İkinci meşrutiyetin ilanı bir İttihatçı darbesi olarak nitelenir. Detaya boğulmadan anlatmak gerekirse Padişaha karşı 2.meşrutiyetle kazanılan önemli haklar vardır.
İttihatçılar anayasayı tam yedi kez değiştirdiler ve bu sayede 27 Nisan 1909 tarihinde Abdülhamit hanı tahttan indirdiler
(Padişahın anayasaya bağlılık yemini etmesi, hükümetin güvenoyu mecburiyeti, meclislerin başkanlarını kendilerinin seçmesi ve sürgün yetkisinin iptal edilmesi gibi)
Osmanlı’da benim saydığım 10 kadar siyasi parti vardı. Ahali (halk) Partisi, Osmanlı Demokrasi partisi, Osmanlı Sosyalist partisi ilginç bulunan parti adlarıydı
İkinci meşrutiyet ilan edildikten sonra kurulan ilk parti Ahrar (hürler, özgürler) partisidir. İttihat ve Terakki o sıralarda cemiyet olarak faaliyet gösteriyordu.
İttihat ve Terakki cemiyet olarak seçimlere girmiş ve bütün vekillikleri kazanmıştı. Siyasi parti kimliğini 1913 yılında almıştır. 1876 yılından 1946 yılına kadar milletvekilleri iki dereceli sistemle seçilmiştir.
(Bu sistemle seçim bölgelerinde birinci seçmenler seçilir, onlarda milletvekillerini seçerler / tespit ederlerdi)
Osmanlı döneminde çok partili sistem uygulanmıştır.
Gelin görün ki; Cumhuriyet döneminde ise 1946 yılına kadar çok partili sistem başarılamamıştır. 1925 yılında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasından sonra Türkiye tek partili bir cumhuriyet dönemini yaşadı. Meclisin işlevsiz hale gelmesi, iktidarın denetlenememesi, ekonomide iyileşmenin olmaması, halkın refah seviyesinin düşük olması gibi sebeplerle 1930’lu yılların başında bir takım yeni arayışlar gündeme gelmişti. Bu arayışlar Türkiye’de bir muhalefet partisinin kurulmasını işaret ediyordu.
Bunun için Atatürk tarafından Ali Fethi Okyar’a Serbest Cumhuriyet Fırkası adıyla bir muhalefet partisi kurduruldu. Tek parti ile idare edilen Türkiye’de muhalefet partisinin kuruluşu demokrasiye geçiş olarak değerlendirildi.
Ancak Serbest Cumhuriyet Fırkasının ciddi bir halk desteği görmesi; iktidardakileri korkuttu. İlk önce İnönü, peşi sıra Falih Rıfkı Atay ve iktidar yanlısı basın peş peşe muhalefet partisine saldırmaya başladılar.
Fethi Okyar İzmir’e gider, kendisini karşılayanlar için gazetelerde “serseri, komünist, sabıkalılar” diye manşetler atılır. Ülke kaosa sürükleniyor, cumhuriyet değerleri zaafa uğratılıyor iddiaları seslendirilir
Dikkat ederseniz hep aynı dil, aynı terane. Örnek mi istiyorsunuz? Tarih 28 Şubat 2008 aynı kafa: “Mecliste 411 el kaosa kalktı” diye manşet attı. Gurur duyduğum bir olaydır, o ellerden biri de bana aitti. Daha sonra gazete sahibi Aydın Doğan; manşetteki o sözü bir paşa söyledi demiştir. Paşa dedi mi onlarda hemen manşet atıyordu ya!)
Serbest Fırkanın kuruluşunda bir ay sonra mahalli seçimler vardı. Daha teşkilatlarını kuramamış olsa da seçime katılma kararı alındı. Öyle bir seçim ki, tamamen iktidarın kontrolün de yapılıyor, yargıç teminatı yok. Her türlü usulsüzlük, hukuksuzluk devlet eliyle yapılabiliyordu. Çünkü Valiler CHP il başkanı, Kaymakamlar CHP ilçe başkanı idi. Örneğin Adana’da seçmen listesinde yer alanların sayısından fazla oy çıkmıştı; amma Vali beyimiz bu fazlalığı geçerli saymıştı. Serbest Fırka taraftarlarının bu seçimde kimi dövülmüş, kimi tutuklanmıştı. Atatürk bile kazanan bizim parti değil, idare partisidir, Vali, Jandarma polis, kaymakam partisi demişti.
Ağustos ayında kurdurulan ve 5 Ekim de ise Belediye seçimlerine katılan Serbest Cumhuriyet Fırkası, ülkeyi anarşi ortamına sürükler, devlet otoritesi ve inkılaplar zarar görecek bahanesi ile 3. ayını doldurmadan yine Atatürk’ün isteği ile Fethi Okyar tarafından feshedildi. Seçimlerde kazandığı belediyelerin başkanları ise ya Cumhuriyet halk fırkası (CHP)’ye geçirildi ya da istifa ettirildi.
Taha Akyol’un 2017 yılında Hürriyet gazetesinde bu konu hakkında “Devlet Tek Parti’yi kazandırdı. Fakat Samsun’da bütün baskılara rağmen Serbest Fırkadan Boşnakzade Ahmet Bey belediye başkanı seçildi.” Diye yazar.
Her ne kadar baskılara rağmen dense de anlıyoruz ki Samsun Valisi adil davranmış Çünkü Serbest Fırka kurucularından Ahmet Ağaoğlu, Atatürk’e “Paşam, eğer bütün memlekette Samsun valisi gibi insanlar olsaydı; hiç şüphe yoktur, seçimlerin dörtte üçünü biz kazandırdık” demişti.
O seçimde Boşnakzade Ahmet Resai Bey 3 bin 112 oy, CHP adayı ancak 416 oy alabilmiştir. Yedi kattan daha fazla bir fark vardır
Serbest Fırkanın kapatılmasından beş gün sonra Gazi Paşa bir yurt gezisine çıkar ve 22 Kasım 1930 tarihinde Samsun’u ziyaret eder. Akşam yemekte belediye reisine:
Şimdi, Reis Beyefendi; zatıaliniz de artık feshedilmiş (kapatılmış) olan bir fırkanın (Partinin) belediye reisi olarak vazifenizde devam etmek istemezsiniz değil mi? İstifa ediniz; yeniden intihap (seçim) yapılsın; belki yine zatıaliniz seçilebilirsiniz, emrini verdi.
Belediye Reisine “Emiriniz olur” demekten başka söz kalmamıştı.Fakat Reis öyle yapmadı: “Paşam bendeniz Serbest Fırkayı tanımıyorum. Bu seçim halkın şahsıma karşı güveni şeklinde tecelli etmiştir. Mesele sırf seçimin serbest olmasından ibarettir. Eğer bu vaziyette istifa edersem halkın bu teveccüh ve itimadına karşı küfranı nimette (nankörlük) bulunmuş olurum. Eğer benim bu işte kalmam istenmiyorsa, hükümetin elinde imkân vardır, Danıştay vardır, seçimleri fesheder. Bendeniz de o zaman halka karşı mahcup kalmam.”
Atatürk, sakin bir şekilde “Düşündüğünüz doğru, arzu ettiğiniz gibi olsun” der.
İki gün sonra, İçişleri bakanlığı adına seyahate katılan mülkiye müfettişi Necati Bey bazı sebeplerle (!) Samsun Valisine işten el çektirir. (Ne adil bir davranış değil mi?)
Beklendiği gibi 25 Ocak 1931’de de Danıştay Ahmet Resai Bey’in belediye başkanlığını iptal eder.
Adalet Tek Parti döneminde siyasetin emrinde mi değil mi siz karar verin!
Bugün bir kesim “Cumhuriyetin kazanımları” der durur. Ünlü yönetmen Sinan Çetin arkadaşına sorar. “Ne kazandırdı say bakalım.” Kem küm eder ama bir şey bulamayınca “daha şık giyiniyoruz” demiş. Sinan Çetin sayar: 1946 yılına kadar seçim yoktur. 1946 da yapılan seçim sahtedir. (Açık oy gizli tasnif/yani gizli sayım) 1950 1954 1957 seçimlerinde DP kazanmış adamı 1960’ta astınız. Neyin kazanımı?
Liberal Demokrat Parti kurucusu Besim Tibuk Tek parti dönemini yerden yere vurur ve şu tespiti yapar. Atatürk 30 kadar isim verir. İsmet İnönü 100 kadar isim verir, kalan milletvekillerini parti genel sekreteri ve yardımcıları yazardı. Zaten kimi yazarsan seçilirdi. Mesela Ahmet oğlu Mehmet hayatında Muş’u hiç görmemiş ama Muş’tan mebus (milletvekili) seçilirdi.
Hukuki yapıya bakıyorsun; hukukçu olmayan kişilerin istiklal mahkemelerindeki kararlarıyla insanlar darağaçlarında can veriyordu.
Tek Parti döneminin hukuki yapısını Demirel’in anlattığı Karakuşi kadı efendi fıkrasıyla noktalayalım.
Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken vitrinde, güveç içinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyen nefis bir ördek var. Kadı, fırıncıya "Ben bunu aldım" demiş.
Sıkıysa olmaz de! Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş.
Az sonra ördeğin sahibi gelmiş: "Hani bizim ördek?"
Fırıncı boynunu büküp "Ördek uçtu" deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış. Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş.Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş.
Can havliyle kaçan fırıncı bir Yahudi’ye çarpar, yerlerde yuvarlanan Yahudi’nin yüzü gözü kan revan içinde kalınca; Yahudi’de kovalayanlara katılır.
Sonunda zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi kadının karşısına çıkarmışlar.
Kadı sırayla sormuş. Ördeğin sahibi, "Bu adam ördeğimi hiç etti" demiş.
Kadı, fırıncıya sormuş: "Ne yaptın bu adamın ördeğini?"
Fırıncı "Uçtu" demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış:
"Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar ’Uçar’ anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil" diyerek fırıncının beraatine karar vermiş.
Gözü çıkan gayrimüslime sormuş ve kara kaplı defterden bir madde bulmuş: "Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkarırsa, o müslimin tek gözü çıkarılır"
Davacı "Ne olacak?" diye sorunca kadı: Bu maddeye göre "Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız."
Tabii gayrimüslim davadan hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.
Çocuğunu düşüren kadının kocasına da "Karını vereceksin, bu eşek adam düşürdüğü çocuğunun yerine yeni çocuk koyacak." Tabi ki fırıncı bu davadan da kurtulmuş.
Kadı dönmüş Yahudi’ye: "Senin şikâyetin ne?" Yahudi ellerini açmış, "Ne diyeyim kadı efendi" demiş, "Adaletinle bin yaşa sen e mi?
