Beklemek... Zamanın içine sıkışmış, iki an arasında bir yerlerde durmak. İnsan, çoğu zaman hayatının önemli bir bölümünü bekleyerek geçirir. Beklerken sabrını sınar, içsel bir yolculuğa çıkar, değişimin ağır ama kaçınılmaz adımlarını izler. Peki, bekleyişin derinlerinde ne saklıdır? Belki de beklemek sadece bir eylemsizlik değil, bir varoluşun en saf halidir. Bekleyişin metafiziği, işte tam da bu nokta üzerinde şekillenir: beklemek, sadece sabır göstermek değil, aynı zamanda anlamın inşa edilme sürecidir.
Zaman zaman bir çiçeğin açmasını, bazen bir mektubun ulaşmasını, ya da bir insanın geri dönmesini bekleriz. Her bekleyişin kendine özgü bir ritmi, kendine has bir duygusu vardır. Bu süreç, yaşamın diğer anlarına göre daha durağan gözükse de, aslında içimizde en büyük dönüşümlerin başladığı yerdir. Sessizliğin içinde yankılanan fısıltılar, insanın kendi özüne dair sorular sormasına, sabırla iç dünyasını keşfetmesine olanak tanır.
Antik filozoflar, bekleyişi bir çeşit sınav olarak görürlerdi. Sabır, insana içsel disiplin kazandırır ve bu disiplin, yaşamın karmaşasına karşı bir kalkan görevi görür. Ancak bu sabrın arkasında, çoğunlukla bir boşluk duygusu yatar. Bu boşluk, hayatın anlamını sorgulatan bir arayışa dönüşür. Heidegger’in dediği gibi, insan, beklerken varlığının en çıplak haliyle yüzleşir. Beklemek, tam anlamıyla bir 'varoluş' meselesidir; zamanın durduğu, anların akmadığı yerde, insan en derin varoluşsal sorularla baş başa kalır.
Bir otobüs durağında, bir hastane koridorunda ya da sabahın ilk ışıklarında beklemek; her biri farklı bir sabrı gerektirir. Ancak bu sabır, insanın kendisiyle kaldığı anlarda asıl anlamını bulur. Bu bekleyişlerde, hayatın ritmi yavaşlar ve insan, kendisine yabancılaştığı dünyaya yeniden bakma fırsatı bulur. İşte bu, bekleyişin bir başka yönüdür: dış dünyaya durup tekrar bakmak, bu dünyada kendini bulmak..
Yağız Gönüler’in de işaret ettiği gibi, bekleyişin sessizliği, aslında büyük bir içsel devinimi taşır. Beklerken insan; değişir, büyür ve hatta bazen farkında olmadan dönüşüm geçirir. Beklemek, insanı yavaşça kendi özüne geri çağıran bir sürecin adıdır. Aynı şekilde doğa da beklemeyi öğretir bize; toprak, tohumların filizlenmesi için beklerken, insanın da kendi tohumlarını ektiği sabırla öğrenir.
Sonuç olarak, beklemek, yaşamın bir parçasıdır ve bu parça, sabrın ötesinde bir anlam taşır. Bekleyişin metafiziği, aslında yaşamın sıradan anlarında derinleşen bir varoluşsal yolculuktur. Sabır, bu yolculuğun anahtarıdır; çünkü beklemek, değişimi kabul etmek, hayatın akışına kendini bırakmaktır. Ne de olsa, “Bekleyen her şeyin bir zamanı vardır,” demiş ünlü şair. Bu zaman, sadece sabırla değil, dönüşümle de doludur.
________________________________________