Dr. Özcan Kars

Tarih: 23.09.2024 21:52

Can’ın Özünden-10 / Kişisel – Toplumsal Gelişim-5 / Sosyal Bakış-2

Facebook Twitter Linked-in

İnsanın içinde yaşadığı “topluma” ilişkin bir şeyler söylemeye / yazmaya başlaması ne kadar da zormuş. Oysa çoğumuz “nefes alır gibi” çok da farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz. Günümüzde doğduğu topraklardan çok uzaklaşmamış ya da o sınırların dışına çıkmamış örnekler görmek mümkün. Oysa “digital çağda bu koskoca dünya bir köy haline gelmişken bile”… Yaşadığımız toplumu homojen / birbirine benzer yapılar olarak değerlendirmemek lazım. Bir yanda köyünden bile çıkmamış kişi varken diğer yanda “uzay turistleri” uzaya gitmeye başladı bile. Mars’ta yaşam belirtisi aranırken, tarihte yaşanan “kavimler göçü” acaba uzayda yaşamın olacağı yerlere doğru mu olacak?...

“nasıl bir hayat?

bir süreçtir bu hayat

ne saat / ne hafta / ne de yıl

iyi anılmadıysan ardından şayet

hiç gelmemişsin / yaşamamışsın sayıl

bir süreçtir bu hayat

ne takvim / ne an / ne zaman

donup kalmaz aynı yerde / kar gider,

acılar kalıcıdır / gülsen de sana gülümser

bir süreçtir bu hayat

ne iyi / ne kötü / ne orta

gülmeden de olmaz / olmaz ağlamadan

yolculuktur bu / yürünmez yorulmadan”

Mehmet Fatih Koşan*

(Değerli dostum Fatih beye paylaşım izni için teşekkür ediyorum. Bir Yemin Gibisin – Şiir Kitabı, Sinada Yayınevi)

 

Her insan bir başka alem olsa da, tek tek insandan bahsetmek sanki daha kolay gelir insana. Oysa bir arada olan insanlar, topluluklar ve toplum hakkında konuşmak ve yazmak, bana; “dur bir dakika” dedirtti. O kadar ki, klavyenin başına geçmek bile yaklaşık 10 saat sonra mümkün oldu. 

Toplum, sadece tek tek insanların biraya gelmesiyle meydana gelen “kitleye, yığına” denmez zaten. Toplum esasında bir yığın değildir, kitle değildir. Daha fazlasıdır. Amaç birliği gerektirir, ideal birliği, ortak tarih şuuru, yaşanmışlıklar, ortak masallar, efsaneler, destanlar gerektirir. Ortak masal kahramanlarını tanımak lazım. Keloğlan ve onu çok seven ninesini bilmek, Nasrettin Hocanın neden eşeğe ters binerek köyden çıktığını bilmek gerek…

 

Söz konusu toplum olunca sadece bir insan ömrüyle sınırlı “kişisel tarih” yetmez. Daha fazlası gerek. Toplumu konuştuğumuz yerde, tam da yeri geldi, İbn-i Haldun’dan bir alıntı yapmanın: “Coğrafya kaderdir”. Tarih, din ve dinler tarihi, peygamberler ve inanç felsefesinin önderleri, kültür, coğrafya, savaşlar, tarihin akışını değiştiren liderler, bilim insanları, ekonomi, dil, felsefe ve daha büyük büyük başlıklar.

Bir toplumu tanımak o kadar da kolay bir iş değil. Sosyoloji (toplum bilim) sosyal bilimler dünyasında ne kadar da özel bir yerde durur. Ama toplumları anlamak ve toplumların sorunlarını çözmek sadece sosyolojinin konusu değildir. Bu nedenle tüm bilim dalları ve disiplinler içerisinde üretilen bilgi ve tecrübe toplumsal sorunlarımızın da çözümüne yardımcı olacaktır.

Sosyolojide büyük göç hareketlerinden bahsedilir. Kavimler göçü mesela, iklim değişikliği sadece günümüzün sorunu olmamıştır yani. Orta Asya steplerinden Anadoluya, Anadoludan Balkanlara ve Avrupaya sadece Selçuklu ve Osmanlı gitmemiş, onlardan çok önce Atilla’nın Avrupada estirdiği rüzgar bugün tarih kitaplarından hissediliyor. Biraz daha yakın zamanlara gidelim. Bundan 110 yıl önce Çanakkale Savaşında  bu toprakları, yaşadıkları toplumun temel değerlerini savunmak için canından vazgeçen o yüce gönüllü “serdengeçtiler” “o güzel atlarına binip gittiler”… Toplumu anlamak için verilen savaşları bilmek gerek. 

Bu günlerde dillere pelesenk olmuş, eğitim müfredatına girmiş değerler eğitiminin ana temalarına baktığımızda; bu değerler “adalet, dostluk, dürüstlük, öz denetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik, yardımseverlik” olarak öğretim programlarında yer almaktadır. Ben de şimdi soruyorum bir akademisyen merakıyla, 85 milyon vatandaşımızla birlikte bu topraklarda yaşayan her bir birey bu değerleri ne kadar özümsemiş ve ne kadarını günlük yaşamında hayata geçiriyor?

Öyle bir zorlu dönem düşünün ki, bu dönemin gönül sultanları; Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli… Yaşadıkları dönemde “kızılca kıyametin koptuğu” bir ortamda dahi, İslamın sevgi dini olduğunu öğreten; Mevlana Hz.’nin öğütlerine kulak verelim:

1. Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.

2. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.

3. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.

4. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.

5. Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.

6. Hoşgörülükte deniz gibi ol.

7. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

 

Hacı Bektaş-ı Velinin Sözleri:

"İnsanın cemali sözünün güzelliğidir."

"Kibir, bele bağlanmış taşa benzer, onunla ne gidebilir, ne de havada uçabilirsin."

"Kendini temizleyemeyen başkasını temizleyemez."

"İslâmın temeli ahlâk, ahlâkın özü bilgi, bilginin özü akıldır."

"Arifler hem arıdır, hem arıtıcı."

"Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme."

 "Göze nur gönülden gelir."

Bireysel sorunlarımızı aşmak için zaman zaman “piskoterapi” seanslarını konunun uzmanlarından alıyoruz. Ya toplumsal sorunlarımızı aşmak için, “sosyo-terapi”ye kime gideceğiz? Kimdir bunun uzmanı? Kime “sosyo-terapist” diyeceğiz? (Bu konu üzerine ilerideki yazılarımızda da yer vereceğiz inşallah).

Toplumsal bozulma ve çürümenin önüne geçmek için ortak değerlerimizi yeniden hatırlayıp hayata geçirmek zorundayız. Bu toprakların, bu kültürel mirasın en değerli parçası olan gönül sultanlarının sözlerine kulak vermeliyiz.

Kuran- Kerim’de Hucurât Sûresi 13. Ayette

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Soyunuz sopunuzla birbirinize karşı övünesiniz diye değil, birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en şerefliniz, Allah’a karşı saygısı, korkusu ve O’nun yasaklarından kaçınıp emirlerine itaati en yüksek olanınızdır. Hiç şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdârdır.”

 

Peygamberimizin (S.A.V.) Hadislerinde;

“... İnsanlar Âdem’in çocuklarıdır. Ve Allah Âdem’i topraktan yaratmıştır” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 49; Ebû Dâvûd, Edeb, 110-111)

“Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a; beyazın siyaha, siyahın beyaza takva dışında bir üstünlüğü yoktur...” (İbn Hanbel, 5/411)

“Birbirinizden nefret etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir Müslümanın din kardeşiyle üç günden fazla küs durması helâl olmaz!” (Buhârî, Edeb, 62)

 

Canın Özünden, Can-ı Gönülden … 

Sağlıklı ve topluma faydalı günler geçirmeniz dileğiyle, saygı ve selamlarımla...

Dr. Özcan Kars / drozcankars.yenibaskent@gmail.com / @drozcankars
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —