarak öğrenme… Dede Korkut, Köroğlu, Âşık Kerem… Tüm bunlar okullarda ve kamuda gelenekselleşen etkinliklerle farklı şekillerde hayata kazandırılabilir. Ortaokul ve liselere “Şehir Kültürü” dersi koyulmalıdır.’’
-Gelecek için yeni kitap veya projeleriniz var mı? Okuyucularınızı neler bekliyor?
Murat Ertaş: ‘’Kavak Mahallesi, Sanayi Mahallesi dosyalarım basıma hazır. İkisi de kıymetli iki kitap olacak. Şehrin kentsel dönüşümle ve göçle kaybolan mahallelerini ve insanını kayıt altına aldığım bu iki eser bir sosyoloji çalışmasıdır, içinde sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve psiko-sosyal tespitlerin olduğu eserler… Ayrıca “Dil ve Edebiyat” dergisinde ve birçok yerde yayımlanan dil, edebiyat, insan, kültür ve şehir üzerine yazdığım yazıları da birkaç kitap olabilecek hacme ulaştı. O yazılarımın da kaybolmaması için kitaplaştırmam gerekiyor.’’
-Hocam, “Derviş” şiiriniz okuyucularınızın ‘’en çok sevdiği şiir’’ demiştiniz. Mutlaka bütün şiirleriniz kalbinizden damlayarak sözcüklerinizle hayat buldu fakat var mı, sizin en sevdiğiniz bir şiiriniz,bizimle paylaşır mısınız?
Murat Ertaş: En sevdiğim şiir demeyelim de sevdiğim şiirlerden... Hatta 19 yaşında yazdığım ve anneme ithaf ettiğimilk yazdığım şiirlerden... Masal.
‘’Bir varmış bir yokmuş Evvel zaman içinde Kalbim saray içinde
Bir Semerkant’ta bir Buhara’da bir Çin’de
Bir asaya kul olup sahraları geçende
Allâme-i cihân izine hayran olmuş
Soyunmuş kaftanını yolunda üryan olmuş.
Serçeler ay kırıntısı paylaşırken damda
Dolaşır kervanlar kaybolur odamda
Âh o şevketli sevgililer, şerbetli, şöhretli
Kimi köpükten daha kasvetli
Şiddetle, türlü himmetle
Elma olur yağarda şimşekler
Muradına erenler gelir aklıma
Binbir gece ıslanmış toprak gibi
Kırk gün kırk gece kutlanmış gibi
Bir değirmen dolabında kaynayan hayat gibi
Ya da bir usta demircinin örselediği
Ey ruhumun açılmaz yedi kapılı şehri!
Yüksel ki huma kuşu eğlensin Yaren ol yedi iklim şenlensin…
Açıl susam açıl! Bir sini sofra Bu çömeliş başka bu yöneliş bu edâ
Hızır bohçasında inci mercandır kişmiş Kavut tadında
Yunus, ayran tadında Bir minder bir semaver bir kandil
Bostan’dan Gülistan’a halka halka Ümmî dudaklarda “ney” inlemiş
Döne döne pervaneler Şems’i dilemiş Kana kana su içmiş gazel dökmüş Fuzûlî
Dere tepe düz gitmiş Yesevî ummanlarda…
Çarpışır içimde çelik zırhlı cengâver
Yüreği, kesik baş yüreği kadar metin
Kıldan ince menzillerde kılıçtan keskin
Bir daha fethedilirdi Hayber
Sonra Battal Gazi, yeni bir sefer
Depreşir uslanmaz Köroğlu’yla beraber...
Beynimin sahrasında sırıtır tellâllar
Yanar her vahanın başında serap gözlerim
Pireler efkârıma değmesin aman
Haramisidir develer susuzluğumun
Horoz sesleriyle uyanmak istemezdim
Ah evvel zaman!
İmamları vardı çocukluğumun.
Üçler, yediler, kırklar varmış
Şimdi kaçıncı katındalar göğün
Yok mu içinizde duyan
Yok mu oldu ötelere uzanan dünyalar
Bir ben mi kaldım bu diyârda yaban
O devranlar bir bir geçende…
Ağlıyor muyum ne!
Ahir zaman içinde…
Göklerin günahına boşa girmişim
Babam daha beşikteymiş hayret
Daha yeni tanımışım cinler ülkesini
Yedi kat karanlığını yeni yaşamışım
Gözüme kestirdim Kaf dağını
Aradığımı bilmem amma
Galiba orada bırakmışım
Sil yaşlarını helalleşelim anne!
Ben arpa boyu yola sevdalanmışım…
Korkular da sevilirmiş fark ettim
Ya sedirin altında ya kapının ardında
Perdenin dalgalanmasında, karanlıkta ya da
Dev anası mı var orada?
Yarınlar dünün esiriymiş
Bugünler dediğin bîçare
İnsan çocukken severmiş meğer
Aldırma anlat anne!
Olmaz kahırlarıma gülüp geçensin
Peri kızlarına elçi gidenimsin
Bir tek sensin beni dinleyen
Büyük sancın en küçük şehzâdenim
Hâlâ keloğlunum senin…
Mehtap, şehir davullarına kasnak şimdi,
Sokaklarında ne sarmaşık ne kır çiçekleri
Gitme!.. Tahtında karaçalı açmasın
Nakşında divaneler uçan halı Püskülleri sırmalı…
Turnalar bir bir nereye gitmiş
O demler gönlümüz uz gitmiş
Korkarım sonsuz gitmiş…
Ne kutlu nineler artık ne eksilmeyen nur
Dudaklarıyla işledikleri dantelâ yoktur!
Burcunda nice aslan yatar sultanım!
Dokuz yiğidin esirdiği yâr!
Yıldızlar titrer mi hiç
İdâre lambasının yüreği kadar
Tiksinir mi insan sabahlardan
Ankanın kanadından düşmedikten sonra
Dev anası bana zindan örecek
Sen gelmezsen hücreme cellâtların gelecek!
Yedi başlı canavar kuruttu pınarları
Can bildiğim her şeyi yuttu bir hain yılan
İpek sesli ozanlar çınlattı kulağımı
Ey kepeneklerin emzirdiği gönül
O yalan bu yalan Var eski sevdalarda oyalan…
Hangi hekim diriltir can vereni
Hangi büyücü efsunladı bu sihri
Hangi müneccimin eline el vereyim
Karala penceremi gün yüzünü bilmeyeyim
Karala ki baharı ben çizeyim
Yorganımı ört hayallerime, seccadeni
Gecem yine tespihinde nağmelensin
Bana sen yetersin anne!
Suskunluğun kargıştır senelerime…
Yedi kubbeli hamamda mıydım anne!
Kurt masalı mıydı duyduklarım yoksa
Okşarken saçımı kınalı ellerin ‘’dizinin dibinde’’… Murat Ertaş - Ağustos 1993
-Son olarak, edebiyatla ilgilenen okurlarımıza ve genç kalemlere iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Murat Ertaş: ‘’Ne kadar kıymetli yazar ve şairleri takip ederlerse o kadar iyi yetiştirirler kendilerini. Ortalık yazardan geçilmiyor. Neredeyse canı sıkılan herkes bir kitap çıkarıyor. Ne dili dil ne üslubu üslup ne fikri derinliği var… Piyasada niteliksizlik cirit atıyor. Çok okusunlar, notlar alsınlar, arkadaşlarıyla okuduklarını tartışsınlar, müzakere etsinler… Oldum, demesinler… Öğrenme süreci ölünceye kadar devam eder. Tüm okurlarınızı ve gençlerimizi muhabbetle selamlıyor, sizlere teşekkür ediyorum.’’
-Rica ederiz, hocam. Şehrin içinde, şehri içinde yaşayan ve kadim kültürü uzak diyarlara ulaştıran usta bir kalemle sohbet etme şansı tanıdığınız için biz de çok teşekkür ediyoruz.
Bazı insanlar ait olduğu yere kök salar, bazılarını ise şehirlerinden yollar koparır… Hasretlik besler adamı, fakat gurbet içinde olmasın yeter ki. Yorulunca, yalnız hissedince yine soluklandığı kendi toprağı oluyor.
Abdurrahmangazi Türbesi’nde dua eder, Palandöken’in gururla yükselen başında özgüven tazeler; çocukluğunun ve gençliğinin karıştığı topraklar, en sevdiklerinin üzerini de örterse nereye giderse gitsin, şehri gitmez içinden.
Erzurum’da yine görüşmek umuduyla, hoşça kalın…
Röportaj: Sibel Bingöl