1-Bilen, bildiğini bilen
2-Bilen, bildiğini bilmeyen
3-Bilmeyen, bilmediğini bilen
4-Bilmeyen, bilmediğini bilmeyen
Dünya’daki medeniyeti geliştiren insan tipi 1. grup insan tipidir. Bildiğini bildiklerinden, bilmeyenin bildiklerini de söylediklerini de pek takmazlar.
2. grup insan tipi kendi farkındalığının farkında olmadığından; güzel malzemelerle kötü özensiz yapılmış tatsız yemek gibidir.
3. Grup insan, benim kendimi de bu gruba koyduğum en sevdiğim insan tipidir;
Farkındalığı, bilmemek üzerine kurulu olsa da farkındalığının farkındadır.
Öğrenmek için araştırır, araştırdıkça öğrenir, öğrendikçe ise bilmediĝinin, cahilliğinin farkına varır; daha fazla araştırır, sonra öğrenir, sonrası gene cahillik farkındalığı olacağından hiç bir zaman kendini yeterli bulmaz.
Ve bu sarmal döngü böyle devam eder gider!
Bu insanların anlattıklarının sınırı, bilebildiklerinden ibaret, arı bilgiyle sınırlı olduğundan, daha zevkli, daha doyurucudur.
Dikkat ettiyseniz, bu tip insanlar hem iyi bir dinleyici hem de iyi bir hatiptirler.
Ne kadar bilirsen bil, ya yeni bilgiler öğrenirsin; ya da öğrenmiş olduĝun bilgilerini tekrarlar perçinlersin.
Bilim insanları, 4. tip insanları çok tehlikeli, hatta hatta acımasız bir mantıkla yok edilmesi gereken insan sınıfına sokar.
Onlara doğruyu ne kadar anlatsan da senin anlattıkların ancak menfaat ve bilmediğimden başlayıp bilmediğimden biten anlamak istediğiyle sınırlıdır.
Bu konuyu açmak için Firavun’dan girip Hitlerle yazımı ortalayıp Stalin’den çıkarım ama, “gene Barın tarihten girdi tarihten çıktı” dedirtmemek için yazımı tarihe bezemeden sizlerin daha hoşunuza giden bir deneyle konuyu açıklamaya çalışacağım.
Hayatında hiç fil görmemiş dört adamın gözlerini bağlayıp filin yanına yaklaştırıp filin herhangi bir uzvuna dokunmalarını istemişler.
4. tip insan işte bu gözleri kapalı dört insana benzer. Örnekte olduğu gibi gözleri gerçeklere ne kadar kapalıysa beyni, kalbi, vicdanı da o derece kapalıdır.
Ben gene deneye geçeyim;
Dördü de dokunduktan sonra, “fil, neye benziyor?” diye sormuşlar.
Hortumuna dokunan, fil kalın bir hortuma; kuyruğuna dokunan ipe; bacağına dokunan soba borusuna, derisine dokunan taşa benziyor demiş.
Gözlerindeki çıkarıldığında şaşkınlığı düşünebilsek te; gözüyle gördüklerinden beyninde ilk çapta sabitlenmiş o düşünce, gözlerine baskı yaparak, ayrıntıları bir bütün olarak görmesine engelleyip karşısında gördüğü bütünü ilk düşünce deki gibi şekillendirmeye, düşünmeye zorlar.
Bu zorlamadan kurtulabiliyor, parçalardan bütünü algılayabiliyorsa ne mutlu ona!
Gözleri açık olduğu halde hala kapalı gözle görenler de olacaktır.
İşte bu tip fil görmemiş insanlar varsa yapabilme şansım olsa, deneyin fırlamalığa uyarlanmış gayet bilimsel bir benzerini yapmayı çok isterdim.
Deneysel fantazimi okuyun şimdi;
Gözlerini deneyin benzerliğine uygun olarak kapatıp, filin yanına getireceksiniz.
Bir uzvuna dokunmasını sağlayıp yorum yapmasını sağlayın, yorumunu dinledikten sonra; gözlerini açıp açmamak arasında pek fark olmayacağından açmanıza gerek yok, o şekilde aslında onun tahmin ettiği değil; at, eşek, inek gibi bütünden oluşan bir hayvan olduğunu, hissettiğin bir uzvundan ibaret bol örneklerle anlatın.
Anlamışsa ne ala; anlatımınız ne kadar güzel ve yeterli olsa da muhtemelen anlamayacaktır.
O zaman yapacağınız tek bir şey kalır:
Filin, fil olduğunu anlayabilmesi için, en belirleyici bir uzuva uzun uzadıya dokunmasını öğütleyip, uzvun neye benzediĝi konusunda kısa süreli yorumlarını dinledikten sonra, kendi kendine uzun uzun yorum yapmasına yardımcı olmak ve kendinizi korumaya almak amaçlı, çaktırmadan hızlı hızlı hemen oracıktan uzaklaşın.
Fil, ona kendinin fil olduğuna onu acı bir şekilde ikna edecektir!
Özür dileyerek önemli ayrıntıyı yazmayı unuttuğumu belirtip hemen ekleyeyim:
Fil, erkek olacak!
Yazımın başında bilim insanlarının aksine beş grup insan olduğuna inandığımı söylemiştim.
Bence beşinci insan grubunu; “bilen ama herhangi bir sebepten dolayı bildiğini söyleyemeyen” insanlar oluşturuyor.
Strateji, devlet sırrı falan demeyeceğim.
Şu kadarını söyleyeyim, bu insanlar bir sebepten dolayı susmak zorunda olduklarından, ellerinde ne belge, bilgi olursa olsun, konuşursa bild kenardan, süzerek konuşmak; genelde ise susmak zorunda olduklarından silahları alınmış asker gibidir ve bildiklerinden karşı saldırıya geçemeyecek olduklarından yenilmeye, paspas gibi ezim ezilmeye mahkumdurlar, deyip arif olanın anlaması dileğiyle kenardan kenardan yirmi sekiz sene önce kaybettiğin rahmetli anneannemden duyduğum şu örnekle açıklayayım:
Onlara da Allah rahmet eylesin, yıllar önce iki erkek kardeş akrabam varmış. Biri, namazında niyazında, ağzından çıkanı ekmeğe sür bal niyetine ye, o derece; diğeri ise tam tersi, (Anladınız siz) adıda Halil İbrahim!
Adamın biri birgün dindar akrabamın karşısına çıkmış, bir konudan dolayı tartışmalar, akrabam alttan alsa da olmuyor, alttan aldıkça da kişilik yönünü bilip, yüz bulan karşıdaki adam iyice ateşlenip hızını alamayacak, bizimkinin anasına okkalı bir küfür edivermiş.
Bizimki;
Duymazlıga gelemez, adam kulağının dibinde; adama vuramaz kişiliğine ters; küfürün binbir çeşidini bilir dualı ağzına yakışmaz; iyi de, karşılılığını vermeyip altta da kalamaz küfür çok ağır, careyi;
“Bizim Halil İbrahim’de senin ananı…” demekte bulmuş.
Küfürbaz kardeşi olmasa da, onun yerine küfür edecek, ya akrabası ya da bir dostu arkadaşı vardır.
O yüzden de;
Aslında dördüncü grup kadar olmasa da, beşinci grup insanlara da çok tehlikelidir.
O yüzden de;
Özellikle anasını sevenlerin, beşinci grup insanları fazla zorlamaması, bulaşmaması dost uyarısıyla yazıma burada son veriyor;
Hepinize, sağlık, huzur diliyor; saygılarımı sunuyorum!