CLAUDE MONET
1840 yılında Paris’te de dünyaya gelen Claude Monet ,Empresyonizm’in isim babasıdır.
Onbeş yaşına kadar tacirlik yapan babası ile birlikte yaşayan Monet ,babasının mesleğini benimsememiştir.
Henüz onbeş yaşındayken kendisinden sadece onbeş yaş büyük Paris’in bilinen ünlü ressamlarından Deniz ressamı olarak sanat tarihine adını yazdıran Eugen Boudin’le tanışmıştır.
Ustasının yanında aynı yıl ilk sergisi açmıştır Monet.
Askerlik çağına gelen Monet Cezayir’e gönderilmiş fakat Afrika’nın hava iklimi dolayısıyla hastalanan genç ressama çürük verilmiş ve kısa bir süre sonra tekrar evine dönmüştür.
Bir önceki yazımızda konu aldığımız Edouard Manet’e hayranlık duyan Monet , Manet ile de tanışma fırsatına sahip olmuştur.
Üstelik bu tanışma iki ressamın arasında sıkı sıkıya bağlı dostluğunda başlamasına sebeb olmuştur ,öyle ki Edouard Manet , Claude Monet için ;
“Bu delikanlı yalnız adımı çalmakla kalsa iyi,sanatımıda utanmadan aşırmak niyetinde “ diye söz etmiştir.
Monet ,sanatında ,bir eşyanın ,bir tabiat olayının ,rastgele ışık ve hava şartları altında üzerinde bıraktığı konuları ele almaktadır.
Sanat konusunda görüşlerini paylaşan ve sanat felsefesi yapan modernler arasında hiç bir şekilde görüşünü ve mesleği hakkında konu dahi paylaşmayı sevmeyen Monet ,tamamen sessizliği tercih etmiştir.
Üstelik bu duruma “bir sürü işsiz güçsüz arasında vaktimi öldürdüm “demiştir.
Monet, Manet gibi çalışkan değildir,atölyeye pek uğramaz ancak içinden geldiği zaman sehbasının başına geçmiştir.
Çocukluğu oldukça mutlu geçen Monet’in orta ve yaşlı halleri için de aynı şeyi söylemek pek mümkün değildir.Geçim sıkıntısı konulu mektupların dan bir tanesinde ;
“ Renoir bana ara sıra evinden biraz ekmek getirmese açlıktan öleceğim ,sekiz gündür ne bir lokma ekmeğim ne ateşim ne ışığım var artık resim yapmaktan vazgeçmem gerekiyor çünkü boyam kalmadı alacak param da yok” demiştir.
Arkadaşı Cezanne ise Monet için;
“Onun sadece tek bir gözü vardır ama ne göz” demiştir.
1874 yılında çağın tanınmış fotoğrafçısı Nadar’ın atölyesinde resimlerini sergileyen Monet,
“ Doğan Güneş” adlı tablosuna yapılan eleştirileri uzaktan dinliyordu. Paris’in ünlü sanat tenkitçileri “Baş aşağı asılsa da değerinden bir şey kaybetmez” diyor kimi de “ressam değil badanacı mübarek sanki eline fırçayı alıp duvarlara rastgele sürmüş”şeklinde konuşuyorlardı. Monet bu iğneleyici sözleri sineye çekmek zorunda kalmıştı .
Monet’in sanatını beyinsiz bir kafanın mahsülü olarak vasıflandıranlara karşı ,gelecek nesillere muazzam bir kafaya sahip olduğunu göstermiştir empresyonist ressam Monet.
Gençlik yıllarında aşık olduğu modeli Camille ile de evlenmiştir.
1876 yılı Monet için hem maddi hem manevi büyük problemler doğurmuş ,empresyonistlerin ikinci büyük sergilerini Paris halkına açmalarıyla ve ünlü sanat tenkitçisi Albert Wolff da bu konuda gazeteye yazdığı yazıdan kaynaklı, sergi büyük bir hüsranla sonuçlanmıştır.
Albert Wolff bu konuda
-“Peletier sokağı muhakkak ki sokakların en bahtsızı çünkü opera yangınından sonra ikinci bir facia oldu.Durand Ruel galerisinde açılan sergide ressan oldukları iddia edilen bazı deli saçmalıkları mevcut, bir çokları bu manzara karşısında kahkaha atarken benim yüreğim burkuldu, kendi kendilerine empresyonistler adı yakıştırmış bu çılgınların tek marifeti fırçayı boyalara daldırıp gelişi güzel sürdükten sonra imza atmalarından ibaret”şeklinde ifadesini belirtmiştir.
Bütün umutlarını bu sergiye bağlayan genç sanatçılar satış masrafının yarısını bile karşılayamamış, buna sebeb resimleri açık artırma yoluyla satmaya karar vermiş ve çerçeve bezinden daha ucuza satmışlardır.
Bu arada savaş yerine dönen salonda yuha sesleri tekme tokatlar da birbirine karışmıştır.
Aynı yıl eşi Camille hayata veda etmiş maddi sıkıntılar çeken Monet’in hayatında manevi çöküşlerde başlamıştır.
1886 yılında Giverny’de bir köy evi satın alıp orda tanıştığı kadınla evlenip ve sanatı ile daha fazla ilgilenmeye başlamıştır.
Karanlık günler geride kalsada bulunduğu yere sığdıramadığı sanat ruhu farklı görseller arayışı içerisine girmiştir ve bu da Monet’in farklı ülkelerde sanat merakını uyandırmıştır.
1886 da Hollanda’ya 1891 yılında Londra’ya gider. Norveç ,İspanya derken bilhassa Venedik’te Monet sanatına sanat katacak eserlerin görselliğinin etkisi ile köyüne dönmüş ve adeta büyülenmişcesine titizlikle çalışmalar yapmış ve sanatın en olgun ruhunu canlandırmaya başlamıştır.
Bu geziden dönen Monet için ünlü hikayeci Guy de Maupassant 1886 yılında yayınlanan Gil Blas adlı eserinde ;
-“Geçen yıl sanatçıyı “intibalarını” aramaya çıktığı zaman bir kaç defa takip ettim,Monet bu gezilerinde ressamdan çok avcıya benziyordu.
Peşi sıra beş ,altı çocuk çerçevelere gerilmiş bezler taşıyordu…” diye belirtmiştir.
Ne yazık ki !
Çoğu empresyonistlerin aynı akıbetle sonuçlandığı göz rahatsızlığıda Monet’e rastlamış , açık havada ,parlak güneşin altında yapılan çalışmaların sonucunda gözleri bozulmuş, görmez olmuştur.
Köydeki evinde 1926 yılının aralık gecesinde yaşamı sona ermiştir..
Sanat ölümsüzdür ..
Sanatçılarda.