Gökalp ŞENTÜRK

Tarih: 12.09.2024 12:54

Başlık farkımız var...

Facebook Twitter Linked-in

Koğuşta 22 tane Ülkücü var, ceplerindeki para bir kefen almaya bile yetmiyor. Ceza evi terzisi geliyor “Bu gece Halil Esendağ ile Selçuk Duracık’ı asacaklar, haberiniz olsun!” diyor.

Koğuş sessiz, çıt çıkmıyor; diller lâl olmuş, yüzler donuk. Toplanıyor tüm koğuş, ellerde Kur’an, dillerde Kur’an, gönüllerde iman. Bir ses geliyor dışarıdan, “hafif bir yağmur çiselercesine” bir ses. Ne büyük bir iman.

Eğer Halil Esendağ o gün Allah’tan güneşleri yağdırmasını isteseydi, Allah güneşleri de yağdırırdı.

Yürüyorlar darağacına, yan yanalar; savaşırken de, ölürken de, Kur’an-ı Kerim okudu ikisi de, helallik istediler, tekbirler getirdiler. sonra Selçuk’a döndü

Halil: “Önce seni assınlar Selçuk, sen bana dayanamazsın!” diyordu. Önce Selçuk yürüdü yağlı urgan’a: mert’çesine, yiğit’çesine, Türk’çesine, dirilircesine

Tabureye çıktı, yağlı urganı geçirdiler boynuna. Arkasına döndü, helallik istedi celladından. Sonra vurdular altındaki tabureye. Sallanıyordu Selçuk, ölürken dirilircesine, dirilirken yiğitleşircesine, Sallandı, sallandı; kıble’ye doğru dönmüştü ki yüzü, o an durdu.

Herkes şaşkın, tesadüf diyenler, dalga geçenler çoğunlukta.. Sonra Halil geldi, dilinde “Allah-u Ekber” sesleri, yürürken attığı vakur adımları. Yağlı urganı geçirdiler boynuna, sonra Kelime-i şehadet getirdi.

Celladına döndü, o da helallik istedi. Ve bir tekmeydi bir yiğidin daha ebediyete göç etmesine sebep olan. Sallanıyordu Halil de, Başbuğ’u görürcesineydi yüzündeki tebessüm. Sallandı, sallandı; kıble’ye döndü yüzü ve bir bıçak gibi kesildi hareket edişi. Kıble’ye dönmüştü artık, Selçuk gibi durmuştu cansız bedeni. İnfaz erkanı şaşkın, titrek, tedirgin.

“Nasıl olur bu!” soru ile inliyor heryer, içlerinden birisi çıkıyor bir adım ileri, işaret parmağını kaldırıyor havaya ve avazı çıktığı kadar bağırıyor, meraklı gözlerle bakanların suratına:

“Vallahi bunlar ŞEHİT, 
Vallahi bunlar ŞEHİT ....

SELAHATTİN ARPACI’YA RAHMET OLA Anadolu’nun dört bir köşesinde davamızı anlatıyorduk.
Kör dünyanın göbeğine
Hak yol İslam Yazacağız
Dizeleri ile başlayan bir DİRİLİŞ Destanının öncüleri kendilerini ÜLKÜCÜ olarak isimlendirse de millet onlara TÜRKEŞÇİLER ismini koydu
Köhnemiş, dökülmüş haline rağmen sömürü düzenin çarklarında ufalandılar, örselendiler canlarını verdiler 
Ok bir kez çıktı yaydan
Geçtik düğünden toydan
Şimdi hep meydan meydan
Söylenecek söz menem
Çıktkları meydan er meydanıydı. ”Kavgamız Vurguncu Düzene” deseler de düzenin muktedirleri devlet aygıtına hakimdi
Millet ile aralarına duvarlar ördüler. Dört çarpı dört odalarda, demir ranzaların üzerinde dahi rahat durmadılar. Damları Taşmedreselere çevirdiler.
Devlet-i Ebed Müddet demişlerdi ama güvendikleri dağlara kar yağdı. Devleti ele geçiren zalimler boyunlarına yağlı urganlar geçirdiler.
Başbuğ Türkeş Devlete Küsülmez dedi.
EYVALLAH dediler ve menzile ulaşmak için besmele ile yeniden yola çıktıkları gün aralarında
Zürriyetten kesilmiş olanlar,
Körler,
Topallar,
Açlar,
Hatta kafayı yiyenler 
.....
Vardı ama 
Milletin çocuklarına himmet etmeyi sevmeyenlerin dölleri yoktu. Onlar “Babanın Ailesine” ulaşmak için at binmişlerdi.
Biz duvarları yıktık ve azap askerleri gibi yayan yapıldak yollardayız.
Biz Kızıl Elma’nın,
Biz Turan Ülküsünün Çerileriyiz
“Nereye gidiyorsun?” sorusuna Mehmetçik “Kızıl Elmaya” diye cevap verince biz ayağa kalkar, yumruğumuzu sıkar 
KIZIL ELMAYA HEY !
KIZIL ELMAYA deriz.
O  ne !
Öğrenmek için Google  bakar.

ARPACI Ağamın derdi ki
“Farkımız var.”

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —