Saygıdeğer okurlarım…
Hepimiz bir gün Annemizden dünyaya ilk nefesi ciğerimize çekerek dünyaya merhaba diyoruz.
Biraz ağlıyoruz, sonra Anamızın kucağında yavaşça büyümeye başlıyoruz. Annemiz, Babamız, kardeşlerimiz hep birlikte yaşam mücadelesinin bir ferdi olarak mücadeleye koşuyoruz.
Duyduğumuzu anlamak, ağzımızdan çıkan seslerin anlaşılması için çaba gösteriyoruz. Okumayı, anlamaya bağlanıyoruz, Radyoda işittiklerimizden anlamak, TV’den aklımıza koyduğumuz bilinçaltımızda insan olmaya başlıyoruz.
Ve bu günlere geliyoruz…
Bu gün bana gelen ilk “Whats App” mesajı, Brüksel’de yaşadığım yıllarda tanıştığım ve dostluğumun sürdüğü Gazeteci Doğan ÖZGÜDEN ve İnci TUĞSAVUL yeni yılımı kutlarken “özgürlük dolu nice yıllar” dileğinde bulundu.
Evet, konumuz dopdolu bir özgürlük…
MİKİS THEODORAKİS bestesi ve ZÜLFÜ LİVANELLİ sözleri ile o şarkıda ne diyordu; “EY, ÖZGÜRLÜK”. Ey özgürlük dünya âleminde her zaman yaşanan bir özlem. Yüzyıllar böyle geçmiş, geleceğe umut hiç bitmemiş.
Siyasi düşüncesi ne olursa olsun, özgürlük kadar başka bir yaşam mutluluğu var mı?
İnsanoğlu düşünceleri ile özgürlük mücadelesi ile yaşamlar ona paralel olarak yaşanmış. Göz altında, Tutuklu, Mahkum edilen Gazeteci meslek arkadaşlarıma da gönderiyorum.
Neyse şimdi benim doğum günüme dönelim…
Yıl 1959. Ankara’da, dedem Rifat Vardar’ın Sümer Sokakta yaptırdığı Yeşil Apartmanın 7 Numaralı dairesinde gece yarısı dünyaya geldim.
Dedem, Makedonya’da yaşamış. Ermenekli Karamanlılarından. CHP Milletvekili. Diğer Babamdan Dedem Vakfıkebirli, Kasımpaşa’ya iç güveysi olmuş. Osmanlı döneminde Almanya’ya Denizcilikte Mühendis olmuş bir Deniz Kuvvetleri Emekli Albayı. Böyle iki ailenin torunuyum.
Şimdi de karşınızda bir Yazar ve Gazeteciyim.
Aile ilişkilerinden dolayı çocukluğumdan başlayarak Siyasi Liderleri ufaklığımda tanıdım.
Bunların başında İsmet Paşa vardı. Paşanın kim olduğunu bilmiyordum ama Pembe Köşk’e her geldiğimizde İsmet Paşa bana hep Rifat derdi. İçimden adımı bir türlü anlayamadığı diye düşünürdüm. Ama yıllar sonra Dedeme benzediğim için Paşam bana hep Rifat demesinin nereden kaynaklandığını öğrendim.
Sonra Bülent Ecevit’i tanıyordum. Rahşan Hanım. Ekrem Alican mesela. Metin Toker, Örsan Öymen, Ecmel Barutçu, Orhan Birgit, Bedri Baykam, Altan Öymen, Nigar Uluerer, Zeki Müren, Ajda Pekkan, Fecri Ebcioğlu, Bahri Savcı, Ertuğrul Kürkçü, Melike Demirağ.
Hayatlarını kaybedenlere Allah Rahmet eylesin…
Kalanlarsa kalemimden okurlarsa kulaklarına bir çok anıyı hatırlatmış olurum.
Ama arkadaşlar, tanıdık kişiler hepimizin gelişmesinde birer katkısı olmuştur.
Ne var ki, Gazetecilikte ustamız Necati Doğru bizlere haber yazar iken sokaktaki vatandaşa bir şey öğretiyor musun, yoksa kendi kendine bir şeyler mi kaleme alıyorsun derdi.
İşte sizlere kaleme aldıklarım, sizlere bir şeyler anlatıyor muyum, yoksa aşka gelip sizi ilgilendirmeyen anılarımla mı karşınıza çıkıyorum.
İşte Gazetecilik Mahkemesinin üstadı sizlersiniz…
Bu soruyu her zaman içimdeki en büyük tedirginliktir. İçimde anlatılacak bir konu varsa o farklı tabi ki.
Ne diyelim, hepinizin doğum günü kutlu olsun…
Bu gün 19 Şubat günü Cemre Havaya. Kış aylarımızda berekete merhaba dediğimiz ilk gün.
Hepinize sevgilerimi gönderiyorum. Bakalım yakın günlerde size neler anlatacağım.
Sağlıkla kalın!..