Dr. Özcan Kars

Tarih: 07.10.2024 20:44

Can’ın Özünden-14 / Sosyal Bakış-4 / Ortadoğuda yaşanan insanlık dramı…

Facebook Twitter Linked-in


“Mesneviden bir öykü; (Bu Tabut Bizim Eve Gidecek*)
“Mahalleli cenaze evinin önünde toplandı. Ölenin yakınları dualar ediyordu. Oğlu da tabutun önünde ağlıyordu. Hıçkırık sesleri arasında şöyle dediği duyuldu:
- Babacığım, birazdan seni götürüp toprağın altına yatıracaklar. Seni öyle dar, öyle sıkıntılı bir yere götürüyorlar ki, orada ne halı var ne de hasır. Ne bir ışık var geceleyin seni aydınlatacak ne bir dilim ekmek bulunur karnını doyuracak. Orada ne yemeğin kokusu var ne izi… Sığınacak bir komşu bile yok! Şimdi bizi bırakıp da o karanlık eve nasıl gireceksin?
Ölenin oğlu hem gözyaşları döküyor hem de kabrin özelliklerini böyle sayıyordu.
Onun bu durumunu gören küçük bir çocuk merakla babasına döndü:
- Babacığım, tabutta yatanı bizim eve mi götürüyorlar? 
Babası çocuğun bu sorusu karşısında şaşırdı. Oğluna;
- Bu da nereden çıktı şimdi, diye çıkıştı.
Çocuk;
- Baba, gidilecek yerin özelliklerini duymadın mı, dedi. Sonra da eliyle tabutun başında ağlayan çocuğu işaret edip sözlerini sürdürdü:
- Onun saydığı belirtiler bizim evin özelliklerine tamı tamına uyuyor. Bizim evde de ne hasır ne ışık ne de yemek bulunur. Bu cenaze bizim eve götürülmeyecek de nereye götürülecek?
(* Mesnevi Öyküleri, TİMAŞ Yayınları, 2013)
Olaylara çocuk gözüyle bakmanın “mucizevi” yönü işte bu. Hikaye bu, peki günümüzde insanlar nerelerde yaşıyor? Nerede yaşadığınız, nasıl yaşadığınıza dair ipucu verebilir.

Nasılsınız? Birey olarak, aile olarak, toplum olarak bu soruya nasıl cevap verirsiniz?
Eskiler “afiyette misin?” derlerdi, ne zarif bir ifadeydi…
İnsanoğlu içinde yaşadığı zaman da ve mekanda olan olaylardan etkilenir.
Ortadoğu’yu ateşe veren İsrail, masum insanları hedef almışken, pek çok insanı çocuk, hasta, kadın, yaşlı demeden yerinden yurdundan ederken, insanlar barınmak için güvenli tek yerlerini evlerini, yuvalarını terk ettiler. Canlarından ciğerparelerini toprağa verip, yerlerinden yurtlarından göç etmeye başladılar. 21. Yüzyılın akıl almaz teknolojik gelişmelerine inat, kendi zekalarını askıya alarak adeta yapay zekalarının güdümünde dünyaya kafa tutarcasına, insanlık gözümüzün önünde can çekişiyor. Tarih adeta yeniden yaşanıyor. Yakın tarihte, “uygar toplumların” gözünün önünde Bosna Hersek’de karşımıza çıkan “insanlıktan çıkmış insan kılığındaki kasaplar” yine sahnede, yine soykırım, yine kayıplar, yine gözyaşı…

Kendi başına gelmese de, “bir gün benim de başıma gelir kaygısıyla” endişelenmeye başlar. Günlük yaşamında adını koyamadığı bir keder kaplar içini… Kimi zaman göğsünüze sanki öküz oturmuşçasına darlanırsınız da nefes almakta zorlanırsınız. Kendinizi çaresiz, eli kolu bağlanmış, adeta bir kabus görüyormuşçasına, bağırmak istersiniz sesiniz çıkmaz, kaçmak istersiniz ayağınızı kımıldatamazsınız, insan olarak gördükleriniz midenizi bulandırır da ağzınızda kötü bir tat kalır, ne yiyebilir ne de içebilirsiniz…

Bazen çevresel faktörler sizi o kadar bunaltır ki, kişisel ve toplumsal hedeflerinizi yeniden gözden geçirip, önceliklerinizi değiştirmeniz gerekebilir. “Davulun sesi uzaktakilere hoş gelse de”, tarihsel ve kültürel bağlarımızın olduğu, aynı inanç dünyasında, yakın coğrafyamızda, neredeyse burnumuzun dibinde yaşanan olayları yok saymak mümkün değil. 

Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi, insanın “yaşama hakkı”nı önemser ve tüm taraf devletleri bu haklara saygı göstermeye davet ederken bunu görev olarak da verir. Herkesi ve her devleti, insanın en temel hakkı olan “Yaşama Hakkı” dikkate alarak davranmaya davet ediyorum.

Kuran- Kerim’de;
Nisa Sûresi 93. Ayette;
“Bir mü’mini kasten öldürenin cezası ise, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için pek büyük bir azap hazırlamıştır.
Maide Sûresi 32. Ayette;
“… kim bir kimseyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur…”
Peygamberimizin (S.A.V.) Veda Hutbesinde;
"Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arap'ın, Arap olmayana; Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır.

Canın Özünden, Can-ı Gönülden … 
Sağlıklı ve topluma faydalı günler geçirmeniz dileğiyle, saygı ve selamlarımla...
   
Dr. Özcan Kars / drozcankars.yenibaskent@gmail.com / @drozcankars
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —