Gökalp ŞENTÜRK

Tarih: 09.11.2024 22:16

Dünya 5'ten Büyüktür:

Facebook Twitter Linked-in

Dünyanın dört bir yanında süregelen savaşlar, iç savaşlar, etnik ve dini çatışmalar, milyonlarca insanın hayatını altüst etmeye devam ediyor. Birleşmiş Milletler gibi küresel barışı sağlamakla yükümlü olan uluslararası kurumlar ise zaman zaman etkisiz kalıyor, bazen de güçsüzlüklerini görünür kılıyor. Birleşmiş Milletler'in işleyişinde ortaya çıkan büyük adaletsizlikler, dünya genelindeki felaketlerin büyümesine engel olamayacak kadar güçsüzdür. Ancak bu kaotik ortamda, dünya barışının öncüsü olabilecek, insani değerlere sahip çıkan ve vicdanlı bir millet vardır: Türk milleti. Türk halkının, tarihsel bir sorumluluk taşıyan adalet ve barış anlayışı, bu zor dönemde tüm dünyaya umut olabilir. Bu yazıda, Türk milletinin küresel barış ve adaletin sağlanmasındaki potansiyel rolünü farklı bir açıdan ele alacağım.
Birleşmiş Milletler: Küresel Güçlerin İki Yüzlülüğü
Birleşmiş Milletler'in rolü, özellikle son birkaç on yılda sorgulanır hale geldi. Birleşmiş Milletler, bir zamanlar dünya çapında barış, güvenlik ve adaletin teminatı olmak üzere kurulmuştu. 
Ancak, BM'nin 5 daimi üyesinin veto hakkı, bu kurumun işleyişini büyük ölçüde engellemektedir. BM, uluslararası gücü ellerinde bulunduran ülkelerin çıkarları doğrultusunda şekilleniyor ve bu ülkeler kendi çıkarlarını korumak adına zaman zaman zulme göz yummaktadır. Bugün, Irak'tan Suriye'ye, Afganistan'dan Ukrayna'ya kadar pek çok bölgede kan akmakta, insanların yaşam hakları hiçe sayılmaktadır. Birleşmiş Milletler, yaşanan insani krizlere müdahale etmekte yetersiz kalmakta, hatta bazen bu krizlerin devamına zemin hazırlamaktadır. Burada önemli bir soru ortaya çıkıyor: Gerçekten küresel barışı sağlayacak olan bir sistem var mı, yoksa dünya, güçlü ülkelerin çıkarlarına hizmet etmekle mi meşgul?
Yeni Dünya Düzeni: Adalet ve Vicdan Arayışı
Dünya, son yıllarda yalnızca askeri güçle değil, ekonomik, kültürel ve siyasi etkilerle şekillenen bir düzen içinde yol almaktadır. Ancak bu düzen, dünya nüfusunun büyük bir kısmı için adaletsiz ve yıkıcı bir hal almıştır. İnsanlık, adaletin sağlanmadığı, haksızlıkların her geçen gün arttığı bir ortamda, yeni bir dünya düzenine olan ihtiyacını giderek daha fazla hissetmektedir. Mevcut sistemin adalet anlayışı, güçlü ülkelerin çıkarlarını gözetirken, zayıf ve ezilen halkları görmezden gelmektedir. Küresel barış, ancak eşit haklara sahip bir düzen kurulmasıyla mümkün olabilir. Fakat bu yeni düzeni kuracak olan, sadece güçlü veya zengin ülkeler değil, vicdanlı, merhametli ve adaletli bir anlayışla hareket edebilecek milletler olacaktır. Burada devreye Türk milleti giriyor.
Türk Milleti: Adaletin, Merhametin ve Vicdanın Temsilcisi
Türk milleti, tarihsel olarak, adaletin ve merhametin savunucusu olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş sınırları içinde pek çok etnik ve dini grubun bir arada yaşaması, Türk milletine hoşgörü, adalet ve barış gibi evrensel değerleri benimseme konusunda büyük bir miras bırakmıştır. Türk halkı, adaletli bir yönetim anlayışıyla, farklı kültürleri ve inançları kucaklamayı başarmıştır. Bugün ise Türk milleti, geçmişten aldığı bu mirası, küresel çapta barış ve adaletin savunulması adına kullanabilir.
Türk milleti, hem tarihi hem de kültürel birikimi sayesinde, dünyadaki savaşları ve adaletsizlikleri durduracak bir potansiyele sahiptir. Türk halkı, sadece kendi coğrafyasındaki değil, dünya çapındaki insan hakları ihlalleri, savaşlar ve krizlere karşı sesini yükseltebilir. Savaşların, baskıların ve zulümlerin olduğu yerlerde, Türk milleti adaletin, barışın ve merhametin savunucusu olabilir. Bu rol, sadece devletin değil, her bir Türk bireyinin üstlenmesi gereken bir sorumluluktur.
Türk Milleti'nin Gelecek İçin Sorumluluğu
Türk milleti, küresel adaletin savunucusu olma yolunda ciddi adımlar atmalıdır. Bu sorumluluk, sadece siyasi ya da askeri alanda değil, toplumsal, kültürel ve eğitimsel alanlarda da kendini göstermelidir. Türk milleti, bu süreci yalnızca büyük diplomatik atılımlarla değil, aynı zamanda bireysel düzeyde de benimsemelidir. 
1. Eğitim ve Kültürel Değerler: Türk halkı, adalet, eşitlik ve insan hakları gibi evrensel değerlere sahip çıkarak bu değerlerin yayılmasına öncülük edebilir. Eğitim sisteminde, genç nesillere bu değerler aşılanmalı, onların küresel sorunlara duyarlı bireyler olarak yetişmesi sağlanmalıdır.
2. Diplomatik İnisiyatifler: Türk devleti, uluslararası platformlarda adaletin sağlanması için daha aktif olmalı, savaşların durdurulması için güçlü diplomatik stratejiler geliştirmelidir. Türk dış politikası, sadece çıkarları değil, insanlık adına yapılacak adaletli müdahaleleri ön planda tutmalıdır.
3. İnsani Yardım ve Dayanışma: Türk milleti, savaşlardan ve doğal afetlerden etkilenen bölgelerde, insani yardımlarla barış ve huzur ortamı oluşturmaya çalışmalıdır. Türk halkı, dünyanın dört bir yanında yaşanan krizlere daha fazla duyarlı olmalı ve dayanışma ruhuyla bu felaketlerin etkilerini azaltmaya yönelik çalışmalara katılmalıdır.
Sonuç: Türk Milleti'nin Adaletli Bir Dünya Kurma Sorumluluğu
Bugün, dünya adaletsizlikler ve savaşlarla boğuşurken, Türk milleti, tarihi bir sorumluluğa sahip olduğunu unutmamalıdır. Türk halkı, hem kendi içindeki barışı hem de dünya çapındaki adaleti savunarak, yeni bir dünya düzeninin inşasında aktif bir rol üstlenmelidir. Her bir Türk bireyi, adaletin, vicdanın ve merhametin savunucusu olarak, küresel barışı inşa etmek için el birliğiyle çalışmalıdır. "Dünya 5'ten büyüktür" söylemi, sadece bir slogan değil, Türk milletinin dünya için taşıması gereken bir sorumluluktur.

Stratejik Araştırmacı Yazar 
Gökalp Şentürk


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —