Dijitallik evlerimize hatta beynimize kadar girmiş durumda. En ufak şeylerde ya yapay zekâya danışıyoruz ya da tek düğmeyle her işimizin hallolmasını istiyoruz.
Çoğumuz kalemle kâğıda yazmayı bile unutmuş durumdayız. Cebimizdeki telefonlar ve dizüstü bilgisayarlarımız bütün hayatımızı kaplamış durumda.
Ne kadar çok dijitalleşirsek bir o kadar radyasyon yüklendiğimiz ve bir o kadar da stres yüklendiğimiz doğru olsa gerek. En ufak fırsatta doğaya kaçmalarımız bundan olsa gerek.
Hayatımızı kolaylaştırıyoruz tabi ki elektronik aletler ve yapay zekâ ile. Hatta ulaşabilenler robotlarla yaşamaya başladı bile.
Hayatı rahat yaşamanın yanında bazı yeteneklerimiz de körelmeye başlıyor sanki. Dahası tembelleşiyoruz da.
Bir tıkla yaptığımız alışverişler büyük kolaylık olsa da alışveriş insanı oyalamak için bir nedendi. Şimdi biraz beklememiz gerekse de her şey kapımıza kadar gelir oldu. Diğer yandan da istediğimiz gibi olmama ihtimali de artıyor.
Dokunarak ve görerek çıkıyordu zevki her şeyin zevki ama oyunlarımız bile dijitale taşındı. Hatta insanları bile eledik ve makinalara karşı oynamaya başladık.
Bilgiye ulaşım arttı ama nasıl olsa bakarım diye hafızaya almalar azaldı. Beynimizi bile alıştırdık tembelliğe, ileride bize pahalıya patlayacağını bilmeden.
Herkes konforunu düşünürken, büyük çabalar harcamaya gerek kalmamasıyla da yapılan her şeye bir değersizlik çöktü sanki. Küçümsemeye başladık, “Aman onu yapmaya ne var ki?” cümleleri aldı “Büyük iş, büyük başarı…” cümlelerinin yerini.
Basitleşti sanki çoğu şey ve kolay ulaşıldıkça da değerinden kaybeder oldu. Çok çaba harcanmadıysa da gerek yok kutlamalara diye kazındı hafızalara.
Biraz düşünürsek, kendimize iyilik değil de ekseriyetle uzun vadeli zarar verdiğimizi fark etmiyoruz.
Dijitalimizi biraz minimalize edersek en azından yeteneklerimizi köreltmemiş oluruz.