1920'de bize Sevr'i gösterdiler, 1923'te Lozan'a razı ettiler. Birileri bize Lozan'ı zafer diye yutturmaya çalıştı. Şöyle bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan'la verdik. Kıta sahanlığı ne olacak, havada ne olacak, karada ne olacak hâlâ bunun mücadelesini veriyoruz. Bunun nedeni: o anlaşmada masaya oturanlar bunun hakkını veremediler, veremediklerinin sıkıntısını şimdi biz yaşıyoruz." (CB Recep Tayyip Erdoğan)
Başlıkta söz ettiğimiz 12 ada, aslında 20 kadar adadan oluşur. 12 Ada denmesinin sebebi, bu Adaların Osmanlı zamanında 12 kişilik bir heyet tarafından yönetilmesiydi.
Merhum Osman Yüksel Serdengeçti, hem kalem hem de kelam erbabı idi. Meşhur bir sözü var: İki İsmet’ten çektim; biri hürriyetimi aldı, biri zürriyetimi” demişti. Birinci İsmet’le Milli Şef İnönü’yü kast ediyordu. İkinci İsmet ise; Serdengeçtinin Eşinin adı da İsmet’ti ve çocukları yoktu.
Lozan zaferdir diyenler 12 ada konusunu izah edemiyor suçu Osmanlı’ya atıyorlar. Amiyane deyimiyle buna topu taca atmak denir.
Tarih kitaplarımızda biz Yunanı denize döktük diye okuduk. El-hak doğrudur. Savaşın galibi olarak Lozan’a gittik. Taviz üzerine tavizler verip Lozan’dan döndük.
Sosyal medyada dönemin siyasetini hicveden bir fotoğraf görmüştüm. Fotoğrafta Yunan Venizelos’un kolunda Mevhibe İnönü vardı. Bir adım arkada İnönü, onun kolunda da Elena Venizelos. Fotoğraf altında: Garp cephesi komutanı İnönü, Yunan Venizelos’u önüne katmış, denize dökmeye götürüyor. İbaresi vardı. Mevhibe hanımın onun kolunda ne işi var? Sorusuna da: Kaçmasın diye kolundan tutuyor, bakın ben de Elena Venizelos’u koluma taktım ikisini de denize dökeceğiz.
İşin şakası bir yana Lozan’da Yunanistan’dan almayı hak ettiğimiz savaş tazminatından vazgeçtik. Hariciye tecrübesi olmayan İsmet Paşa ile akıl almaz tavizler verdik. İnönü TBMM’de 4 milyon altın istediğimizi söylemişti. Biz alacağımızdan vazgeçtik amma Osmanlı’dan kalan borçları 1954 yılına kadar ödedik. Ayrıca itilaf devletleri bizden
30 milyon altın lira savaş tazminatı istedi 10 milyon lira olarak kabul edip ödemiştik.
Bu tavizlerin aşırı derecede rahatsızlık verdiği bir gerçektir. Mademki; Lozan zaferdi Mustafa Kemal Atatürk, 1933’de General Mac Arthur’a; “Tanrı izin verir, yaşarsam Musul, Kerkük, Kıbrıs ile 12 Adaları geri alacağım. Selanik’te içinde olmak üzere, Batı Trakya’yı yeniden TÜRKİYE sınırları içine katacağım…” der miydi?
Kıbrıs’ta Menderes döneminde garantör devlet olarak kendimizi kabul ettirdik ve bugün ki; fiili durum elde edilmiştir. Diğer konularda ne yapılabilir? Trump daha koltuğa oturmadan ne diyor. Kanada ABD’nin 51.eyaleti olmalıdır. Meksika körfezinin adını Amerika körfezi olarak değiştireceğim. Hulasa bileğin güçlü ise çok şey olur…
Adalar konusuna kronolojik bakarsak; (Mustafa Armağan’dan iktibasla) 1911 yılında İtalyanlar Trablusgarp'a saldırmış ve bizi barışa zorlamak için Rodos ve 12 Ada'yı geçici olarak işgal etmişti. Eğer Trablusgarp'tan subaylarınızı çekmezseniz adalara el koyarız demişlerdi. Bunun üzerine İttihat ve Terakki yönetimindeki Osmanlı, 1912 Ekim'inde Uşi'de yapılan antlaşma ile biz Trablusgarp'tan askerimizi çekecek, İtalya da adaları teslim edecekti. Tam bu sırada Balkan Harbi çıkmıştı. Yunanlılar da 12 Ada'yı işgale hazırlanıyordu. Adaları Yunanlılara kaptırmamak için İtalyanlara, “Savaş sonuna kadar kalın” demek zorunda kaldık.
Lozan'da 15. maddeyle 12 Ada'nın tapusunu İtalya'ya bıraktık. Ta ki, 2. Dünya Savaşı'nda anavatanları tehdit altında kalan İtalyanlar Libya'dan ve Adalar'dan çekilme kararı alıncaya kadar bu durum devam etti. Eğer bu süreçte Türk hükümeti “ne kokar ne bulaşır” davranmayıp fırsatları değerlendirebilseydi bazı adaların geri alınması veya adalar üzerinde bazı haklarımızın tanınması mümkün olabilecekti.
1943 yılında Mussolini Adaları boşaltma emrini verdi ve Türkiye'ye, “Gelin, adalarınızı geri alın” dediler. Almadık, “bizim başkasının (!) toprağında gözümüz yok” dedik.
İtalyanlar gitti, Almanlar işgal etti adaları. Onlar da 1945 yılında yenileceklerini anlayıp adaları boşalttılar. Nihayet 1945 baharında İngilizler Almanların boşalttığı 12 Ada'yı işgale başladı. Yunanistan İngiltere'ye başvurup adaları istedi (bu arada Rodos'u işgal etmişti). Nihayet 10 Şubat 1947 tarihinde katılmayı ret ettiğimiz Paris Konferansında Rumlar nüfus çoğunluğuna sahipler gerekçesiyle 12 Ada Yunanlılara teslim edildi.
Çoğunluk kimdeyse tapu onundur kuralı işleyecekse; Batı Trakya’da biz yüzde seksen nüfusa sahibiz. O zaman İskeçe Gümülcine gibi iller bizim olmalıydı.
Lozan’da nasıl kündeye getirildik? Bu illerde yaşayan Türkler etnik olarak değil, sadece Müslüman kimlikleriyle tanımlanmış. Müslüman azınlık. (Yani Türk yok) Gittim gördüm Gümülcine’de 1928 yılında kurulan “Gümülcine Türk Gençler Birliği” Lokalinde asılı tabela yoktur. Sebebi de içinde “Türk” geçtiği içindir. İnsan Hakları mahkemesinde İskeçe için açılan davayı kazandık ama karşılaşılacak tepki yüzünden, Türk asıllı milletvekilimiz olmasına rağmen orada da içinde “Türk” geçen tabela asılamadı.
Feridun Cemal Erkin 1976 yılında Milliyet gazetesinde anlatmış: 1946'da Paris'te toplanan savaşın galipleri, İtalya ile barış antlaşması şartlarını görüşmektedir. Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği görevini yürüten Erkin, hükümete konferansın 12 Ada'nın kaderini tayin işini görüşeceğini bildirmiş, görüşmelere katılma girişimde bulunmak için izin istemiştir. Hükümet Cumhurbaşkanı İnönü'nün başkanlığında toplanmış ve şu kararı almıştı: “İkinci Dünya Savaşına girmediğimiz için; savaşın ganimetlerinden pay almak hakkımız yoktur. Konferansa davet için müracaat yapılmayacaktır.”
Dahası var. 2. Dünya Savaşı sırasında Almanlar, İngilizler bizi savaşa çekmek istediler diyelim. Ya Ruslar (özellikle Stalin) Bulgaristan sınırında bazı yerler ile Adaları veya birkaç adayı almamızı teklif etmişlerse de, Tek Parti hükümeti hep çekimser kalmıştı. (Ş. Turan, Türk Devrim Tarihi, 4. Kitap (1. Bölüm), Bilgi: 1999, s. 139-41)
Gazeteci Cüneyt Arcayürek bu konuda yazı dizisi hazırlamış ve sonunda; Gerçek odur ki, Adalar meselesi savaş içinde ve savaş sonrası Türkiye'nin lehine uygun gelişmeler göstermiş ve bunlar değerlendirilememiştir.