Bir insan, hep aynı insan değildir.
Bir şey söyler değişir, bir şey söyler yine değişir.
Bir şey yapar değişir, bir şey yapar yine değişir…
Bir şey yaşar değişir,bir şey yaşar yine değişir…
Değişim, insanın doğasında mı var, yoksa şartlara karşı verdiği bir tepki, gösterdiği bir refleks mi daha çok?
İnsanın değişken olması, doğasına, yaratılışına, tabiatına ve fıtratına dair oldukça derin bir gerçeği yansıtıyor aslında.
İnsan, sabit bir varlık değildir; zamanla, deneyimle, acıyla, sevinçle, karakteri, düşünceleri, duyguları davranışlarıyla ve özellikle de iradesiyle şekillenen bir varlıktır.
Bir olay karşısındaki hisleri yıllar içinde farklılaşabilir ve duygusal olarak değişir…
Bir mesele hakkında, bir konu hakkında bilgi, tecrübe ve farkındalığı arttıkça fikirleri evrilir ve düşünsel olarak değişir…
Yaşadığı ve karşılaştığı olaylar, hayat karşısında aldığı dersler, vicdani gelişimi ve çevresiyle olan etkileşimi onu daha adaletli ya da daha bencil birine dönüştürebilir ve ahlaki olarak değişir…
Sevgi, korku, öfke, utanç, üzüntü, sevinç gibi temel duygularında… Zorluklara karşı dayanma, sabretme ve karar verme gücündeyani iradesinde…Etik değerler, empati ve adalet duygusunun şekillendiği, doğruyla yanlışı ayırma yetisi kazandığı vicdanında… Hayatın anlamına dair sorgulamalar yaptığı, “Neden yaşıyorum?”, “Hayatın anlamı ve amacı ne?” gibi sorulara cevaplar bulmaya çalıştığı inanç ve anlam arayışında… Özgüvenini ve sosyal ilişkilerini etkileyen, "Ben kimim?", "Ne yapabilirim?", "Değerli miyim?" gibi kendine dair düşüncelerini baskılayan benlik anlayışında… İç dünyasında büyük rol oynayan, bastırılmış duyguları, otomatik davranış kalıplarını, çocukluktan gelen izleri taşıyanbilinçaltında… Çoğu zaman arzuladığı, geleceğe dair umutları, hedefleri ve içsel tutkularını şekillendiren hayal ve arzularında… Sadakat, dürüstlük, cesaret gibi davranışlarını yönlendiren, aileden, toplumdan veya bireysel olarak edindiği yaşam ilkeleri ile maddi ve manevi gibi içsel dinamiklerinde… Zamanla bir artış veya azalma olur ve ruhsal olarak değişir…
Bu duygusal, düşünsel, ahlaki ve ruhsal dinamikler birbirini etkiler ve bazen çatışabilir. Mesela bir insan vicdanıyla arzusu arasında kalabilir. Ya da korkusu iradesini bastırabilir. İnsanı karmaşık ve derin yapan da zaten bu çok katmanlı, bu çok değişken içsel yapısı değil midir?
Evet; bir söz, bir davranış, bir iyilik ya da kabalık, bir karşılaşma ve çatışma veyahut bazen küçük bir tebessüm bile bir insanın tüm bakış açısını değiştirebilir. Bu, hem bir niyet hem de dikkat ve özen gerektiren bir durumdur. Çünkü en kötü durumda olan biri bile değişebilir, dönüşebilir, iyi bir insan olabilir, ve en iyi sandığın, en güvendiğin biri de bir anda bambaşka bir yöne savrulabilir.
İnsan, doğduğu andaki haliyle ölmez; yaşadıkları, karşılaştıkları, sevdikleri, kaybettikleri, umutları, hayal kırıklıkları ve aldığı doğru-yanlış kararlarıyla sürekli bir değişim ve dönüşüm içindedir.
Bu değişim bazen yavaş olur, bazen bir anda. Ama kesin olan şu ki, insan hep bir oluş hâlindedir. Bir nehir gibi aynı yatakta akar, ama içinden geçen su sürekli değişir.
Evet, soru şu.
Bir insan değiştiğinde, bu geçmişini büsbütün silmek midir, yoksa geçmişiyle birlikte yeniden şekillenmek midir?
Yoksa zamanın ruhuna direnip, hep aynı kalmayı mı tercih etmelidir?
Anonim bir sözde söylenildiği gibi; “İnsan, başına ne geldiğiyle değil, o gelenle ne yaptığıyla değişir.”
Ne dersiniz?