Dünya haritasının bir köşesinde, Bengal Körfezi’nin serin rüzgârlarına yaslanan bir ülke var: Bangladeş.
Son günlerde bu ülkede meydanlar, mitingler ve sokaklar alışılmadık bir hareketliliğe sahne oldu. Ancak bu sefer alışık olduğumuz siyasi sloganlardan ve yerel figürlerden farklı bir görüntü yükseldi: Sultan Abdülhamid Han'ın resimleri dalgalanıyordu.
Abdülhamid Han... Sadece Osmanlı'nın son büyük padişahlarından biri değil, aynı zamanda mazlum milletlerin gözünde adaletin, direnişin ve İslam dünyasının onurlu hatırasının yaşayan bir sembolüydü.
Bugün Bangladeş sokaklarında onun portreleriyle yürüyen kalabalıklar, adeta bir asır öncesinin adalet arzusunu yeniden haykırıyorlardı. Ancak ne yazık ki, bu sahne uzun sürmedi. Yetkililer, mitinglerde taşınan Abdülhamid Han resimlerini kaldırttı.
Peki neden?
Çünkü Abdülhamid Han'ın hatırası, sadece bir geçmişe övgü değil; bugünün adaletsizliğine karşı sessiz bir isyandır.
Ve bu isyan, küresel düzenin hoşuna gitmediği için, susturulmaya çalışılıyor.
Fakat daha önemli bir şey var:
Bangladeş halkı, bu sessiz direnişle Türkiye'ye bir çağrıda bulunuyor.
Bu çağrı, siyasetin diplomatik ifadelerle gizlenmiş kelimeleriyle değil; kalabalıkların gözyaşlarında, ellerindeki bayraklarda ve gönüllerinde yankılanıyor:
> "Bizi unutmayın. Bize sahip çıkın. Biz hâlâ Osmanlı'nın adaletini arıyoruz. Biz hâlâ Türk kardeşliğine güveniyoruz."
Bangladeş, zorlu bir coğrafyada, emperyalist mirasların hâlâ pençesinde kıvranıyor.
Bugün orada Abdülhamid Han'ı anmak demek; adaleti, özgürlüğü ve yeniden dirilişi anmak demektir.
Ve bugün oradan Türkiye'ye bakan gözler, sadece nostaljik bir özlem değil, bir kurtuluş umudu taşıyor.
Türkiye, sadece coğrafi bir sınır değil; gönüllerdeki bir adaletin, bir haysiyetin ve bir ümmet bilincinin son kalesidir.
Ve şimdi Bangladeş'ten yükselen sessiz çığlık, bu kaleyi harekete geçmeye davet ediyor:
Adalet için, kardeşlik için, insanlık için...
Tarih yeniden yazılıyor.
Türkiye, bu çağrıya kayıtsız kalmamalı.
Çünkü adalet, sadece kendi topraklarımızda değil, gönül coğrafyamızda da bizimle yaşamalıdır.