'Bende görsün Asım Bey'
İnsanların kendilerine 'madde' ile kimlik üretme serüveninin bir numaralı göstergesi son dönemlerde gittikçe revaşta olan 'lüks tüketim'... Akıllara zarar bir harcama potansiyelinin olduğu dünya genelindeki bu alışkanlık özellikle son yıllarda ülkemizde de cereyan etmesinin yanı sıra küçük yaşlardaki çocuklar arasında bile kendisine yer edindi.
Öyle ki dünyada etkili olduğu gibi ülkemizde de etkili olan yüksek enflasyon dahi bunu durduramıyor. Öncesinde reklamlarla adeta 'kana karışan' bu alışkanlık artık sosyal medya fenomenleri aracılığıyla yaygınlık kazanmış durumda.
Nerede okuduğumu hatırlamamakla birlikte bunun üzerine çok güzel bir söz geldi aklıma: Ruhun çığlıklarını duymak istemeyen modern insanın bu çığlıkları bastırma yollarından biridir tüketim. Tüketim adına çok doğru bir betimleme. Sonunda kendisini değerli görme ve değerli hissettirmenin de bir basamağı ise lüks tüketim oldu. O telefona sahip olursan, o marka kıyafete sahip olursan daha değerli olacaksın düşüncesi...
Diderot etkisi bu alışkanlığın temelini tam olarak anlatırken, bir filmde yer alan şu cümle de diderot etkisinin adeta özetini çıkarıyor: Sahip olduğun her şey, zamanla sana sahip olur.
İhtiyaç olgusunun anlam kaymasına uğradığı şu dönemde lüks ihtiyaçlar 'elzem' kategorisine giriyor.
Geçtiğimiz günlerde basında yer alan bir haber de bunu kanıtlar nitelikteydi. Haberde, "Lüks tüketim denildiğinde akla gelen otomobil, saat, çanta, restoranlar ve özel dikim kıyafetleri almak için günlerce sıra beklemeniz gerekiyor. Değeri milyonlarla ölçülen bir saati almak iki yıl, bir otomobil için ise aylarca beklemek gerekiyor" ifadeleri yer almıştı. Düşünebiliyor musunuz, bir restoranda yemek yiyebilmek için tam dört ay sıra bekliyorsunuz.
Son bir tavsiyeyle yazıma son veriyorum. Tüketim 'deliliğini' anlatan Diderot etkisini görmek isteyenler Aziz Nesin'in 'Bende görsün Asım Bey' isimli hikayesine bakabilir.