Memuriyetim boyunca çok sayıda Yönetim Kurulu Başkanı, Başkan Vekili, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcısı, Daire Başkanı, Müdür, Şef veyöneticiyle çalıştım.
Şimdi size; kuruluş temelleri 1863 yılında Mithat Paşa’nın kurmuş olduğu “Memleket Sandıkları”na dayanan…
Çiftçilerin üretim ve gelir seviyesini artırmayı, verimliliği yükseltmeyi, üretim ve tarımsal girdi maliyetlerini düşürmeyi, küçük ve orta ölçekli üreticilere sağladığı desteklerle kırsal kalkınmayı güçlendirmeyi amaçlayan…
Bünyesindeki iştirakler ve işletmeler aracılığıyla tarımsal üretimden gıda sanayine, bilişimden lojistiğe kadar birçok alanda faaliyet göstererek, tarım sektöründeki istihdamı artıran ve ülke ekonomisine doğrudan katkı sağlayan…
Özellikle gübre, yem ve tarımsal kredi sağlama konularında piyasada belirleyici bir rol oynayan…
Perakende sektörüne yaptığı yatırımlarla, “KooperatifMarketler” aracılığıyla tüketicilere doğrudan ulaşan, böylece hem üreticiyi hem de tüketiciyi koruyarak fiyat istikrarına katkı sunan…
Avrupa Birliği Tarım Kooperatifleri Genel Komitesi (COPA-COGECA), Milletlerarası Ticaret Odası (ICC), Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA), Avrupa Kooperatifleri (Cooperatives Europe), Uluslararası Raiffeisen Birliği (IRU) gibi üyesi olduğu uluslararası kuruluşlarla küresel kooperatifçilik hareketinde etkin rol oynayan, uluslararası iş birliklerinin geliştirilmesine katkı sağlayan ve çiftçilerin rekabet gücünü artırmaya yönelik projelerde yer alan…
Uluslararası Ticaret Odası (ICC), Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve İhracatçı Birlikleri gibi kuruluşların düzenlediği uluslararası fuarlara katılarak, ülke ihracatına katkı sağlayacak iş birliği fırsatlarını değerlendiren...
Resmi bir bağlılık ilişkisi bulunmamakla birlikte, ilgili bir kuruluş olması nedeniyle Tarım ve Orman Bakanlığı ile yakın iş birliği içinde çalışan…
Devlet bütçesinden hiçbir destek almadan, kendi bütçesini kendi oluşturan…
Ülkemizin en köklü ve en büyük örgütlü çiftçi kuruluşu olan, çiftçilerin en büyük destek mekanizmalarından biri olarak faaliyetlerini sürdüren…
Onyedi bölge birliği, binlerce kooperatif ve onlarca düzenli iştiraki ve şirketi koordine etmiş, bu devasa yapının yönetimini üstlenmiş, yönetim anlayışı kendinden önce gelen birçoğundan farklı bir kişiden…
Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği’nde uzun dönem Genel Müdürlük yapmış etkin, faal, backgroundu güçlü bir Genel Müdürden bahsetmek istiyorum.
“Farklı” kelimesiniburada iki veya daha fazla şey arasındaki nesnel ve sübjektif ayrımı anlatmak,bir karşıtlık veya zıtlığı tanımlamak için kullanmadım. Bu kelimeye yüklemeye çalıştığım anlam, uzun yıllar kamuda çeşitli pozisyonlarda yöneticilik yapmış bir kişinin, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip yeni bir kurumda, yeni çalışma yaşamında, ve fakat pek de yabancısı olmadığı tarım sektöründe bir Genel Müdürün kendisini yeni yerinde nasıl tanımladığını, nasıl konumlandırdığını, kim olduğunu, nerede durduğunu, sahip olduğu anlayışısade bir dil ve anlatımlaifade edebilmeçaba ve gayretimin bir ifadesidir…
Yine şunu açıkçabelirtmek isterim ki;bir Genel Müdürün çalışma tarzını, yöntemini, yönetimini, işi bizzat takip etmesindeki samimiyetini, memur olmak, şef olmak, müdür olmak, başkan olmak, bölge müdürü olmak veyahut şirketlerden birinde işe girmek veyahut oralarda yükselmekisteyenlerin telefon açtırdığı, ziyaretinde bulundurduğusiyasi referanslarına“hayır derken, bir bakalım derken, bir araştıralım derken” verdiğicevaplarındaki kibarlığı, eğitimciliğinden gelen nezaketi,tüm personele olan eşit ve müsavi yaklaşımını,bir meseleyi çözme sitilini, arayanları cevapsız bırakmayışını, aldığı notu, duyduğu ismi, gördüğü yüzü unutmayışını, verdiği sözü tutuşunu ve en önemlisi personelin yüzyüze görüşme isteklerini geri çevirmemesini, onların talep ve şikâyetlerinidinlemesindekisabrı, kibarlığı ve dürüstlüğü ifade etmek için kullandım…
**
İster mahalli, ister bölgesel düzeyde bir aile işletmesininsahibi ve yöneticisi olsun…
İsterseülkenin ulusal ölçekte üretim yapan büyük kuruluşlarının birinde Genel Müdür olsun…
İsterseuluslararası ölçekte küresel faaliyet yürüten bir holdingin CEO’suolsun…
Yüksek düzey pozisyonlarda bulunan yöneticiler için en önemli faktörler;sorumluğundaki işletmeyi kurumsal kimliğine zarar gelmeyecek bir anlayışla adil ve tarafsız yönetmek, ürün çeşitliliğini geliştirmek,pazar payını genişletmek, hizmet kalitesini artırmak, en uç noktadaki tüketiciye ulaşmak,onların geri dönüş yapmalarını sağlamak vebunlara göre yeni bir perspektif kazandırmak, tepeden tabana tüm çalışanları profesyonel bir zihniyete kavuşturmak, ve nihayetinde kendinden önce gelenden teslim aldığı hizmet bayrağını (mirasını)kararlı, azimli, düzenli bir şekilde geliştirerek, aşama aşama daha ileriye, daha yükseğe, daha yüce bir noktaya taşımak, ve sonra bu hizmet bayrağınıkendinden sonra gelecek yöneticilere daha güçlü ve daha sağlam bir yapıda bırakmak, yüzünün akıyla,mahcup olmadan, üzerinde hiçbir şüphe ve şaibe bırakmadan, başarıyla, şeref ve haysiyetini koruyarak teslim etmektir…
Koltuğa oturan hüsnüniyet sahibi her bir yöneticinin kafasının arka planında “mevcutlar üzerine neyi nasıl koyabilirimin, nasıl bir inovasyon geliştirebilirimin” projeleri vardır. Profesyonel bir yönetici kaderine talip olduğu kurumuntarihine geçmek, o kuruma başarılarıyla damga vurmak,geride faydalı hizmet ve eserler bırakmak, güzel ve hayırla anılmak ve hatırlanmakister…
Yaklaşık sekiz yıllık, yani göreve getirildiği 19 Kasım 2003 tarihinden 19 Nisan 2011 tarihine kadar geçen sürenin çalışma ve faaliyet bilançosu çıkarıldığında ortaya koyduğu gayret, emek verdiği hizmetlere baktığınızda her şeynet olarak anlaşılacaktır…
Yukarıda çerçeve bir anlatımla profilini çizmeye çalıştığım kişi, Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğinde yaklaşık sekiz yılGenel Müdürlük yapmış, kurumun sahibi ve ortağı olduğu bölgesel ve ulusal ölçekte onlarca şirketin bütçesini yönetmiş, “Tarım, bir ülkenin kalkınmasının, halkının güvenilir gıda tüketimininve geleceğinin teminatıdır. Toprak olmadan üretim, üretim olmadan zengin ve müreffeh olunmaz” diyen Bedrettin Yıldırım’dır.
Bedrettin Bey, çalışma stili, analitik idarecilik anlayışı, gösterdiği performanslabu sekiz yılda çok farklı bir portre çizdi.Sadece kurum içinde ve şirketlerinde değil, siyaset kurumu ve hükümetin ileri gelenleriyle değil, Tarım Bakanlığı başta olmak üzere diğer kamu daireleri, tarımsal işletmeler ve sivil toplum kuruluşlarıyla kurduğu temasları da uç uca eklediğinizde bu uzun soluklu yarışın içinde nasıl yer aldığını,Genel Müdür koltuğunda uzun süre nasıl güçlü kaldığını, onlarca şirketi nasıl yönettiğini, o kadar taleple nasıl başa çıktığını daha iyi anlarsınız.
Daha geldiği ilk haftadan üzerinde, sektöre hâkim olmanın bıraktığı geniş bir rahatlık vardı. Sahaya çok hızlı girdi. Çok seri, çok pratik adımlar atan biriydi ama bir o kadar da kontrollüydü. Zaman zaman hızına ayak uydurmakta zorlananlarla aradaki mesafeyi açmaz, ardından gelenlerin kendisine ayak uydurabilmelerine fırsat verirdi. Kiminle hangi üslupla konuşacağı, kiminle nasıl anlaşacağı hususunda müthiş bir öngörü sahibiydi.
Hemen hemen her hafta sonu mutlaka bir bölge birliğini vebağlı kooperatifleri ziyaret eder, iştirak ve işletmelerde toplantılar yapar,Bölge yöneticileriyle görüşür, personelle buluşur, kooperatif ortaklarını dinler, ihtiyaçlarını sorardı. Sorunları mutlaka not alır, aldığı o notları takip eder, unutmazdı. Daha merkez birliğinemakamına dönmeden kime ne söz verdiyse o sorunları çözmenin gayretine düşerdi.Bu yaptığı aslında aynı zamanda bir teftiş ve denetimdi. Dolayısıyla, denetimin olmadığı bir yerde;kişiler veya gruplar kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederler, orada düzensizlik, keyfilik ve kuralsızlık kaçınılmaz olur. Yetkiyi elinde bulunduranlar hesap verme zorunluluğu olmadığı için gücü kötüye kullanır; yolsuzluk ve suiistimaller artar. Güçlü olanın istediğini yaptığı, zayıfın ezildiği bir düzen oluşur; haksızlık ve adaletsizlik had safhaya ulaşır. Kamu kurumları, özel şirketler ya da organizasyonlar hesap vermediği için işler layıkıyla yapılmaz; hizmet kalitesi düşer, insanlararasında güven kaybolur, toplumsal huzursuzluk ve güvensizlik artar.
**
Tarım sektörünün içinden gelen Bedrettin Yıldırım, sektördeki gelişmeleri hep yakından takip etti. Yazılı ve görsel medyada Tarım Kredi Kooperatiflerinin faaliyetlerini uzun uzun anlattı, kurumun kamuoyunda tanınması ve itibarının artmasında büyük katkıları oldu.
Kendi bütçesiyle sektörde var olan Tarım Kredi Kooperatiflerinin, ortaklarının, maddi ve manevi sorumluluklarının farkındaolan biri olarak mevcut imkânlarıgereğinden fazla, boş yere harcamadı. Kurum değerli kaynaklarını verimsiz ve gereksiz şekilde kullanmadı, savurganlıktan, aşırı tüketim ve israftan kaçındı.
Görevde bulunduğu sürede çok önemli hizmetlere imza attı.Genel Müdürlüğünün henüz ilk yıllarında Avrupa Birliği veDünya Bankası uzmanlarının kapatılmalı diye rapor ettiği Tarım Kredi Kooperatiflerini kritik bir eşikten döndüren etkili bir isim oldu. Kurumu adeta yeni baştan yazdı. Dinamik bir yapıya kavuşturdu. Sekiz fabrika ve onlarca Kırsal Kalkınma Projesini Tarım Kredi ortağı ve çiftçilere kazandırdı.
Merkez Birliği Genel Müdürü ve iştiraki Gübre Fabrikaları T.A.Ş. (Gübretaş) Yönetim Kurulu Başkanı olarak, Gübretaş’ın önderliğindeki konsorsiyum marifetiyle İran'ın en büyük gübre kompleksi Razı Petrochemical şirketinin özelleştirme ihalesinde en yüksek teklifi vererek satın alınmasına liderlik etti.
Bu hamlesiyle Başkanı olduğu Gübretaş’ınsektörde küresel bir oyuncu haline gelmesi ve dünya markası olmasının kapısını aralarken, Razi’nin satın alınmasınıdünya kamuoyuna “Ülker’in dünyanın en pahalı çikolata şirketi Godiva’yı alması kadar önemlibir adım”diye nitelendirdiği konuşmasında, “Gübretaş şirketini yeniden yapılandırma çerçevesinde, İran’ın Razi şirketini bünyelerine katma planları yaptıklarını, bunu da gerçekleştirerek global oyunculuğa ilk adımı attıklarını” söyledi. Bu cesur kararıyla, Razi tesislerinden yalnızca Türkiye’nin değil İran’ın ve hatta dünyanın gübre ihtiyacının karşılanmasının kapılarını araladı.Türk çiftçisinin gübre temin etmede yaşadığı sıkıntının ortadan kalkmasının, dünyadaki fiyat baskısının etkisinden kurtulmasının, reel fiyatlarla gübre almasının önünü açtı.
Önemli bir Sosyal Sorumluluk Projesi olarak faaliyete geçirdiği, binlerce kooperatif ortağının üniversite öğrencisi çocuğunun burs aldığı Tarım Kredi Kooperatifleri Eğitim, Kültür ve Sağlık Vakfını (TAREKSAV) kurdu.
Anadolu’da, Trakya’da ayak basmadığı toprak kalmadı. Gittiği her yerde, yurt içi ve yurt dışı toplantı ve platformlarda Tarım Kredi Kooperatiflerini çok iyi temsil etti. Kurum için daha ne yapabilirimi“sordu ve sorguladı...”
Kooperatif ortaklarının pazar kaygısını ortadan kaldırmak ve onlara ekonomik destek sağlamak için üretimleri olan arpa, buğday, mısır, bakliyat, ayçiçeği, çeltik, zeytin ve yaş sebze-meyve, narenciye gibi farklı ürün gruplarında onlarca çeşitte tarımsal ürünü değer fiyattan yerinde satın alan, onları sahibi olduğu fabrika ve üretim tesislerinde (Etimesgut’taki kuru bakliyat paketleme tesisi buna örnektir) işleyerek işbirliği yaptığı ulusal ve yerel marketler marifetiyle piyasaya arz eden, toplumun büyük bir kesiminin kapısından güvenle girdiği, bugün binlerce gencimize iş ve kariyer kapılarını aralayan “Kooperatif Marketler’in”önce bölge birlikleri merkezlerinde şube, sonra da yurt sathında zincir marketlere dönüşmesinin fikri temellerini attı.
Kendi siyaseten geldi ama kurumu siyasetin dışında tutmaya, kendi iç dinamiklerini kendi insan kaynaklarıyla yönetmeye özen gösterdi.Geçmişte benzer kurumların siyasi etkilerle zarar gördüğünü ve yanlış yönetildiğini çok iyi bildiğinden kurumsal yönetim anlayışından taviz vermedi.Kurumu partizanca kadrolaşmanın merkezi haline getirilmesine, siyasi partilerin ve siyasetçilerin çıkarlarına hizmet eden bir yapı haline dönüştürmesine müsaade etmedi. Yönetim ve karar alma süreçlerini, siyasi baskılardan, kayırmacılıktan ve çıkar gruplarının kontrolünden uzak tuttu. Atamaları ve karar alma süreçlerini, siyasi bağlantılara göre değil, kurum içinde adil, şeffaf, hesap verebilir, uzun vadeli hedefler doğrultusunda liyakatedayalı yürüttü.
Kurumun, iştirak ve işletmelerin yönetim kadrolarını bir siyasi partinin emekli olmuş milletvekillerinin ve üst bürokratlarınınarka bahçeleri olarak kullanmalarına, propaganda aracı ve çıkar sağlama platformu haline getirmelerine müsaade etmedi. Hiçbir baskıya boğun eğmedi. Derdi hizmet değil, derdi yemek olan sığ zihniyetteki siyasetçilerin önünde durdu, her bir şirketi kuruluş amacına uygun şekilde yönetmeye devam etti.Hem kurumun ve hem de şirketlerin özerk yapısını, yönetimsel bağımsızlığını ve prestijini gözü gibi korudu. Kararlarını, siyasetçilerin kişisel çıkarları veya bir partinin menfaatleri doğrultusunda değil, kurumun ve toplumun menfaatleri doğrultusunda aldı.
**
Amentüye iman eden biriyim…Kişi bir şeyi ne kadar çok istese de, ne kadar büyük bir arzu ile peşine düşse de nasibinde ne varsa, kendi payına düşeni alacağına, kaderinde ne varsa onun gerçekleşeceğine olan inancım tamdır. İnsanın kaçtığını sandığı şey de, koştuğunu sandığı yer de kaderidir. Bundan kurtuluş yok.
Gazi Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde, merkez ve bölge birliklerindeki şef olma yeterliliğine sahip tüm personelin katılımıyla iki ayrı tarihte ikisi de ağır görevde yükselme sınavı düzenlenmişti. Yapılan yazılı iki sınavı da kazananlardan biriydim. Sınavda başarı gösterenlerin mülakatları sonrası, Daire Başkanlıkları ve Bölge Birliklerinin ihtiyaçlarına göre personel istihdamı ve atama planlamasının yapıldığı günlerdi. İddia o ki; komisyona başkanlık yapan Genel Müdür Bedrettin Yıldırım, özlük dosyaları üzerinde yapılan değerlendirmelerde, son kararını vermeden önce hakkımdaki düşünce ve kanaatini öğrenmek üzere dönemin şube müdürünü komisyon huzuruna çağırır ve sorar.
-Hasan bey ile birlikte çalışıyorsun. Şimdi Hasan beyin dosyası üzerinde konuşuyoruz. Vereceğin cevaplar bizim için çok önemli. “Hasan beyşeflik yapabilir mi?”
-Müdür bey cevap verir: “Hayır, yapamaz.”
-Bedrettin Bey ikinci kez sorar: “Müdür bey sözlerinizi bir daha düşünün. Burada geleceğin idarecilerini de seçmiş olacağız. Bu işin dönüşü yok. Hasan bey şeflik yapabilir mi?”
-Müdür bey aynı cevabı tekrarlar: “Hayır, yapamaz.” der.
-Bedrettin Bey, Müdür beyin yüzüne dikkatle bakar, üçüncü ve son kez sorar: “Burada Hasan beyin istikbalini konuşuyoruz. Vereceğin cevap çok önemli. Hasan Bey şeflik yapabilir mi?
-Müdür bey ısrarla aynı cevabı tekrar eder: “Hayır, yapamaz.”
Bedrettin Bey şube müdürüne teşekkür eder ve komisyon huzurundan ayrılabileceğini söyler. Hemen akabinde Daire Başkanımızı komisyon huzuruna çağırır ve hakkımda aynı soruları ona da sorar. Başkanın verdiği cevap çok açık ve nettir. “Hasan bey bu görevi ve takdiri başkaları gibi hak eden bir arkadaşımızdır. Ben kendisini yakinen tanıyorum. Sonuçta Hasan Bey de bir insan. Eksikleri, kusurları, hataları olabilir. Hangimizin yok ki. Ben Hasan Beyin bu görevi başarıyla yerine getireceğine inancım tamdır. Şeflik de yapar, daha üst görevleri de.” Ve Genel Müdür Bedrettin Bey, hayırlı olsun diyerek komisyonla birlikte şeflik beratımı imzalar…
Memuriyetimin son yıllarında yöneticilik yapabilme şansım olduysa bu öncelikle Allah’ın izni, sonra Daire Başkanımızın mesai arkadaşlarına objektif bakış kabiliyeti, vicdan ve merhamet sahibi olması, daha sonra da Genel Müdür Bedrettin Beyin şube müdürünün yaptığı ısrarlı dezenformasyona inanmaması, eğitimci kimliğinin kendine kazandırdığı feraset sayesindedir.
Eğer Bedrettin Bey, şube müdürünün hakkımızda daha öncesinde desık sık dile getirdiği olumsuz kanaatlerine ve yaptığı dedikodulara o gün itibar etmiş olsaydı, büyük ihtimalle ne Kayseri Bölge Birliği’ne Müdür Yardımcısı olarak atanabilir ne de orada onlarca değerli insanı tanıma ve arkadaş olma fırsatı bulabilirdim. Bunun yerine, burada kendini adam zanneden bazı yöneticilerin şahsi tatmin uğruna uyguladığı çarpık idarecilik anlayışının bir parçası olarak, beceriksiz, işe yaramaz bir memur muamelesi görmeye devam eder, öylece emekli edilirdik.
Hep söylerim;bir kişinin iş, meslek ve kariyerini şekillendiren en kritik sorunlardan biri de, çalıştığı yöneticinin zihniyeti, bakış açısı, liyakati, siyasal düşüncesi ve temsil kabiliyetidir.
Şurası muhakkak ki; iş dünyasında başarılı çalışanların terfi etmesi doğal bir süreç olarak görülse de, bazı yöneticiler astlarının yükselmesini teşvik ederken, bazı yöneticiler de bu yükselişi engellemek için bilinçli bir şekilde çeşitli yollara başvurmaktadır. Peki, bir yönetici aynı mesaiye emek verdiği bir kişinin yükselmesini neden engellemek ister?Veyahut da şöyle soralım, bir yönetici neden astının kariyer basamaklarını tırmanmasını istemez?Sorularına, hemen hemen herkesin ittifakla üzerinde duracağı, hemen akla gelebilecek ve verileceken pratik cevap “yöneticinin kendi konumunu tehdit altında hissetmesi, kişisel hırsları, kıskançlık ve ego” sorunudur…
Bugün ben ve benim gibi onlarca arkadaşımız ideallerimize ulaşmakta ve kariyer yapmaktaçok geç kalmışsak; bu, iş hayatının ve kurumun altyapısını oluşturan temel zenginliğini öğretmek, bizleri bugünkü hayatımıza hazırlamak, daha nitelikli olmamızı sağlamak yerine, küçük ve affedilebilir hatalarımızı kullandıkça kullanan, abarttıkça abartan, kendimizi göstermemize fırsat verecek bireysel becerilerimizi kısıtlayan, yeteneklerimizi baskılayan, üst yöneticilerle görüşmemizi ve onlara ulaşmamızı istemeyen, ve hatta kendimizi ifade etmemizi büyük bir özür,kusur, kabahat ve disiplin suçuymuş gibi gören, açıktanve doğrudan mobbing uygulayan, haklarımızda sorulduğunda sürekli aleyhimize konuşan vesözleriyle hep zarar veren, bizleri birer “özel hizmetlileri ve ofis boy” olarak gören, derdi insan yetiştirmek değil, asıl derdi koltuğunu korumak olan karikatür zihniyetli, art niyetli, kıskanç, kabiliyetsiz, yetersiz, narsist ve bencilyöneticilerin gelişim ve yükselme fırsatlarından mahrum bırakmalarının ve önümüzü kesmelerinin sonucudur…
**
Gücün, makamın,mevkiinin, unvanların bütün bunları bir kenara bırakın ömrün ve hayatın bir sonu var.Bedrettin Bey, Merkez Birliği hizmet binasının hemen altında bulunan TRT Arı stüdyosunda yaptığı veda konuşmasında; “2011 Milletvekili Genel Seçimleri için Genel Müdürlükten istifa ettiğini, her şeyin gelip geçici olduğunu, bir başlangıcı ve sonu olduğunu, nasibinde varsa millete hizmet için yine, yeni bir yola çıktığını” söyledi.
Tadında ve zamanında bıraktı.Çiftçiye hizmet için oturduğu Genel Müdür koltuğundan, Millete hizmet için çıktığı siyaset yolunda,veda mesajında dediği gibi “Bu kubbede, geride hoş bir sadabıraktığına inandı.”
Ve bıraktı da…
Bunu yalnızca bana şeflik yolunu açtığı için duygusal bir bağ kurarak, hatta daha sonraki yıllardaüst bir göreve getirilmem için kendisinibirkaç kez arayan,milletin adamı, hakiki ve gerçek tek reis merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na hangi saikle hayır dediğine duyduğum kırgınlıkla da söylemiyorum. Onun, samimiyetine ve dürüstlüğüne inandığım için böyle konuşuyorum…
Hakkında ve hakkımda kim ne derse desin, Bedrettin Bey, aldığı kararlar, gerçekleştirdiği hizmetler, hayata geçirdiği projelerle, vizyon sahibi, profili yüksek bir yönetici olarak Tarım Kredi Kooperatiflerinin kurumsal tarihine ve sektörel belleğine adını yazdırmıştır.
Merak edenler için söyleyelim ki;Bedrettin Yıldırım bir eğitimci, biröğretmen, bir bürokrat ve bir milletvekiliydi, ama bir eğitimciden, bir öğretmenden, bir bürokrattan ve bir milletvekilinden daha fazlası idi.
Bundan daha fazlası ne olabilir diye merak edenlere de cevap verelim…
Bedrettin Yıldırım; eğitimciliğini, bürokratlığını ve vekilliğini toplumsal hayatın her alanına taşımış sağlam bir karakter…
Milli ve manevi değerlere sıkı sıkı bağlı kalmış, ülkesine ve milletine hizmet etmeyi en büyük görev bilmiş, çalışmalarını hep bu şuurla yürütmüş Vatan ve Millet sevdalısı bir vatanperver…
İnandığı ve yetiştiği çizgide hakikatten, doğrudan ve gerçeklerden sapmamışsağlam bir bürokrat, güçlü bir öğretmen, örnek bir siyasetçiydi.
O, yaşam yolculuğunda, hizmetinin geçtiği her yerdekavgadan uzak durmuş;Tarım Kredi Kooperatiflerine ve mesai arkadaşlarına “hoş bir sada ve güzel bir yankı bırakarak”veda etmiş, dostça ve hoşça ayrılmış harbi bir adamdı…
VE BURSA’DA HUZURLU BİR YAŞAM
Ailesi, çocukları ve torunlarıyla birlikte seçim bölgesi Bursa’da huzurlu bir yaşam sürdüren Sayın öğretmenimi, Sayın Genel Müdürümü ve Sayın Vekilimi en kalbi duygularla tazim ediyor, emeklilik dönemini sevdikleriyle birlikte sağlık, huzur ve mutluluk içinde geçirmesini diliyorum.
Türk çiftçisine kazandırdığı eserler, yetiştirdiği nesiller ve Türk siyasetine sunduğu katkılar için kendisine en içten şükranlarımı sunuyorum.
Milletimize yaptığı hizmetler daima hatırlanacaktır.
Sağ olsun, var olsun!