NATO’da, “Acredite” Gazeteci olarak kabul görmek, üye ülkelerin hepsinin onayı ile kararlaştırılır…
Ben 1984 yılında Brüksel’e yerleşmiş GÜNEŞ Gazetesi Muhabiri iken, NATO’ya Basın Merkezine başvurdum. Epey bir zaman geçtikten sonra, Sovyetler Birliğinin var olduğu yıllarda bazı Gazeteci arkadaşlarıma daimi Muhabirlik verilmezken benimkisi onaylanarak kabul görmüştü. NATO’da Uluslararası görevli Galatasaraylı dostuma sordum. “Ben daimi kart alıyorum, diğer arkadaşlara vermiyorlar. Niye Allah aşkına” diye sordum.
Dostum, “NATO’da tüm üyelerin istihbaratçılar başta CIA VE FBI tarafından araştırılır. Seni araştırmışlar, bakmışlar, olumsuz bir şey bulamayınca kartı sana vermişler. Anladın mı!” deyince neyin ne olduğunu anladım.
Londra’da BBC Türkçe Radyosunda çalışırken, çok yakın bir arkadaşımın sınıf arkadaşı PKK TV açmıştı. İstanbul’da High School’da okumuş, Oxford Üniversitesinden mezundu. Bir araya geldim. “Nerden çıktı PKK TV?” diye sordum. “Bana Üniversitede öğrenciyken Kenan Evren, "Okulumuza ziyarete gelip bir de konuşma yaptı. Ben de yanına gidip ‘Paşam, 12 Eylül olunca benim Babamı ne diye hapishaneye attınız?’ diye sordum. Önce cevap vermedi. Sorumu birkaç kez daha sorunca Kenan Evren bana bakarak Türkçe küfür etti. Bunu hiç beklemiyordum. Deliye döndüm. Üniversiteden mezun oldum ve kanalı Londra’da kurdum” dedi. Söyleyecek bir şeyim yoktu. Kanıtı ispat edilecek bir konu değildi ama çok iyi tanıdığım arkadaşımın tepkisini çok iyi anlamıştım.
NATO’da başka kimler gördük kimler. Bir gün NATO binası içinde S.H.A.P.E (NATO Askeri Kanadı) Türk Komutanı Orgeneralimizi gördük. Selamlaştık. Elinde bir tesbih ile sanki yeni bir bakış içinde olduğunu göstermekte. “Paşam!” dedim. “Tesbih nerden aklınıza geldi?” diye sordum. Komutanımız gülerek “Yunanlı Generalin de tesbihi var. Benim niye olmasın” demez mi!..
Nelere şahit oluyorduk NATO salonlarında…
Bir başka Genel Kurmay Başkanımız NATO’da tüm Türk Gazeteci arkadaşları makamına davet etti. Hep beraber geldik. Paşamız, sivil kıyafet giymişti. Gülerek bize, Cumhurbaşkanı olacağını söyleyip bu konuda haber yapmamızı istiyordu. Şimdi çalıştığımız Gazeteler, TRT ve Anadolu Ajansına haber vermemizi istiyordu. Ne yapacağımızı bilemedik. Hangi siyasi parti ya da partilerin ortak kararı ile mi aday olacağını nasıl öğrenecektik. Bir fotoğraf çektik ve Türk Askeri Kanattan ayrılıp Basın Merkezine döndük. Gazeteyi arayıp durumu anlattım. ‘İstiyorsanız yazın’ dedim ve takdiri Bab-ı Ali’ye bırakıp, en azından rahatladım. Haber hiçbir Gazetede yayınlanmadı. Ama Genel Kurmay Başkanımız Cumhurbaşkanı olamadı mı bir siyasi partiden sanırım iki dönem Milletvekili oldu.
En büyük olayım ise Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay Paşa ile oldu. Biliyorsunuz NATO üyesi olarak her sene iki kez Genel Kurmay Başkanlarımızın S.H.A.P.E toplantılarında yazdığımız haberler hep bizlere verilen yazılı bilgilerle verilmekteydi. Genel Kurmay Başkanları arasında başta İngiliz Komutan özel basın toplantıları yapardı. Dünya medyasına bu açıklamalardan haberler verilirdi.
Torumtay Paşanın Brüksel’e gelmesini bir fırsat sayarak Havaalanına gittim ve Paşamın elini sıktım. Kendisine Türkiye’de hiçbir Genel Kurmay Başkanımızın özel röportaj yapmadığını bildirerek kendisinden TRT adına canlı yayın talebinde bulundum. Paşam büyük bir mutlulukla talebimi kabul etti. Havalarda uçuyordum. TRT’yi aradım, Pazartesi günü NATO’da özel söyleşi için link talebinde bulundum. TRT Haber Merkezi bu durumu anlayarak isteklerimi yerine getirdi. Pazartesi olana kadar kafam hep canlı yayın ile ilgiliydi. Erken saatte NATO’ya gittim. Biraz sonra Kurmay Albay bir Komutan ile buluştuk. Albayım, bana saygılarını gönderdiğini söyledi ve ardından “Genel Kurmay Başkanımız bu sabah Genel Kurmay Başkanlığından istifa etti. Sivil kıyafetini giyerek tarifeli THY uçağı biletini kendisi tarafından ödeyerek Ankara yolunda” dedi.
Türkiye Cumhuriyetinin Genel Kurmay Başkanı ilk defa istifa ediyordu. Bu görülmemiş bir durumdu. Gazeteci olarak Torumtay Paşanın ne için istifa ettiğini aşağı yukarı biliyordum. Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal, Saddam’ın Katar’ı işgal edip ve sonra kaybetmesi üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde alınan karar gereği, Irak askerinin kuzey ve güneyindeki bölgelerde belirli miller arasında yer alması yasaklanınca, Türk Askerinin güneye girerek Musul ve Kerkük’ü ;Lozan Antlaşmasında belirtilen BM aracılığıyla talep etme hakkını bir tarafa bırakarak; işgal etmeyi düşünüyordu.
Torumtay Paşa, Özal’a “Ben yapmıyorum. İstifa ediyorum. Başka bir Genel Kurmay Başkanı bul. Onunla yap!” demekteydi.
Olağan üstü bir olaydı.
Gelelim bu güne!
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan takdir alan genç Teğmenlerimiz, ‘Atatürk’ün Askeriyiz’ diyen tüm mezun Teğmenlerden beşi meslekten ihraç edildi. 11 kişilik heyetten beşi hayır dediği için kaleme aldığı düşünceleri beklenmekte. Bu düşünce çerçevesinde bir üst Mahkemede ihraç kararı yeniden Hukukun ilkeleri gereği yeniden gündemde olacak.
‘Atatürk’ün Askeriyiz’ sloganına hayır demek nerden kaynaklanıyor, bilinmez. Ancak bir fikir farlılığı olduğu kesin.
Bu karardan kim kazanacak!..,
Bence hiç birimiz…
Milli bir ruh yeniden tasarlanmalı mıdır, bilemem!..
Ne var ki olası bir erken seçim dahi olsa ülkemizde bölünmenin bir fişeği mi derseniz!..
Samimiyetle hayır olduğunu söylemek gerekir.
Ancak gündeme getirilmesi kimlerin işine yarayacak o da belli değil…
Türkiye’nin Üç ordusu ve Ege Ordusu var. Ordu, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelidir. Bunun üzerine siyaset yapmak çok da akıllıca yapılmış bir durum.
Takdir, sizindir okurlarım. İyi haftalar dilerim.