Betül ÜNLÜ

Tarih: 30.04.2024 10:06

HENRİ DE TOULOUSE -LAUTREC

Facebook Twitter Linked-in

HENRİ DE TOULOUSE -LAUTREC
24 Kasım 1864 yılında Fransa’da ünlü Kont ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir Henri Lautrec.
Ailesinin ve aile soyunun yakın akraba evlilikleri nedeniyle ,dünyaya gelişinde fiziksel problemler de kendini göstermiştir.
Henri, zayıf, çelimsiz ve kısa boylu olarak yaşamına devam etmiştir. 
Bacakları çocuklukların ki kadar kısa vücudu ise yetişkin büyüklüğündedir.
Henri’den sonra doğan kardeşi bir yaşındayken öldü ve bu ölüm ailenin dağılmasına sebeb oldu.
Henri annesi ile Paris ‘e taşındı .
Bu süreçlerde babası Kont Alphonse sayısız maceraları ve dört koşumlu arabaları ile ün salmış biriydi.
Henri’nin annesi Adele ise son derece bilgili bir kadındı ve Henri’nin her zaman en güvendiği destekçisiydi.

1873 yılında Paris’te bu gün adı Condorcet olan Fontasenes lisesine başladı ve lise eğitimini  tamamladı.
1878 yılı Henri için buhranlı bir dönem olmuştu.
İki defa attan düşen Henri 13 yaşında sağ kalça ve 14 yaşında sol kalça kemiğini kırdı.Kırıklar iyileşmedi.
Kötürüm olarak tekerlekli sandalyesinde otururken ,o muazzam şato içerisinde dörtnala koşan atlarına hayranlıkla bakıyordu.
Henri ,henüz 14 yaşında atları izlerken aldı eline kalem ve fırçasınını.
Vücut yapısı nedeniyle babası Henri’den uzaklaşırken, annesi resme olan ilgisi için ona destek olmuştu.
İlk çalışmaları ,özlem ve tutkuyla izlediği o büyük şatonun bahçesindeki atlar oldu . Bunun ardından da kadın resimleri geliyordu .
Henri,sahip olamayacağı o iki şeyi çizerek avutuyordu kendini.
Annesi Henri’nin resmi olan ilgisini fark edince bu zor süreçleri geçirmesinde ona destek olmak amaçlı onu birden fazla ressamla tanıştırdı.
1882 yılında Paris’e giderek  Bonnat ve Cormon ‘un atölyesine girdi.
Dört yıl sanat adına çalışmalarını yaptı ve bu büyük üstadlardan bir hayli şeyler öğrenmişti.
Bir gün Cormon’nun atölyesine Paris’ten yeni gelmiş olan Hollandalı bir ressam gelmişti.
Henri , bu adamın yanında getirdiği bir resmi görür görmez kendini tutamamış ve büyük bir tutku ile bu sanat eserine hayranlıkla bakakalmıştı.
Peki kimdi bu ?
Yirmiden fazla ressamla çalışan Henri akademik sanatın kurallarına karşıydı ama bu resim onun içinde farklı bir uyanışa sebep olmuştu.
Henri’yi şaşkına çeviren o kızıl saçlı,sert bakışlı adam Viccent van gogh’tu.
Viccent’i ve eserini gördükten sonra ,Henri için artık ,hiçbir ustanın onun gözünde bir değeri kalmamıştı.
Bu tutku onu gündüzleri sokaklarını sanatçıların doldurduğu, geceleri ise eğlence ve gece hayatının merkezi olan Fontaine sokağına taşınmasına sebeb olmuştu. 
Bu değişimin tek sebebi tutku duyduğu Viccent’e yakın olmak içindi.
Aynı sokakta Edgar Degas’da bulunuyordu.
Bu sokak Henri için çokta iyi olmamıştı aslında.
Gece hayatının cazibesine kapılan Henri ,gece mekanlarında sabahlara kadar içer ve çoğu zamanda olduğu yerde sızıp kalırdı .
Oscar Wilde, Pisarro,Degas,Gauguin ‘i bu mahallede tanımıştı.
Bu sokak ona sanatında da büyük katkı sağlamıştı,gece alemine olan ilgisi sanatından bir şey kaybettirmemiş aksine kadınlar onun için birer eser konusu olmuştu. Herkes tarafından sevilen Henri’nin dostlarına dahi hep mesafeli bir tavrı vardı, gece cluplerindeki kız arkadaşları dert ortağıydı sadece . 
Toulouse'da bir sergiye katıldı. Daha sonra Van Gogh  ile birlikte Paris'te sergi açtı.
Çeşitli sergilere katılmış olan Henri’nin resim galerisinde kadınlar,atlar ,ip cambazları, hayvan terbiyecisi gibi farklı konular vardı.
Empresyonist olarak adlandırılmıyordu çünkü !Empresyonizm ışığa fazla önem verirken ,Henri’nin resimlerinde ışık çok ta önemli değildi. Empresyonistlerle paylaştığı tek özellik saf renkler ,sade ve özensiz kompozisyonuydu.
Paletin de gri ve de siyah renklerin olmaması da empresyonist sanatına yakınlığını göz önüne sunuyordu.
1901 yılı Eylül’ünde Paris’te çıkan gazete manşetleri!
“Henri Lautrec dün gece Malrome şatosunda öldü. Bu adam sakat bir kafanın barınabileceği en büyük örnekti. Sanatında hep çirkinliğini dile getirdi.hayatın irenç taraflarını bulup çıkarmaktan sonsuz zevk duydu ne yazık ki bu surette bir çok çağdaş sanatçıya kötü ve zararlı bir miras bıraktı.”
Çoğu gazetelerde bu yazı ile Henri’yi yerden yere vurdular. Dış görünüşü bakımından biçimsiz bir cüce olan adam resim dünyasının devleri arasına girecek ve ölümsüz eserleri karşısında herkes saygıyla eğilecekti.
Henri öldüğünde Raphael gibi 37 yaşındaydı.
Hayatlarının en verimli çağlarındaydılar.

Sanat ölümsüzdür .
Sanatçılarda..


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —