…
İŞTE ÖYLE BİR ŞEY
Seni düşündüm dün akşam yine
Sonsuz bir umut doldu içime
Bir de kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma
Hani ıssız bir yoldan geçerken
Hani bir korku duyar da insan
Hani bir şarkı söyler içinden
İşte öyle bir şey
(Nakarat)
Hani eski bir resme bakarken
Hani yılları sayar da insan
Hani gözleri dolar ya birden
İşte öyle bir şey
Hani eski bir resme bakarken
Hani yılları sayar da insan
Hani gözleri dolar ya birden
İşte öyle bir şey
İşte öyle bir şey
Seni düşündüm dün akşam yine
Sonsuz bir huzur doldu kalbime
Bir de kendimi düşündüm sonra
Bir garip bir duygu çöktü omzuma
Hani yıldızlar yanıp sönerken
Hani bir yıldız kayar da insan
Hani bir telaş duyar ya birden
İşte öyle bir şey
Nakarat
Hani bir yağmur yağar da bazen
Hani gök gürler ya arkasından
Hani şimşekler çakar peşinden
İşte öyle bir şey
Nakarat
İşte öyle bir şey
İşte öyle bir şey
Bizler bu şarkıyı Erol Evgin’den duyduk ve 40 yaş üstü iyi hatırlar bence. Bestesi, Melih Kibar’a ait.
...
Göçmenlik ruhumuzda olsa da... Yaşadığımız şehre uyum sağlamamız lazım. Şehirlileşmek/ kentlileşmek lazım...
Kentlilik deyince beni “tuzu kuru” 7 göbekten şehirli saymayın. Atalarımız Ahıska’dan (muhtemelen, çünkü nüfus kayıtları yanmış) Artvin’e göçmüş. Artvin’den Tokat’a, oradan Ankara’ya. Demem o ki, göçmen ruhu Anadoluda yaşayan her ailede az ya da çok vardır.
…
Göç ve göçmen ruhunun toplum üzerine etkisini belki bir gün “pazartesi yazısında” ele alırım. Bugün kentlere sıkışmış bireyin “kişisel gelişim” için yanıp tutuştuğu bir dönemde, kişisel gelişim kurallarının toplumsal yaşama neden yansımadığını kişisel gözlemlerime dayanarak aktarmaya çalışacağım.
Türkiye genelinde nüfusun % 84'ü kentlerde yaşıyor. Yaklaşık 16 milyon hane var. Her hanede göçün derin izleri mevcut. Ama halen kentlerde yaşayanlar kente uyum sağlayabildiler mi? Yoksa kentleri geldikleri kırsala benzetmek için inatla direniyorlar mı? İnsanoğlu şehirleri geldikleri kırsal gibi daha yeşil ve çevreci bir ortama çevirebilselerdi keşke…
...
Bu yazının ilham kaynağı; sıradan günlük şehir içi metro seyahatlerimden, yakın dönem gözlemlerim:
Kentte olmak ve yaşamak, kentlilik bilinci ve davranışı gerektirir.
Pek çok metro istasyonunda ve kutsal tüketim tapınakları AVMlerde yürüyen merdivenler var. Yürüyen merdivenler yürümenize engel değil.
• Çoğu zaman yürüyen merdivende ilerlemek, yetişmek için yürürken, sanki yanlış bir şey yapıyormuşum gibi her yaştan homurdananlar duyuyorum. "Kardeşim madem yürüyeceksin, merdivenden yürü" (Ben sizi görüyorum "yürüyen merdiven yürümez" olunca nasıl da homurdandığınızı)...
Oysa metro kuralları diye birşey var, yürüyen merdivenin sol tarafı emniyet şeridi gibi boş bırakılmalı ya da acelesi olanlara, yürümek isteyenlerin hareketine bırakılmalı.
• İkinci husus, toplu taşıma araçlarında, bacaklarını birleştirmeyi başaramayan ya da inadına “V” şeklinde bacaklarını açıp "mabadını yayarak oturan" hemcinslerime...
Arkadaş tamam anladık "içindeki öküze oha" diyemiyorsun da, yanında oturan kızkardeşin, annen olsa senin etlerini "çimdirerek" çürütmez mi? (Afedersiniz ama bu arkadaşları kim yetiştirdi?!!!)
• Toplu taşıma araçlarında yüksek sesle konuşanlar mı dersiniz, genç kızla genç erkeklerin, bizim kuşağın yüzünün kızarmasına neden olacak kadar tensel temasları, birbirlerine karşı gösterdikleri “sevginin” dışa vuran yansımaları…
• Aynı yerden gelen kişilerin (maçtan, okuldan, dersaneden vb) sanki o vagonda kendilerinden başka kimse yokmuşçasına, bağırıp çağırmaları, o “kakafoni” içerisinde vagonun bir ucundan diğerine “yürek parçalayan seslenişleri”…
...
Adab-ı Muaşeret Kurallarından özellikle toplu taşıma araçlarındaki kuralları hatırlatmak istedim...
* Yolculuk esnasında yüksek sesle konuşmak, yolcuları ve şoförü rahatsız ve meşgul etmek yasaktır.
* Yolcular, yolculuk esnasında araçlarda bulunan oturma yerlerine oturmaları veya ayakta kalan yolcular ise tutacakları tutmaları gerekmektedir.
* Araç seyir halinde iken şoförden hiçbir şekilde bilgi alınmaz ve konuşulmaz.
Bizi bu kadarı kesmedi, bu kuralları eşe dosta yollasak diyorsanız bu yazıyı onlarla da paylaşabilirsiniz. Arıca “Ankara Raylı Sistem Yolcu Taşıma Yönergesi”ni aşağıdaki linki de okumaları için gönderebilirsiniz.
https://m.ego.gov.tr/sayfa/2096/rayli-sistem-yolcu-tasima-yonergesiii
…
Değerli dostlar, ne zaman evrildik? Dillere pelesenk olmuş “değerler eğitiminin baş tacı” edildiği eğitim sisteminin temel “çıktısı” olan, bu insanlar kişisel gelişim uğruna “kendi başına buyruk” bir yaşam felsefesi içerisinde, kendisinden başkasını yok sayan, her şeyi yapmayı kendisine hak gören, bu “pervasız”, “kişiliksiz ve kimliksiz güruhu” kimler yetiştirdi? Hemen cevap vereyim: Bizler yani 40 yaş üstü bireyler… Hani Sezen Aksu bir şarkısında diyor ya; “Masum değiliz, hiç birimiz…”
…
“İşte öyle bir şey” şarkısını hatırlıyor musunuz? Önceki gün izlediğim bir video söyleşisinde, Erol Evgin bu şarkının kısa bir bölümünü mırıldandı. Ben de “işte böyle bir şey yazayım” dedim. Kişisel gelişiyoruz da; bunun “özüme hayrı ne? (yazarken de şive vurgusu yapılabilseydi keşke)”. Kişisel gelişim eğitimlerine katılmış herkes gelişmiş olsaydı keşke. Aldıkları bu eğitimden bizler de toplumsal yapı içerisinde “hissedar” olabilseydik. Eminin bu arkadaşları “kendi doğal ortamlarında” görsek, her birinin soylu asilzadeler arasında olduğunu değerlendirebilirdik. “Taksiye binip, taksinin sahibi gibi davrananları” tanıyor musunuz? Yeşilçam film sahnelerindeki repliği ezberlemiş kişiler: Seni yeneceğim, seni alt edeceğim İstanbul” derken, altüst olmuş bir toplum sergilemek zoruma gidiyor. “Kentlileşmek ya da kentlileşememek” işte bütün mesele bu… Kentte olmak ve yaşamak, kentlilik bilinci ve davranışı gerektirir.
…
Kuran- Kerim’den Nisa Suresi 36. Ayette;
“Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babanıza iyilikte bulunun. Akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda kalmışlara, elinizin altında bulunan köle, câriye, hizmetçi ve işçilere iyilik yapın. Çünkü Allah, kendini beğenen ve çokça övünüp duran kimseleri kesinlikle sevmez.”
Peygamberimizin (S.A.V.) Hadislerinde;
Komşuluk hakkının neler olduğunu soran bir kişiye, Resûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle cevap vermiştir: “Hastalandığında ziyaret etmen, öldüğünde cenazesine katılman, borç istediğinde vermen, muhtaç olduğunda ihtiyacını karşılaman, hayırlı işlerini tebrik etmen, musibet anında sabrı tavsiye etmendir.” Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, XIX, 419
https://diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/33904/cuma-hutbesi-komsuluk-
Canın Özünden, Can-ı Gönülden …
Sağlıklı ve topluma faydalı afiyet içinde günler geçirmeniz dileğiyle, saygı ve selamlarımla...
Dr. Özcan Kars / drozcankars.yenibaskent@gmail.com / @drozcankars