İstiklâl Savaşı sıralarında İnegöl toprakları büyük bir acı yaşamış.
Domaniç dağlarından inen bir köylü kadını, düşmana yol göstererek ihanet eden oğlunu silahıyla vurarak yere sermiş...
Bir paragraf yazıyla aktardığım bu olay aslında bir roman bir destan konusu olabilecek kadar geniş.
Bir Türk Kadınının yüksek Vatan sevgisini, inancını anlattığı için Kadın Tarihimizin sayfalarına yeni bir “ün” katacak kadar da yiğitçe!...
Biricik oğlunu yere seren kahraman ananın yaşadığı dayanılmaz ruh hâli...
Bu geçek, yaşanmış olayın bundan sonrasını, “Domaniç Dağlarının Yolcusu” adlı eserinde kaleme alan araştırmacı yazar Şukûfe Nihal'den okuyalım:
“Hikayeyi İstiklâl Savaşı'nda bulunmuş bir arkadaştan şöyle dinlemiştim:
Domaniç'le Sultandağları arasındaki bir köyde son derece güzel, iyi ve zengin bir kız vardır.
Oradaki bütün delikanlılar kendisine vurgundur. Fakat bu ciddi ve gururlu kız kimseye yüz vermez.
Nihayet aralarından birini beğenir, evlenirler. Bir erkek çocukları olur.
Son derece mesutturlar...
Bir süre sonra bilmem hangi savaş başlar. Henüz yeni baba olmuş delikanlı askere gider ve şehit olur...
Eşini toprağa veren güzel kadının aşıkları yine birer birer çevresine toplanırlar. İlk sevdiğine bağlı olan kadın bunların hiçbirine yüz vermez.
Evinde, tarlasında sessizce çalışır, oğlunu büyütür. Tek dileği; mert, kahraman, vatanına bağlı bir evlat yetiştirmektir...
Genç dulun güzelliği, ahlâkı, ağırbaşlılığı hâlâ dillerde dolaşmakta, köyden köye, oradan da kasabaya kadar yayılmaktadır.
İnegöl 'de birçok memur, hatta Mal Müdürü bile kendisini istemeye kalkar.
Kahraman dağlı kadının onlara verdiği cevap insanın kanını donduracak kadar muhteşemdir:
“Aslan yatan yere ben köpek bağlamam!...”
İkinci İnönü Savaşı sırasından bir Yunan Fırkası Bursa'nın Adranos Kasabasından geçti. Domaniç'ten, Sultandağı'ndan, Kütahya'ya doğru yürüdü.
Karargâh kumandanı Nazım Bey şehit...
İnegöl halkı yediden yetmişe düşmana karşı koymaya hazır. Silah bulamayanlar taş, odun, demir parçaları ile yurdu korumaya gidiyor...
O sırada Domaniç Dağlarının yiğit kadını da yirmi yıl bütün gençliğini harcayarak yetiştirdiği oğlunun eline silahları veriyor. Ona aşıladığı vatan sevdasına inanmış bir halde göğsünü gere gere İnegöl'e düşman karşısına gönderiyor.
Ama ne yazık ki dağdan inen bu saf köylü çocuk bize ihanet eden bir jandarma onbaşısı tarafından kullanılıyor. Yaptığı işin kötülüğünden habersiz düşmana haber taşıyor.
Bir gün köyünde oğluna ve yurduna dua ile bekleyen anaya uğursuz bir haber veriyorlar:
“Oğlun düşmana casusluk etti!”
Kadın bir an duraklamadan silahını kuşanıyor, atına binip yola düşüyor.
Kuytu ormanlar, yalçın kayalar aşarak bir yıldırım hızıyla İnegöl'e iniyor. Aldığı adrese göre oğlunun bulunduğu yere varıyor. Oğlunu görmek üzere geldiğini söylüyor.
Az sonra anasının gelişine sevinen genç, anasının elini öpmek için koşa koşa kendisine doğru yaklaşırken atının üstünde dimdik bekleyen kadın giysisinin içine sakladığı silahını çekerek evladını kanlar içinde yere seriyor...
Ve atın başını hızla çevirerek, arkasına bakmadan, bir kasırga hızıyla dönüp kayboluyor!...”
★ ★ ★
Domaniçli Habibe'yi bu olaydan sonra kimse görmüyor.
Aslında yaptığı kötülüğün farkında olmadan düşmana bilgi verdiği için dünyadaki tek varlığını, oğlunu gözünü kırpmadan yere seren Habibe Hanım;
Öz evladına bir an bile düşünmeden silahını doğrultup tetiği çeken Habibe Hanım;
“İhanetin bedeli ancak ölümdür”! diyen Habibe Hanım!...
İyi ki bu günleri görmedin.
Hele hele, bebek katilinin mektubunun okunduğu dün'ü iyi ki görmedin!
Sağlıcakla kalın.