Hayat öyle bir senaryo ki,
Nerede nasıl, ne ile karşılaşacağız
Roller oynandıkça ortaya çıkıyor.
Kimin ne görevi var bilinmez.
Sanırım önemli olan kendi görevimiz,
Yürüdüğümüz yollar bazen taşlar,
Bazen de inişlerle-yokuşlarla doludur.
Sensin, hayata karşı nasıl durman gerektiğini bilecek,
İsyan edersin ‘’niye’’ diye…
Kah sevinirsin gözlerinin etrafında ışık saçar
Kah üzülürsün etrafın zindan olur.
Bilemezsin ne ile karşılaşırsın.
Ama bilmelisin, sen kim olduğunu
Bazen çok büyütürsün ya gözünde, erişemeyeceğini zannedersin
Yok dersin ben bu büyük yerlere çıkmam çok zor,
Bazen kendini çok yüksekte hissedersin, dağları yaratmışçasına
Rehavete kapılırsın.
İnmeyeceğini zannedersin
‘’Ben dağları yarattım ne işim var alçak yerlerde’’ dersin ama
Hayat sana, hep istediklerinle değil hak ettiğin/ettiklerindir senin olan
Sen istesen de mevki makamı
Belki yerin orası değildir
Hak ettiğin senin bildiğin yer değildir.
Makamında, mevkinde durduğun/durabildiğin yerdir.
Aslen istediğin yer senin bulunman gereken yer değildir.
Sen dağlarda mesken tutmuşsundur belki ama
Dağlar senin için mesken olmak istemeyebilir
Seni makam mevki değil, seni yürek taşır.
Olsa bile mevkin makamın, sen ancak kendini kandırırsın asıl olan gönüldedir
Gönlünün oturduğu yer son mevkidir.
Seni yüreğin nereye oturtursa, nereye uygun görürse,
Nerede insan olmuş, nerede kendin olmuşsan makamında mevkinde oradadır.
Orada oturmayı bilen, orada barınmayı bilen hak etmiştir.
Zaten makamı da mevkiyi de… bu dünya evinde…
SELMA ERDEL