12 Eylül 1980 darbesinin gerekçelerinden biri de 6 Eylül 1980 tarihinde Konya’da yapılan Kudüs mitingidir. İsrail Kudüs’ü başkent ilan etmesi İslam dünyasında çalkantılara sebep olmuştu. O dönem elçimizi geri çekip ilişkileri maslahatgüzarlık seviyesine indirmiştik. Daha sonra bakan İlter Türkmen ilişkileri ikinci kâtip seviyesine indirmişti. İsrail’e bu cesareti Mısır’ın ihaneti sağlamıştır.
Devlet başkanı Enver Sedat 26 Mart 1979 tarihinde İsrail’i tanıyan barış antlaşmasını imzalamıştı. Dolayısıyla ilk tanıyan Arap ülkesi olmuştu. (Enver Sedat bu ihanetinin bedelini daha sonra canı ile ödemiştir) Arap ülkeleri Mısır’ın üyeliğini askıya almıştı.
Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat ise Enver Sedat için hain demişti.
İslam dünyasında böyle bir iklim varken, Konya’da 100 bin kişilik bir kalabalık Kudüs mitingi için toplanıyordu. Bu tip kalabalıklar gizli yapılanmaların provokasyon yapmasına elverişli ortamlardır. Nitekim öyle oldu.
MSP Konya Belediye Başkanı Mehmet Keçeciler (1980 sonrasında ANAP’ta siyaset yapmıştır.) mitingde “İstiklal marşı okunurken oturanların devletin (Darbe için gerekçe üretenlerin) provakatörleri olduğunu söyler, işin doğrusu istiklal marşını megafonla bizzat Necmettin Erbakan okutmuş, marş okunurken (kamera kayıtları olmasına rağmen) oturanlardan bir kişi bile yakalanıp yargılanmamıştır” Darbe ekibinden Ali Haydar Saltık 29 Ekim 1980 tarihli basın toplantısında "Konya mitingi 12 Eylül'e gelinmesinde bardağı taşıran son damla olmuştur” demiştir.
Kudüs 1980 darbesinden sonra gelen 28 Şubat Post modern darbesine giden kapıyı da aralamıştır. Ankara Sincan’da Refah Partili belediye tarafından düzenlenen Kudüs gecesinden sonra 4 Şubat 1997 tarihinde tanklar ilçe sokaklarında yürütülmüştü.
(Org Çevik Bir demokrasiye balans ayarı yaptık demişti)
Darbelerle ilgili dikkat çeken bir tespit;
1960 darbesinde iktidarda Demokrat Parti vardır.
1971 muhtırası ve 1980 darbesinde Adalet Partisi,
28 Şubat 1997 Post modern darbesinde Refah Partisi,
27 Nisan 2007 E-Muhtırası ve 15 Temmuz 2016 püskürtülen darbede Ak Parti iktidar partisidir. Özetle bütün darbeler sağ, muhafazakâr partilere yapılmıştır.
Sol partiler iktidar yüzü mü gördü diyenler olabilir ama 1960 darbesinden sonra koalisyonun başbakanı İnönü’dür. 1970-80 arası Ecevit’in başbakan olduğu CHP hükümetleri vardır.1990 sonrası yine Ecevit’in azınlık ve koalisyon Başbakanı olduğu kabineler vardır. Kısaca sol partili bir başbakana asker müdahalesi yoktur.
(Burada İnönü’nün koalisyon başbakanı olduğu 26 ve 27. Hükümet dönemlerinde Talat Aydemir’in 1962 ve 1963 kalkışmaları ileri sürülebilir. İnönü 1960 darbesinden sonra üç hükümet kurdu. 26. Hükümet Adalet Partisi ile, 27. Hükümet Yeni Türkiye Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (parti adı aha sonra MHP oldu) 28. Hükümet bağımsız vekiller ve YTP desteği ile kuruldu. O kalkışmalar sol bir iktidara değil sol -sağ koalisyonun olduğu dönemde yaşanmış ve darbeciler arasında sen ben, kısaca koltuk kavgasıydı. Aydemir 60 darbesinde Kore’de görevli olmasaydı darbenin göbeğinde olacaktı. Döndüğünde Milli Birlik Komitesine giremedi hulasa Tereke taksim edilmişti.
28 Şubat darbesine gelirken Türkiye ne haldeydi?
Devlet kurumları paralarını resmi mevduat adıyla %10 faizle bankalara yatırıyor, para ihtiyacını da yine aynı banka sisteminden %135 faiz ödeyerek karşılıyordu. Kısaca %125 ütülen bir Türkiye vardı. Erbakan’ın havuz sistemi denen Kamu tek hesabı ile buna son verildi ve kamunun bu zararı önlenmişti. İşçi memur ve emekli kesime de tarihimizdeki en ciddi kaynak aktarımı yapılmıştı. Bu hamle ile Türkiye’de faiz oranları %135 iken %70’lere (neredeyse yarı yarıya) inmiştir. Tabi ki gümrük duvarlarının koruması altında, ithal ikamesine dayalı; semiren ve sömüren komprador burjuvazi bundan rahatsız olacaktı.
Kimdi bunlar? İstanbul sermayesi demek doğru tanımdır. Bu yapı darbeleri hep desteklemiştir çünkü darbeler onların çıkarlarına zarar vermemiştir. Millet fakirleşmiş onlar zenginleşmiştir!
28 Şubat post modern darbesinin ardından Hazine'nin faiz harcamaları 1997'de
1,7 milyar lira tutarken, 1998'de 5,6 milyar, 1999'da 10,7 milyar liraya yükselmişti.
Türkiye darbe destekçilerinin faiz ve rantlar yoluyla kolay para kazandığı bir ülkeye dönmüştü. İçleri boşatılan kamu ve özel bankalarının, bugünün Deva Partisi Lideri Ali Babacan’ın tespitine göre Hazine'ye maliyeti 380 milyar liraya ulaşmıştı.
27 Nisan-e-muhtırasında bile bir gecede büyük para kazananlar olmuştu. 26 Nisan Perşembe günü borsa 48 bin 33 puanla rekor kırmışken; 27 Nisan Cuma gecesi verilen e-muhtıra sonucu borsa 43 bin 528 puana gerilemiş hisseler o üç günde 20 milyar dolar azalmıştı. Bu rakam bugün bile bir ülkenin diğer bir ülkeye savaş açma sebebi olacak büyüklüktedir. Bu nedenle darbe demek soyulmak fakirleşmek demektir.
Sadece bu kadar mı? Darbe: demokrasilerde rejimin yolsuzlukla, yosmalıkla kötü yola düşmesi/düşürülmesidir, Darbe rejim için bir ayıp vesikasıdır.
Erbakan’ın sonradan belgesini de gösterdiği; ABD dışişleri bakanlığının Ekim 1996 tarihli çok gizli başlıklı diplomatik bir kriptosu “…Türk askeriyesi harekete geçmeye zorlanmalıdır” talimatını içeriyordu. Bundan sonrası; işin darbeye gerekçe bulma tiyatrosudur. Başbakanlıkta verilen iftar, Fadime Şahin Müslim Gündüz, Ali Kalkancı Askerden brifing alan Yargıçlar ve Savcılar, İkna odaları, Sincan’daki tanklar gibi olayların tamamı “cambaza bak cambaza” kumpanyasıdır.
Bütün bunların yanında Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, "28 Şubat" tan birkaç gün önce İsrail'e gitmişti. 24-25 Şubat günlerinde Tel-Aviv'de kritik görüşmeler yapan Karadayı, ABD’de olan Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir'in, 21 Şubat 1997 günü "Sincan'da demokrasiye balans ayarı yaptık" şeklindeki beyanının arkasında olduğunu söylemiş "Rejim konusunda endişem yok" demişti. Tel-Aviv'e giden ilk Türk genelkurmay başkanı olan Karadayı, 1967'deki Batı Şeria işgali sırasında ölen İsrailliler için "çelenk" koymuştu. Yanlış anlaşılmasın; Batı Şeria’da işgali yapan, Filistinlileri katleden İsrail’in kendisidir. o esnada ölen az sayıda Siyonist askerler için bizim darbeci paşa çelenk koymuştur. (Toprağın bol olsun!)
İsme bak! İsmail Hakkı Karadayı! Kim için çelenk koymuş? Ariel için, Şaron için. Katledilen Ahmet için Mahmut için dua etmemiştir.
Dikkatinizi çekmiş olmalı: Darbe arifesinde Peygamber ocağı dediğimiz ordumuzun Genel Kurmay Başkanı İsrail’de, ikinci başkan ABD’de görüşmeler yapıp dönmüşler ve 28 Şubat darbesi ile Türkiye bir hukuksuzluk işgali yaşamıştır.
Sonuçta; dışarıda ABD İçeride İstanbul sermayesi/TÜSİAD gibi yapılar her darbe döneminde kazanan olmuş, bizler millet olarak hep kaybeden olduk.