"Türkiye; Ermenilere karşı soykırım yapmamıştır. Bu senaryoyu SSCB yazdı, bizde oynadık. Soykırım iddiası, SSCB tarafından, Türkiye-Ermenistan ilişkilerini kötüleştirmek için icat edilmiştir." Nikol Paşinyan Ermenistan başbakanı
Soykırım suçlaması nükleer silahlardan daha etkili bir silahtır dense sezadır. Nikol Paşinyan’ın itirafına göre bu suçlamayı uyduran SSCB olmuş ama NATO müttefikimiz
ABD bu sopa ile her yıl bizi hizaya getirmeye çalışmıştır. Hatırlayınız biz yıllardır ABD kongresinde cinayetle yargılanır gibi her 24 Nisan öncesinde savunma yapıyor, ABD direktiflerine zorunlu olarak riayet ediyor, taviz veren taraf oluyorduk. ABD sizden bir şey istediğinde pazarlık yapmıyor. (sen şunu al, bana da şunu ver hesabı yok) bir şey bulur, bulamazsa aleyhte bir rapor hazırlatır ve “bak bunu kullanırım” sıkıştırması ile sizi istediği biçime sokar. Buna havuç ve sopa siyaseti deniyor.
Son yıllarda tehditlere eyvallah etmedik. Çıkarlarına zeval gelmesin diye başlarda soykırım demediler, büyük felaket dediler. Güneyimizde devlet kurma kalleşliklerini önce isim vererek ifşa ettik, bu projelerine müdahale etik ve ediyoruz. (Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı) Bunlar böyle bir şeye alışkın değildi, Tuttular darbe yapmaya kalktılar direndik, iç savaşa da izin vermeyince; uyurgezer Biden “soykırım” dedi.
Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesini okudum. Yürütme maddesiyle beraber 19 maddedir. İkinci maddesinde soykırımı oluşturulan eylemler, 3.madde de ise cezalandırılacak eylemler sayılmıştır. “soykırım” suçunun varlığı için mahkeme kararı gerekir. Yargılama o ülkenin yerel mahkemesinde ya da “Uluslararası Ceza Mahkemesi (Lahey Yüksek Adalet Divanı.)” kararı ile vücut bulur. Bunun dışında hiçbir merci soykırım hükmü veremez.
AİHM’nin Doğu Perinçek kararı
İsviçre’de “Ermeni soykırımını inkâr etmenin suç olduğu ve cezalandırılacağı” hukuki yaptırımlar arasına girmişti. Perinçek İsviçre’de “bilerek ve isteyerek” bu hükmü çiğnedi. Hakkındaki ceza kararını AİHM’ne götürdü. AİHM Büyük Dairesi “parlamentoların ve hükümetlerin soykırım konusunda hüküm kurmaya yetkili olmadığına” karar verdi. Bunun üzerine İsviçre Federal Mahkemesi Perinçek hakkında Lozan Sulh Ceza Mahkemesi’nin “mahkûmiyet kararını” kaldırdı.
Bir önemli konu: “Soykırım suçunu kişiler işler”. Hükümetler, kurumlar veya milletler yani “tüzel kişiler ve kuruluşlar” işlemez. Suçlu olan kişilerdir. Anlaşılsın diye örnek verelim Almanya Yahudi soykırımı yapmıştı. Almanya devletini mahkeme edip hapse atamazsın. Bu suçu işleyen nerede bir Nazi varsa yargılar cezalandırırsın.
Bu nedenle hiçbir mahkeme kararı olmadan, kişileri değil de 1 Kasım 1922 tarihinde saltanatın kaldırılmasıyla lağvedilen “Osmanlı devletini bir asır sonra üstelik parlamentolar tarafından suçlu göstermek” gibi iddialar, ceza hukukunun temel ilkesine aykırı olduğu gibi siyaseten de ucuzluktur, düşüklüktür.
ABD kongresinin oy birliği ile aldığı soykırım kararı olsun, diğer ülke yasama organlarının aldıkları “soykırım” kararları hukuk açısından yok hükmündedir.
Soykırım suçu, ilk kez ikinci dünya savaşı sonrası 09.12.1948 tarihinde BM Genel Kurulu’nda kabul edilen Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile uluslararası hukuk alanında tanımlanan uluslararası suçlar arasına girmiştir. Bundan önceki olaylar için soykırım suçlaması gerekçesiyle ceza verilemez.
1915 zorunlu Ermeni tehcirini (göçünü) hiçbir mahkeme olayı olmadan bir asrı aşkın bir zaman sonra (106 yıl sonra 2021 yılında) soykırım olarak ifade etmek tamamen basit siyasi bir manevradır. Zaten devlet yetkililerimiz “beyhude çabalar” diyerek, ciddiye almadığını net bir tavır alarak göstermiştir. Ermeni tehciri ile ilgili Ne Rus ne ABD ne İngiltere ne de Fransa arşivlerinde soykırım olduğuna dair tek belge yoktur. İstanbul İngiliz işgali altındayken, Osmanlı arşivleri didik didik edilmiş ama aleyhte belge bulunamamıştı.
ABD ve batı zihniyetinin Osmanlı devletini soykırımla suçlaması bana Vatikan’da yaşanan tarihi bir garabeti hatırlatır.
MS 897’de Papa VI. Stephen, selefi (önceki) Papa Formosus’u yargılamak istemişti. İlginç olan şey bu olayda Formosus öleli bir yıl olmuştu. Yani yargılanmakta olan Formosus’un cesediydi. Kilise yetkilileri, Formosus’un cesedini mezarından çıkardı ve duruşma için mahkemeye götürdü. Stephen, Formosus’u papalık kıyafetlerine layık olmayan bir gaspçı olmakla suçlayarak onu gözden düşürmeye çalıştı. Sonunda Stephen, kendini savunamayan bir adamın cesedine karşı davayı kazandı. Yetkililer, Formosus’un çürüyen cesedini Tiber Nehri’ne atmadan önce üç parmağını kesmişti.
Görüldüğü gibi baştan sona haklı olduğumuz konuda her sene ABD haydutluğuna tavizler vermişiz. Niçin? Çünkü haklı olmak yetmiyor, güçlü olmak gerekiyordu. Ne zaman ki; Türkiye; Bir dönem bir helikopter bile gönderemediği Azerbaycan’ a İHA, SİHA ve diğer askeri insan ve silah desteği ile Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’ın elinden aldı gücünü gösterdi, Ermeni başbakan Paşinyan “soykırım yoktur” dedi.
Şair Mikdat Bal’ın mısraları ile haftaya devam etmek üzere noktalayalım.
Kötülük üretir şeytani beyin
Beklenen deccaldır siz iblis deyin
Her çetrefil işin, her kirli şeyin
Altından çıkıyor puşt Amerika!
