Hayrettin ÇAKMAK


Egemen Bürokrasi

“Egemenliğin kullanımı denetlenebilir mi?” Denetlenebilir cevabı verilirse; buradan “denetleyen her kimse, egemen olan da o dur” sonucu çıkar.


Osmanlı’dan günümüze gelenekte ve temsilcilerinde hiçbir değişiklik yoktur. Hatırlanacağı gibi Cumhurbaşkanı’nı halk seçsin tezine karşılık, halka güven duymayan devletçi seçkinci kesim karşı çıkmıştı. Çünkü bu yapılanma içinde olanlar şunu iyi biliyordu; “halk, onların isteklerine uyan bir Cumhurbaşkanı seçmez”

Bu yapının siyasi temsilcisi CHP oldu ve hiç değişmedi. Bırakın Cumhurbaşkanlığını Mahalli idarelerde kendi mahallesinden adaylarla seçime girmemiştir. Mesela: Ankara için siyaseten taban tabana zıt MHP’li bir isimle, Antalya’da ANAP’lı bir isimle, İstanbul’da eski ANAP’lı bir isim ve kent uzlaşısı göz boyacılığı ile Dem Partililerle anlaşarak seçime gitmiştir. (Bu nasıl anlaşma idi anlamadık. Çünkü Dem Parti İstanbul’da usulen olsa da aday çıkardı. Yoksa başka yerlerle de gizli bir anlaşma mı yapmıştı?) Hülasa-i kelam CHP Kendi geleneğinden gelenlerle seçime girse kazanamazdı. Bu zihniyet Zaten Cumhuriyetin kuruluşundan 1946 yılına kadar seçim yapmadı. 1946 seçimleri de açık oy gizli tasnif (sayım) üçkağıtçılığı ile çalınmıştı.

 

Halka güvenmedikleri içindir ki, bu geleneğin temsilcileri egemenliği/halk iradesini

(Bir yere kadar dercesine) belli mekanizmalarla kontrol altına almıştır. (Meclisi AYM ile, hükümeti Danıştay ile, hükümet politikalarını milli Güvenlik Kurulu ile kontrol gibi) Her ne kadar 1961 Anayasası 1982 Anayasası’na göre daha özgürlükçü gözükse de egemenliğin kullanımı; TBMM’nin dolayısıyla halkın elinden alınmıştır. Atatürk’ün 1924 Anayasası’nda, Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, millet bu egemenliği TBMM eliyle kullanır. Hükmü vardır. 1961 anayasasında bu madde “Millet egemenliğini Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır” olarak değiştirilmiştir. (Bu madde 82 anayasasında da korunmuştur)

 

Egemenlik alanını daraltmak için ileri sürülen gerekçe ne olursa olsun, bunlar demokrasilerde kolayca aşılır. Vesayetin inşa edildiği 1961 anayasası için öne sürülen en önemli gerekçe; Demokrat Parti’nin son dönemlerindeki aşırı tedbire yönelik demokratik bulunmayan uygulamalarıydı. Oysa bunun kat be kat fazlası,

Tek parti döneminde CHP tarafından yapılmıştır. Ama darbe, Demokrat Parti’ye karşı yapılmıştır. Çünkü DP, devletçi seçkinci kesimi temsil etmiyordu.

 

1961 Anayasası, meclisi denetlemek için darbecilerin tabii üye olduğu senatoyu da getirmiştir. Kısaca hem darbeciler hem de bürokrasi, egemenliğin kullanımına ortak edilmiştir. İşin en önemli yanı, 1961 Anayasası ile bürokratik yönetim geleneği önceki duruma kıyasla çok daha fazla sağlamlaştırılmıştır.

 

Bu olumsuz gelişmeler ve tedbirler, 1950 seçimlerinde çevrenin merkeze galip gelmesinden kaynaklanmıştır. (Tekrar böyle bir seçim sonucu olursa iktidara gelen partilerin hareket alanını daraltmak için yapılmıştır, Davul siyasetin sırtında, tokmak vesayetçi yapının elinde olmuştur.) Takip eden süreçte, 61 Anayasası ile Türkiye’de birinci sınıf bir demokrasiye gidişi engellemenin “radye” temelleri atılmıştır.

 

Maalesef bu ülkede hiç sıkılmadan, 27 Mayıs’ı hürriyet ve anayasa bayramı (!) olarak kutladık. İşin gerçeği, darbeciler bize darbeyi alkışlattırdı. Demokrat Parti karşıtlığı; Türk solunda darbe karşısında ilkesel kırılmaya da neden olmuştur.

 

Prof. İdris Küçükömer 1969 yılında yayımladığı “düzenin yabancılaşması” adlı kitabında Türkiye'de sol diye bilinenler sağdır, sağ bilinenler ise sol. Çünkü İttihat ve Terakki'den CHP'ye uzanan gelenek, asker-sivil bürokratik oligarşiyi temsil eder. Buna karşı Serbest Fırka'dan Demokrat Parti'ye uzanan çizgi ise, yoksul halkın içinde örgütlenmiş, gücünü halktan almıştır diyordu. Küçükömer hoca yukarıda açıklamaya çalıştığımız tespitin akademik patentinin sahibidir.

 

Eğer Türkiye’de demokrasi istiyorsak; demokrasi sözcüğünün önüne sadece “birinci sınıf” diye bir ek koyabiliriz. Çünkü demokrasi sadece bir sandık meselesi değildir. Totaliter liderler de sandıktan çok yüksek oylarla çıkmışlardır.1982 anayasası da yüzde 92 oranında kabul görmüştür sandıkta. Ama eski Yargıtay başkanı Sami           Selçuk görev başındayken “bu anayasa butlandır/hükümsüz geçersiz demiştir. Demokrasi bilinçlere yerleşip davranışlara yansımadıkça hangi düzenlemeyi yaparsanız yapın demokratik bir ülke olamazsınız. Ne yazık ki bizim ülkemizde antidemokratik müdahalelere meşruiyet kazandırma pahasına “militan demokrasi” tezleri ileri sürülmüş ve maalesef taraftar bulmuştur. Militarist (Devlet yönetiminde Ordunun olmasını isteyen) bir çağrışımın olduğu yerde demokrasiden söz etmek tutarsız ve komiktir. Adeta “Tuzlu şeker” demek gibi abuk bir ifadedir.

 

Milli irade, egemenliğin kullanımı, hukukun üstünlüğü.

 

“Egemenliğin kullanımı denetlenebilir mi?” Denetlenebilir cevabı verilirse; buradan “denetleyen her kimse, egemen olan da o dur” sonucu çıkar.

 

Türkiye’de bürokrasi; darbe, muhtıra gibi olağanüstü dönemlerde kendi lehine yasalar çıkarmıştır. Sonra da “Her şey hukuk içinde yapılıyor.” İddiasını seslendirmiştir. Oysa “yasal olan her şey, hukuki değildir” Yaptıkları kanuna uygun olabilir ama hukuka uygun değildir. Merhume Alev Alatlı bir konuşmasında şöyle demişti. “İflas eden kardeşinizin haraç mezat satışa çıkan evini satın almanız yasal hakkınız      olabilir ama helal değildir. Keza; Raf ömrünü uzatmak için gıda içine kanserojen madde koyan firmanın yaptığı, formülü ambalajın üzerine koyduğu sürece yasaldır, dolayısıyla suçlanamaz ama helal değildir.

Bizdeki bürokrasi de siyasi alanı bu yöntemle kanser etmiştir.

 

1961’den bugüne, yüksek yargıda alınan önemli kararlar (yasa ve yönetmelik iptalleri, parti kapatmaları vb.) hep tartışma konusu olmuştur. Sebebi de vesayetin biçimlendirdiği suni (yapay) kırmızı çizgilerle oluşturdukları fay hatlarıdır.

 

İdris Küçükömer hocayı yeni nesil tanımıyor olabilir. Kendisi sol görüşlü olup, sosyalist kültür derneği kurucularındandır. Türkiye’de var olan bazı ezberlere itiraz etmiştir. Mesela: Kemalizm "sol" veya "ilerici" olmayan, halka zorla dayatmacı bir ideolojidir der.

Tek parti için sınıflar üstü egemen olduğu, anti-demokratik olduğu, devletin dizayn ettiği tek tip insan yetiştirildiği, halktan kopuk olduğunu öne sürer.

 

Devrimler yukarıdan aşağı, halka rağmen yapılmıştır.

Batı kültürünün zorla halka kabul ettirilmeye çalışıldığını söyler.

Kemalist tarih yazımına karşı çıkmıştır. Türkiye yakın dönem tarihinin yeniden yazılmasının gerektiğini savunmuştur.

İttihat ve Terakki ile Kemalizm'i benzer olarak görerek; bunları bürokratik devleti kurup koruyan antidemokratik hareketler olarak tanımlamıştır.

 

Bunların yanında Türkiye'de sağ ve sol kavramlarının ters oturduğunu, CHP'nin aslında sağ bir parti olduğunu iddia etmiştir.

 

Bunun için olsa gerek; Profesörlüğü üniversite senatosunda ret edilmiştir. Danıştay da açtığı davayı kazanmış ama tam on yıl bekletildikten sonra kararnamesi gelmiştir. (Ne demiştik? kırmızı çizgiler dedik, fay hatları dedik, yazılacak bazı maddeleri çizgi ihlali yapmamak için yazmadım. Yakın tarihte neler var neler)
 

Japon elektronik üreticisi 10 bin kişiyi işten çıkaracak

VATİKAN'DA BACADAN BEYAZ DUMAN ÇIKTI : PAPA SEÇİLDİ

DÜNYANIN EN MUTLU ŞEHİRLERİ AÇIKLANDI

HİNDİSTAN VE PAKİSTAN BİRBİRİNİ VURDU

VATİKAN'DA KAPILAR KAPANIYOR

İSTANBUL'DA ONBİNLER GAZZE İÇİN ABD KONSOLOSLUĞUNA YÜRÜDÜ

ABD İÇİŞLERİ BAKANI UYARDI

İSRAİL SURİYE'Yİ HEDEF ALDI

ARJANTİN'DE 7.4 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM

ABD’DE ÇİN ÜRÜNLERİNE VERGİ

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 32 26 1 5 51 83
2.Fenerbahçe 32 23 3 6 48 75
3.Samsunspor 33 17 10 6 12 57
4.Beşiktaş 32 15 7 10 17 55
5.İstanbul Başakşehir 32 15 11 6 9 51
6.Eyüpspor 33 14 11 8 8 50
7.Göztepe 32 12 10 10 13 46
8.Trabzonspor 32 12 10 10 13 46
9.Kasımpaşa 32 10 9 13 -2 43
10.Konyaspor 33 12 14 7 -4 43
11.Antalyaspor 32 12 13 7 -20 43
12.Gazişehir Gaziantep 32 12 14 6 -4 42
13.Kayserispor 32 10 11 11 -10 41
14.Rizespor 32 12 16 4 -12 40
15.Alanyaspor 32 9 15 8 -11 35
16.Sivasspor 33 9 17 7 -13 34
17.Bodrum FK 32 9 16 7 -13 34
18.Hatayspor 32 4 21 7 -31 19
19.Adana Demirspor 32 2 26 4 -51

YAZARLAR