Rusya’nın eski Sovyet ülkeleri üzerindeki etkisini bir tür vesayet politikası olarak sürdürme çabası, hem bölgenin özgürleşme sürecine sekte vurmakta hem de bu ülkelerin bağımsız politikalarını oluşturmalarına engel olmaktadır. Sovyetler Birliği'nin dağılması ile bağımsızlıklarını kazanan bu ülkeler, uzun yıllar boyunca Moskova’nın baskıcı politikalarıyla şekillenen bir tarih yaşadılar. Günümüzde ise Rusya'nın bu ülkeler üzerindeki etkisini sürdürme çabası, tarihsel bir bağımlılığı günümüz jeopolitik dengelerine taşımak anlamına geliyor.
Bağımsızlıklarını kazanmış olan bu ülkelerin birçoğu, Rusya'nın ekonomik, askeri ve siyasi nüfuzunu üzerlerinden atma çabası içinde. Ancak Rusya, ekonomik yaptırımlar, enerji kaynakları üzerindeki kontrolü ve askeri müdahalelerle bu ülkeleri yeniden kendi yörüngesine çekmek için çeşitli stratejiler uyguluyor. Özellikle 2014 yılında Kırım’ın ilhakı ve sonrasında Ukrayna'nın doğusundaki çatışmalar, Rusya’nın bağımsız devletlerin egemenlik haklarına saygı göstermediği gerçeğini gözler önüne serdi. Bu durum, yalnızca Ukrayna’yı değil; Gürcistan, Moldova ve Baltık ülkeleri gibi diğer eski Sovyet ülkelerini de tedirgin etmekte.
Rusya’nın eski Sovyetler Birliği topraklarındaki ülkeleri kendi arka bahçesi olarak görme buyaklaşımı, bu devletlerin kendi kimliklerini oluşturmasına, Batı ile ilişkilerini geliştirmelerine ve demokratik süreçler inşa etmelerine büyük bir darbe vuruyor. Bu ülkelerin iç işlerine müdahale ederek onları Moskova’ya bağımlı hale getirme çabaları, bölgesel istikrarsızlığı körüklüyor. Örneğin, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki çatışmalarda oynadığı dengeleyici rol, Rusya’nın kendi çıkarları için bölgedeki gerilimleri nasıl manipüle ettiğinin bir örneği.
Bu vesayetçi yaklaşımın kökeninde yatan temel neden, Rusya’nın uluslararası arenada bir süper güç olarak varlığını sürdürme arzusu. Rusya, nüfuzunu koruyarak stratejik avantaj sağlamak istiyor, ancak bu strateji, bölgedeki ülkelerin gelişme ve bağımsız politikalar oluşturma çabalarını baltalıyor. Oysa Rusya, kendisini hâlâ geçmişin bir süper gücü olarak görmeyi bırakıp, komşularının bağımsız kararlarını ve egemenliklerini tanıyan bir ülke haline gelmelidir. Hem Rusya hem de eski Sovyet ülkeleri, kendi geleceklerini ancak karşılıklı saygı ve eşitlik temelinde şekillendirebilir.
Sonuç olarak, eski Sovyet ülkeleri, Rus vesayeti altında kalmaya devam ettikçe bölgenin istikrar ve güvenliğine yönelik tehditler sürecektir. Bu ülkeler kendi ulusal çıkarlarını ve egemenlik haklarını koruyarak bağımsız birer aktör haline gelmeli; Rusya da bu dönüşümü desteklemek yerine direnmekten vazgeçmelidir.
Kadir Uğur Yılmaz