Kıskançlık, insanın ruhunda gizlenmiş bir canavardır. Yıllarca içimizde uyur, kimi zaman uyanır ama sessizdir, kimi zamansa her şeyin ortasında bağırır. Shakespeare’in Othello’sunda bu canavar tüm çıplaklığıyla sahnededir. Othello, sevdiği kadının sadakatine duyduğu güvenle yaşamaya çalışır, ama Iago’nun sinsi fısıltılarıyla baş edemez. Bir kere aklına şüphe düşmüştür, artık Desdemona’nın her sözü, her bakışı, her suskunluğu onu daha derine çekmeye başlar. İşte bu çekiş, tıbbın literatüründe Othello sendromu olarak anılır; patolojik bir kıskançlık hali.
İnsanoğlu için kıskançlık, yaşanması kaçınılmaz bir duygudur, ancak Othello sendromu bunun sınırlarını zorlar. Sevginin narin dengesi bozulduğunda, sevilenin bir anda ihanetkâr bir düşmana dönüşmesi an meselesidir. Şüphe, insanı kendi zindanına hapseder. Ne kadar sevilirse sevilsin, ne kadar doğrulanırsa doğrulansın, bu kuşkunun içinde yalnızca bir boşluk vardır. Boşluğun içinde yankılanan tek şey ise güvensizliktir.
Modern zamanların Othello’ları, bir ekranın ardında şüphe tohumları ekerler. Mesajlar, paylaşımlar, çevrimiçi durumlar... Teknoloji ile birlikte kıskançlık artık daha hızlı ve daha sinsi bir şekilde kalpleri ele geçiriyor. Dijital çağda aşk, bir sevgi sunumu olmaktan çıkıp, kontrol edilmesi gereken bir alan hâline gelmeye başlıyor. Oysa güven, her şeyin ötesinde bir teslimiyettir. Othello’nun unuttuğu ya da hiç bilmediği de buydu: Sevgi, güvenle yeşerir. Ne kadar çok şüphe ekersen, o kadar çok kuraklık yaratmış olursun.
Albert Camus, bir mektubunda şöyle yazar: "Aşk da hayatta kalmak için umut gibi güven ister, güven olmadan ne sevgi olur ne huzur." İşte Othello sendromu, sevgiye inanmayanın acımasız çırpınışıdır. Bir yandan sahip olmayı, diğer yandan ise güvenmeyi başaramayan bir ruhun hikâyesi. Kıskançlık büyüdükçe, geriye sadece boş bir kabuk kalır. Çünkü insan ne kadar severse sevsin, güven duygusunu kaybettiğinde, aşk da bir trajediye dönüşmeye mahkûmdur.
Othello sendromu, bir tür sahte aynadır. Kişi, karşısındakine bakar ama gördüğü yalnızca kendi korkularıdır. Bu sendromu yaşayanlar, sevdiklerini yitirmekten korkarlar, fakat farkında olmadan, tam da bu korkuyla sevdiklerini uzaklaştırırlar. Çünkü sevgi, hürmet ister, sevilenin ruhuna nefes alanı bırakmak ister. Oysa şüphe, her fırsatta o alana girer ve sevilenin soluklanmasını zorlaştırır. İnsan ne kadar kıskanç olursa olsun, sevdiği kişinin varlığını boğarsa, bir gün kaybedecektir.
Othello sendromunu yaşayan bir kalp, adeta ölüme sürüklenen bir nehir gibidir. Durmaksızın akar, ama vardığı yerde yalnızca çamur bulur. Oysa su, berrak akmayı ve güven dolu bir denize dökülmeyi ister. Her sevgi de aynı akışı arzular; temiz ve açık. Othello’nun trajedisi, aslında birçok modern insanın da trajedisidir. Bize düşen, sevginin şüpheye değil, güvene ihtiyacı olduğunu hatırlamaktır.