Hayrettin ÇAKMAK

Tarih: 18.09.2024 08:30

Donald Trump’mu? Kamala Harris’mi?

Facebook Twitter Linked-in

Google NewsBizim medyamızda “dünya nefesini tuttu” diye başlayan ABD seçimleri ile ilgili başlıklar atılıyor. Malum 5 Kasım 2024 tarihinde ABD başkanlık seçimi var.

ABD’de Cumhuriyetçiler şahin kanadı temsil edermiş, sanki Demokratlar ağzında zeytin dalı ile güvercin kanadı mı temsil ediyor. ABD derin hanedanlıktır. Kim gelirse gelsin hanedanlığın uygulanması gereken politikalarını uygularlar.

Bize yıllarca dost ve müttefik diye ezberlettiler, oysa onlar için biz; yörüngelerinde dolaşan, ölmeyecek kadar beslenen, ABD çıkarlarına hizmet eden, adeta ABD'nin vereceği bir dilim ekmek için de "elhamdulillah " diyecek bir ülke olarak görüldük.

İngiltere'nin eski Başbakanlarından Lord Palmerston "İngiltere'nin ebedi dostları ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır" demişti. Churchill ise buna benzer “büyük devletlerin dostu değil çıkarları olur” der.

15 Temmuz darbe girişiminden bir ay sonra konu ile ilgili konuşan, ABD’nin eski Türkiye büyükelçisi James Jeffry özetle ne diyordu? “Erdoğan bizim kurallarımıza göre oynamıyor, çelişkilerimizi yüzümüze vuruyor (Yani yaptığımız ahlaksızlıkları söylüyor) amiyane deyimiyle bizi sallamıyor”

Halbuki; Erdoğan’ın yaptığı dik duruştur. Mahatma Ghandi'nin bir sözü var: "Güç: fiziki kapasiteden değil, boyun eğmeyen iradeden geIir" der.

ABD böyle bir duruş görmediği için yörüngemizden çıkıldı diyor. Zaten ne zaman bu yörüngeden sapma gördülerse; Türkiye'de darbelere tanık olduk. Darbelerin ilk ikisinde Cumhuriyetçi başkanlar vardı.1960’ta Eisenhower, 1971’de Nixon. Sonraki üç darbede ise demokrat başkanlar var: 1980’de Carter, 1997 (28 Şubat post modern) darbesinde Clinton. 15 Temmuzda Obama demokrat başkandır.

15 Temmuz'da neden başaramadılar? Bu millet o uyuşturulmuş, narkozlu uyku halinden nasıl uyandı? Aslında cevap çok basit:

Malcolm X'in söylediği gibi "Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter" Şanslıyız çünkü Türkiye’de Erdoğan gibi bir uyumayan ve uyutmayan var..

ABD'de Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında sadece görev bölümü vardır.

Eğer bir başkan belirlenenin dışında bir refleks gösterirse; Kennedy gibi öldürülür.

Çünkü ABD gibi hegemonik bir devletin politikaları günübirlik akış içinde şekillenmez önceden belirlenir. Hatta bir üçüncü dünya savaşı düşünülüyorsa onun bile tarihi belirlenmiştir.

 Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasındaki fark nedir?

Cumhuriyetçi başkan şöyle yapar? IRAK petrollerine göz koyar, Irak'ı kimyasal silah üretmekle suçlar, sonrasında da bu haydut ABD, babası İngiltere ile birlikte Irak'ı işgal eder, Saddam’ı idam eder, Kimyasal silahın zerresine bile rastlanmaz ama önemli değil ki, Önemli olan petrol.

İşgal sonrası yapılan tespitler korkunç boyuttadır. Irak petrol ve doğalgazının: %80'i aşkın bölümü İngiliz ve ABD'li şirketlerin elindedir Bunlar bildiğiniz o dev şirketler. Şirketler Irak’a çöktüğünde şirketlerin yöneticilerine bir bakın;

Paul Bremer: Geçici olarak IRAK valiliği yapan ABD diplomatı

Baroness Blackstone: İngiltere'nin eski bakanlarından...

Nicholas Soames: İngiltere eski Savunma Bakanı

Michael Rose: İngiliz Özel Kuvvetler eski komutanı

Harry Legge: Prens Charles'ın sır küpü, yakın arkadaşı

Jeremy Greenstock: 35 yıllık ABD diplomatı

George Robertson: NATO eski Genel Sekreteri

Peki demokrat başkan ne yapar, o da gelir petrollere savaşla konan ABD'nin kara yüzünü pudra ve makyajla beyazlatmaya çalışır. Demokrasi güzellemeleri yapar, bu arada kalleşliğe tavan yaptırıp hinoğlu hinlik peşinde koşar. Arap baharı hilesi ile yönetimleri devirir, Demokrasi getiriyoruz derler.

Getirdiler mi? Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri gibi krallıklara bu bahar neden uğramadı? Uğramaz çünkü onlar iyi süt veriyorlar.

Yetmedi Arap baharı sürecinde Mısır'da halkın %52 oyu ile Mursi seçilir. Ama Mursi onların istediği bir oyuncu değildir hemen Mısır'da darbe yaptırırlar.

Darbeye de darbe diyemez. (darbe gecesi: endişe ile izliyoruz derler)

ABD darbe derse; yardımları kesip, ilişkileri askıya almak zorundaymış. Darbe sonrası ilişkiler ve yardımlara devam edebilmek için de "Bunun ne darbe olduğunu ne de darbe olmadığını söyleyeceğiz,  Bir şey söylemeyeceğiz "dediler)

Yetmedi Demokrat başkan DAİŞ'i kurar ve bölge ülkelerini tehdit eder  (Trump’ın itirafıdır: DAİŞ’i Obama kurdu, ezik Hillary Clinton’da yardımcılığını yaptı demiştir)

Bunları yaparken neden dünyanın nefretini üzerlerine almazlar? Çünkü en büyük silahı kullanır. İletişim araçlarıyla istediği algıyı oluşturur zihinleri esir alır.                                                

Yine Malcolm X'in bir tespitini alalım "Eğer, dikkatli olmazsanız, gazeteler, mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise çok sevmenizi sağlar."der.

Bilmem bilir misiniz? Farelerin bir özelliği vardır; Fare tükürüğü narkoz etkisi yapar uyuşturur. Geceleri insan uyurken gelip kulağını burnunu farenin yediği şeklinde haberlere çok tanık olmuşuzdur.

ABD’nin demokrat adayları da fare tükürüğü gibi uyuşturan söylemlerle yol alırlar.

Simdi başlıktaki soruya isimleri sayarak dönelim

ABD'de Donald John Trump'mı seçilsin? Kamala Harris'mi seçilsin?

Bunun tek cevabı var: İkisinin de canı cehenneme. İkisi de Siyonistlere hizmette yarışır. Zaten Trump’un damadı Jared Kushner, Kamala’nın da kocası Douglas Emhoff Yahudi olduğundan Siyonizm’e hizmete herkesten yakındırlar.

Bütün bunları neden yazdım?

Eğer sen potansiyelini kullanıp güç sahibi olmazsan kimse sana güç vermez. Bu gün

Yaşananlar. Canlanma, azim ve kararlılığımızdan kaynaklanıyor. Biz Osmanlı'nın küllerinden vücut bulmuş bir ülkeyiz. Külü üfleyip o kor ateşi yeniden tutuşturabiliriz.

Bunun içinde önce milletimize bu inancın aşılanması gerek. Başka Türkiye yok, birbirimize kategorik olarak bakarsak kaybederiz. Kuşatıcı olacağız. Şartlar ne olursa olsun bedeli ne olursa olsun asla vazgeçmemeliyiz.

Che Guevara'nın dediği gibi "kazanmak için bazı şeyleri kaybetmeyi göze almalısın, unutma kaybettiğin zaman değil vazgeçtiğin zaman yenilirsin"

Tevfik Fikret: Zafer, biraz da hasar ister. Der. Hasarı göze alan zafere ulaşır.
Biz sebeplere tevessül edeceğiz (işin gereğini yapacağız) Ondan sonra dua edeceğiz

Her şey Allah'ın takdir ve yardımı ile olur. Yardımı hak eden çalışma yapılınca da;

Allah'ın yardımı mutlaktır. Ne diyordu Aliya İzzet Begoviç

"Tarihi Allah yazar; Biz sadece nerede duracağımıza karar veririz"

Bu inanç, azim ve kararlılık bizi 7 Mart 1796 iklimine kadar götürür.

Bu tarihte ne mi oldu?

ABD, tarihinde ilk kez kendi dili dışında bir dilde anlaşma yapmıştır bu dil Türkçedir. ABD bu anlaşma ile Osmanlı'nın vergi mükellefi oluyor ve Osmanlı'ya haraç ödemeyi kabul ediyordu,

7 Mart 1796 tarihi ise; anlaşmanın ABD kongresinde kabul tarihidir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —