…
özlem*
dalıp gider mi senin de gözlerin uzaklara
dolar mı damla damla
sızlar mı inceden yüreğin
telaşlanır mısın hiç
yapraklar sarardığında
Mehmet Fatih KOŞAN
(*Bir Yemin Gibisin, Sinada Yayınevi, 2022. Değerli dostum Fatih beye paylaşım izni için teşekkür ediyorum.)
…
Bugün günlerden seney-i devriye…
Ömrümden 54 yılın geride kalmasına son 5 kalmış. Zaman ne kadar da “hızlı” akıp geçmiş.
Büyükşehirlerde mezarlıklar şehrin dışında olunca, oraya gitmek ya gelen bir mesaj / telefon sonrası cenaze namazına katılmak için gidiyorsunuz ya da özel günlerde. Tabii insan ibret almak maksadıyla daha sık uğrayabilmeli…
Son durak ve sonsuzluğa açılacak kapıyı orada beklemek. Şems Hazretlerine atfedilen bir söz var ya: “Nereden biliyorsun; yerin altının üstünden daha karanlık olduğunu?”…
Kişisel gelişimin ayak izlerini mezarlıklarda aramak…
…
Allah geçmişlerimize rahmet eylesin.
Öğlen saati önce annemi sonra babamı ziyaret ettim. Yaşarken onları ziyaret ettiğimde, annemin bana bir şeyler yedirme konusundaki ısrarlı tavrı ve ben yedikçe nasıl mutlu olduğunu hatırladım. Sonra babamı ziyaret ettim. O da mutlu olurdu, kendince ifade ederdi, elini öpünce, özlemişse kendine doğru çeker gözlerimden öperdi, elini omzuma koyunca bir enerji transferi olurdu adeta....
…
Üniversite yıllarında bir Hocamız, psikoloji dersinde şunu demişti: "Bu dünyaya koruk gelip pekmez olarak gitmeye bakın, koruk gelip koruk gitmeyin" derdi...
…
Mezarlıklar hızla doluyor. Ankara’da Karşıyaka Şehir Mezarlığı dolmak üzere, Hasanoğlan’da yenisi hazır… Allah gidenlere de gidecek olanlara da huzur içinde bir bekleyiş nasip etsin inşallah…
…
Erol Göka Hocanın, “HOŞÇAKAL” kitabını (Kapı Yayınları, 2018) 2021 yılının mart ayında okumuşum. Annemim vefatından 4 ay önce… Yaşamı anlamak için, ölümün etkileriyle başedebilmek için onunla tanışıklık şart. İnsan tanımadığından korkmaz kaygı duyar, serin durur, çoğumuzun yaptığı gibi “yok sayar / yokmuş gibi” davranır. Oysa ne kadar da yakınmış. Kitapta okurken işaretlediğim yerlere baktım:
“Hayat ne kadar yaşanmamışsa, psikolojik olarak o kadar ölmüşüzdür.”
“Bilgi, duyular içinde en çok koklama duyusuna benzer. Kokular da bilgi gibi yok edilemez; yalnızca daha güçlü kokularla duyulmaması sağlanır. Hiç ölmeyecekmiş gibi çalışır, uğraşır, didiniriz; ölümlülük bilgimizi başka bilgilerle, “ölüme doğru varlık” oluşumuzu sürekli sağlıklı ve dinç olmayı amaçlayan hayat stratejileriyle bastırmaya gayret ederiz….”
“Bir sinema çıkışında izlediğimiz filmin kalitesi, bizde bıraktığı ruh halinin etkisiyle ölçülür. Bizimle karşılaşan insanlar da bizim hayat filmimizin izleyicileridirler ve elbette bu filmin vizyona girmeden önceki ilk izleyicisi biziz, biz, kendimiz”…
...
İnsan yaşam telaşında kendi filminin başkahramanı olduğunu çoğu zaman unutuyor. Öyle zamanlarda öyle hareketler yapıyor ve öylesine pişmanlıklar duyuyor ki, “nasıl oldu da ben öyle davrandım, ben öyle yapmış olmamam”, “insanlığa sığmayan ama insana da yabancı olmayan” bu davranışlardan uzak kalmak için önce “farkında olmak” zorundayız. Dur, düşün ve hisset… Anda kal, öfkenden arın ki, pişmanlıklar girdabına düşme… Pişmanlık o davranış kalıbını değiştirmeyi gerektirir. Hem kır dök, sonra da gel “helallik iste”, yok öyle bir dünya… Dille ifade edilen kalple tasdik edilmedikçe / desteklenmedikçe ancak kendini kandırırsın. Etrafınızda “size sadece isminize hitap edip”; “kendine gel, ne yaptığının farkında mısın?” diye seni tutup sarsan dostlarınız varsa, o kişilerle “irtibatı koparmayın” bilakis onlarla daha sık bir araya gelmek için “bugün yani yaşarken” bir şeyler yapın…
…
Mesnevi’den bir kıssa ile sözü tamamlayalım (Mesnevi Öyküleri, Gençlik Kitapları, TİMAŞ Yayınları, 2013):
“İhtiyarın birinin, altınlarını tartmak için teraziye ihtiyacı oldu. Yakınlardaki bir kuyumcuya gitti: Sarraf; “git başımdan bende kalbur malbur yok” dedi. İhtiyar tekrar teraziyi ödünç isteyince; “Dükkanımda süpürge müpürge yok” dedi. İyice şaşıran yaşlı adam son kez teraziyi istemiş ve neden sağır gibi davrandığını sormuş kuyumcuya:
Kuyumcu; “Söylediklerini duydum duymasında da;
Sen yaşlı adamsın. Sallanıp duruyorsun, ellerinde titriyor. Tartacağın altın külçe değil. Sen tartarken altın parçalarını teraziye koyarken düşüreceksin. O zaman onları toplamak için süpürge isteyeceksin. Sonra onları bir araya toplayıp kalbura koyup elemen gerekecek. Anlayacağın dostum, ben işin sonunu baştan gördüm. İyisi mi sen başka yere git.”
…
Kıssadan hisse…
Yaşam anlayana “gerçekten, üç günlük dünya” imiş. Kendi sonunu merak eden, nsaıl yaşadığına baksın. Yaşarken ne ile meşgulsel sonrası üç aşağı beş yukarı belli aslında. Allah bizlere merhamet etsin, yardım etsin de, “niyeti hayr, akibeti hayr” olanlardan eylesin. Allah esirgeyen ve bağışlayandır, tövbelerimizi kabul edecek “Ondan” başkası yoktur.
Bir kez daha geçmişlerimize Allah’tan rahmet eylesin. Biz yaşayanlara (ama “ölümlülere”) yardım etsin de “aklı başında iken” aldığı ibretle davranmayı nasip etsin” (sizler de -amin- dersiniz inşallah:).
Kuran- Kerim’den Enbiya Suresi 35. Ayette;
“Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır. Biz sizi, gerçek değerinizi ortaya çıkarmak için şerle de hayırla da imtihan ediyoruz. Sonunda zâten bize döneceksiniz.”(https://www.kuranvemeali.com/)
…
Peygamberimizin (S.A.V.) Hadislerinde;
“Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler kendisiyle birlikte kalır.” (Riyazü’s-Salihin, Hadis No:462)
Canın Özünden, Can-ı Gönülden …
Dr. Özcan Kars / drozcankars.yenibaskent@gmail.com / @drozcankars