“Ahlâk, bir toplumda genel olarak uyulması beklenilen kurallar ve yapılması gereken görevlerin tümüdür.” diye tanımlanıyor.
Mesleki bir ayırım söz konusu değil.
Siyasi ahlâk, mesleki ahlâk, ticari ahlâk diye sınıflandırma yok. Bir yerde ahlâk varsa vardır; yoksa yoktur.
Ahlâkı dinle ilişkilendirenlerin de büyük bir yanılgı içinde oldukları kesin. Çünkü bu iddiada ısrar edenler Japonya gibi, çoğunluğu budist olan bir ülkeyi görmezden geliyor.
Japon kültüründe yalan söylemenin, birini kandırmanın, hata yapmanın ve işin sorumluluğundan kaçmanın tek yolu; hayatına son vermektir. Bu anlayışla yaşamlarını sürdürürler. “Onur” ları her şeyden önce gelir, kendi yaşamlarından bile!...
Demek oluyor ki; ahlâklı toplumların nüvesini ancak onurlu ve cesur insanlar oluşturabilir.
Bu insanlardan biri de, Osman Gazi Köprüsünün inşasında görevli Japon mühendis; Kishi RYOİCHİ' dir.
2015 yılında yalnızca köprü halatlarından biri koptuğu için ardında “İnsanlar büyük emek harcadı. Kopmanın sorumluluğu bana ait!” diye bir not bırakıp hayatına son veren Japon mühendis...
Bu olaydan dolayı yaralanan, hayatını kaybeden olmadığı halde bunu bile kaldıramaz Kishi Ryoichi.
Bileklerini maket bıçağı ile keserek kıyar canına...
★ ★ ★
Bu olaydan tam 10 sene sonra;
Takvimler 21 Ocak 2025'i gösterdiğinde, Bolu Kartalkaya'da bulunan bir otelde yangın çıkar.
Tam yetmiş sekiz cana mal olur bu yangın. Hayatlarını kaybedenlerin fazla oluşu nedeniyle dünyada altıncı büyük otel yangını olarak geçer kayıtlara...
İhmaller zincirinin sayfalar dolusu olduğu bu felâketin ardından hiçbir yetkili görevinden istifa etmez, azledilmez, sorumluluğu üstlenmez!. Her zaman olduğu gibi suçu başkalarına atma derdine düşer.
Dile kolay, tam yetmiş sekiz canımızı kaybettik!
Aileler yok oldu.
Anneler babalar perişan...
Hepsi ışıklarda uyusun; milletimizin başı sağ olsun...
Yaşanan böyle büyük bir trajediye karşın, bu “Her türlü suçlamalardan muaf sorumlular” kameraların karşısına geçip kendilerinin hiçbir hatası, ihmali yokmuş gibi utanmadan, sıkılmadan “Sorumlular hakkında en kısa zamanda adli ve idari soruşturma başlatılacaktır!” deyip “görevlerini yerine getirmenin rahatlığıyla (!)” ayrılırlar o cehennemden!...
Hiçbirinin aklına o onurlu Japon mühendis hiç mi hiç gelmedi...
Belki geldi ama işlerine gelmedi hatırlamak!
Çünkü onlarda nerede o yürek?
Ancak toplumun hâlâ hafızasında.
Çoğumuz unutmadık....
Ama unutmayan iki genç daha vardı: Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi, intörn doktor Yiğit Gençbay (25) ve makine mühendisi Alp Mercan (25).
Lise yıllarından bu yana arkadaş olan bu iki genç de yanan oteldeydi. Yara almadan, dumanların içinden otelin ikinci katında birlikte kaldıkları odadan zor atmışlardı dışarıya kendilerini. Ancak otel içinden gelen yardım çığlıklarına duyarsız kalmadılar... Zar zor çıktıkları o alevlerin arasına yeniden daldılar; belki bir “Can” daha kurtarmak umuduyla.
Oysa Yiğit henüz Hipokrat Yemini bile etmemişti, ama olsun!
Alp de makine mühendisiydi ama olsun! ...sonuçta insanî sorumlulukları bunu gerektiriyordu, onlar da öyle yaptı.
“Belki bir hayat kurtarırım!” düşüncesiyle hayatlarını hiçe sayarak, kendi canlarından vazgeçtiler!
Cesurca, onurlu bir şekilde..
Üstelik Japon mühendis Kishi gibi de değil, çıkan yangından hiç mi hiç ihmalleri, sorumlulukları olmamasına rağmen atladılar alevlerin arasına kahramanca!
★ ★ ★
Eminim ki toplum bilimciler de benim şu düşünceme katılacaktır:
Bir toplum ne kadar çok Yiğit Gençbay'a ve Alp Mercan'a sahipse; o kadar onurlu ve o kadar cesur olur!
Yani o kadar ahlâklı olur!...
Bu iki serdengeçtiyi, bu iki kahraman genci; rahmetle anıyorum.
Ailelerinin acılarını yürekten paylaşıyor, baş sağlığı ve sabırlar diliyorum..
İşini düzgün yapmayan, oteli gerektiği gibi denetlemeyen, eksikliklerin tamamlanması için gerekli uyarılarda bulunmayan sorumlulara, cezai işlem uygulamayan, sonuçta ihmali olan onur yoksunu yetkililere de lanetler okuyorum; elin Budisti, Japon mühendis Kishi'ye hepiniz kurban olun emi!...
Sağlıcakla ve esen kalın.