…
içim*
bakmayın huzur duruluğuma
hırçın dalgalar içimde benim
biriktirdiğim göz yaşlarıma
karışır hüzünlü bir ağıt benim
sormayın bana nasıl olduğumu
gönül kırgınlığım var benim
öfkemden saçlarımı yolduğumu
bilenlerim olmaz hiç benim
Mehmet Fatih Koşan
(Bir Yemin Gibisin, Şiir Kitabından, Sinada Yayınevi, 2022. Değerli dostum Sayın Koşan’a paylaşım izni için teşekkür ediyorum.)
…
Hayatta “ölçü” son derece önemli, “asgari ve azami” sınırlardan hangisini seçmek istersiniz? Otobanda kendi aracınızla giderken belirlenen asgari hız 110 km iken, “meskun mahallerde” 70 km, 50 km hız lehvasına uyarak gitmeyi denerseniz, arabanın adeta gitmediğini hissedersiniz. aha çoksa, o meskun mahalde yol almak iyice güçleşir sizin için. Bir de yaptığınız hız, hız ölçerler (radar) tarafından kayda alınıyorsa, daha siz gideceğiniz yere varmadan cep telefonunuzdan, “e-devletten, cezanız e-posta olarak size bildirilir.” Levhalara dikkat etmek lazım. Çok hızlı yol alınca bırakın etraftaki manzarayı görmeyi, “Dikkat Radar” yazısını da görmeyebilirsiniz…
…
Yaşam standartları, yaşam kalitesi, asgari yaşam, asgari ücret ve daha pek çok kavram: İyilik endeksi, gelişmişlik ölçütleri, mutluluk ölçeği, refah, gönenç, esenlik … Son günlerde “asgari ücret” tartışmaları o kadar çok gündeme geliyor ki; bu ücretin neredeyse “standart ücret” olduğuna ikna olacağız. Ben bir ekonomist değilim ama sosyal bilimler alanında doktora eğitimi almış bir kişi olarak, aklım karışıyor: Neden “asgari sınırlar” içinde yaşamak zorundayız? İsraf etmeyelim, “har vurup harman savurmayalım” tamam da, “asgari ücretle, asgari bir yaşam sürmek” mümkün mü, buna da bakmak lazım…
…
Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisine önceki yazılarımda da atıfta bulundum. Temel ihtiyaçlarımızı (karın tokluğu, barınma, ısınma gibi en temel ihtiyaçlar) karşılayacak ücretin adı asgari ücret değildir mesela. Hemen bir arama motoruna “ekonomi sözlüğü” yazıyorum, ilk sırada çıkan sekmeyi (https://www.mahfiegilmez.com/p/ekonomi-sozlugu.html) açıp bakıyorum:
“Asgari ücret, işçi ve ailesinin günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre insanca yaşamasını mümkün kılacağı hesaplanan minimum ücrettir. Sosyal devlet anlayışının geçerli olduğu günümüz ekonomilerinde asgari ücret uygulaması yapılmakta ve işverenin işçiye bu tutarın altında ücret ödemesi önlenmektedir.”
…
Ekonominin kuralları içinde, işin gerektirdiği teknik bilgi ve tecrübeye sahip kişilere de “asgari ücret” ödenir diye bir şey yazmıyor. Asgari ücret yaşamımızda bu kadar önemli aslında. Ayrıca kayıtlı ve kayıt dışı konusu da bir başka bilinmezlik. Günlük yaşamımızda sabit harcamalarımız var, sonrasında kalan para varsa iş tasarrufa geliyor ya da hiç gelemiyor.
Tüketim toplumlarının vazgeçilmez darboğazlarından biri de; gelirimizin ihtiyaçlarımızı karşılayamama durumudur. Adına ister “yaşam koşullarının ağırlaşması” ister “hayat pahalılığı” diyelim, herkesin yaşadığı gerçekliği “hissetme durumu” farklı oluyor. Kimisi ekonomik zorlukları “iliklerine kadar hissederken”, kimisi de yaşadığı sıkıntılarla barışık, umursamaz bir tarzda yaşamaya devam ediyor.
…
Bizim bu yazıyı yazma gerekçemiz ise, tek tek bireylerin yaşadığı tüm sıkıntıların toplamının, o ülkedeki esenliği “bir şekilde etkiliyor” olmasıdır. Kaos Teorisinde, “kelebek etkisinden” bahsedilir. Dünyanın bir yerinde bir kelebeğin kanat çırpmasına diğer kelebekler de eşlik edince, dünyanın diğer tarafında fırtınaya sebep olabiliyor. Demem o ki dostlar, günlük yaşam içinde toplu taşıma araçlarıyla işinize gidip geliyorsanız, “halkın içine karışabiliyorsanız” yaşamı daha fazla gözlemleme imkanı da buluyorsunuz. Neden insanların “kaşları çatık?” İnsanın “çatma, kurban olayım çehreni …” diyesi geliyor adeta…
...
Toplumun iyilik ve esenlik halini yükseltmek için, birey olarak elimizden gelenin “asgarisini mi”, “azamisini mi” yaparsak daha iyi sonuç alırız? Yani yaşamın her noktasında o kadar çok “asgari” sınırlar bize dayatılıyor ki, azamisini yapabileceğimizi bile düşünmez oluyoruz. Asgari ücret belirlenirken “kişinin kendini gerçekleştirme ihtiyacının” da denkleme dahil edilmesini öneriyorum. Bireyler yaşadıkları dünyada eğer kendilerini gerçekleştirebilirse, topluma katacakları artı değer de o oranda artacaktır.
…
İnsanların, ailelerin ve toplumların esenliğe kavuşması için, yaşam standartlarının yükselip, refah toplumuna dönüşmemiz için “sosyal refah devleti” olmanın gereklerini de hayatımızda daha fazla hissetmek istiyoruz. Bu konuda herkesin üretimden yana “konuşlanıp”, yaşama artı değer katarak katkı sunacağı bir yaşamı hep birlikte omuzlamalıyız.
…
Bir kıssa: “Mutlu adamın Gömleği*”
Hükümdarın biri amansız bir hastalığa yakalanmış. Herkese haber salınmış. Çaresi olanlar çarelerini söylemişler ama nafile. Yaşlı birini hükümdarın yanına getirmişler ve demiş ki; “adamlarınız bütün ülkeyi gezip, en mutlu adamı bulsunlar ve onun giydiği gömleği alıp size getirsinler”. Aradan uzun bir zaman geçmiş, Hükümdarın adamları, harabe haline gelmiş bir kulübenin kapışa varmışlar. İçerden gelen şu sözleri duymuşlar: “Ne kadar da mutluyum, benden iyisi yok, karnımı doyurdum, yarın çalışabilecek gücüm de var, şükürler olsun …
Bunları duyan adamlar kapıyı çalıp içeri girmişler, nihayet seni bulduk demişler ama adamın üzerinde gömleğinin olmadığını da görmüşler”…
(* Cengiz Erşahin, Bilgelik Öyküleri, Tutku Yayınları, 2009)
…
Derdim mutsuzluğun kalıcı olduğunu söylemek değil. Tam aksine, kıssadan hissedar olmak…
Tüketim toplumunu inşaa edenler, bizlere hep şunu dikte ettiler: “İhtiyaçlar sınırsızdır, kaynaklar ise her zaman sınırlı”. Sübliminal olarak yani bilinçaltımıza şunu dediler, “ihtiyacın bitmeyecek ey insanoğlu, tüket yeter ki tüket, tüketerek var olacaksın”. Oysa üreterek, paylaşarak hem umudu hem de yaşam kalitemizi artırmanın birden fazla yolu var.
…
Kuran- Kerim’de; Necm Suresi, 39-41. Ayetlerde;
“İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır. Çabası görülecek ve çalışmasının karşılığı kendisine mutlaka verilecektir.”
Peygamberimizin (S.A.V.) Hadislerinde;
“Hiç kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir!” Allah'ın nebisi Davud (a.s.) da kendi elinin emeğinden yerdi."(Buhârî, Büyû’, 15; Enbiyâ, 37, https://www.islamveihsan.com/)
Canın Özünden, Can-ı Gönülden …
…
Dr. Özcan Kars / drozcankars.yenibaskent@gmail.com / @drozcankars