Zencilerin arabeski sayılabilecek Jaaz müziği dinlediği için kendini üstün insan addedenler Arabesk müziği aşağılıyorlar.
Fazla duygusal, fazla “acılı” buluyorlar. Ama örneğin Atilla İlhan’ın şiirleri bunlardan daha az kederli değil. Bana göre aslında bu müziği sadece buranın sade, normal, sıradan insanlardan çıktı diye sevmiyorlar.
Bizdeki nefretlerin çoğu sınıfsal ve “eziklikle” alakalı. Eziklik ve özentilik meselesine değinmeden Türkiye’de siyaseti, ideolojiyi, sanatı, mevcut dönem de dahil hiçbir şeyi anlayamayız.
Arabesk sosyolojik bir olgudur. Arabesk sadece bir müzik değil müzikal anlamda bir akımdır.
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte Amerikan hegemonyasıyla aynı hizaya gelirken, Marshall yardımı sayesinde birkaç yıl içinde baş döndürücü hızla makineleşme sürecine girdi.
Geniş köylü toplumu, 1945-50 arasında, yurt sathındaki toplam traktör sayısının 1300 civarından bir milyona ulaşmasının sonuçlarını deneyimledi.
Türkiye’nin büyük kentleri, 1950’li yıllardan itibaren altyapı, barınma, istihdam, kültürel bütünleşme bakımlarından yoğun bir göçe mâruz kaldılar.
Barınma, toplumsal sorundu ve gecekondu olgusu, bir pratik çözüm olarak köyden kentte göç edenlere kamu arazilerinin kullanılması zemini oluşturuldu. Bu konuda en büyük rolü oy için politikacılar oynadılar.
Kırdan kente göçmüş niteliksiz nüfus, gecekondu mahalleleri ve minibüs arasında bir yaşam döngüsü oluşmuştur.
Kentte tutunmaya çalışan işçi sınıfı çelişkili ruh hâli ile minibüste arabeskle kendinden hep bir şey bularak hayata tutunmaya çalışmıştır.
Arabesk müziğin sözleri ‘vefasız sevgili, ayrılık, hüzün, aşk acısı, yokluk, kabul edilmeme’ göçmenin doğasına yansımıştır. Arabesk sözlerini minibüse büyük harflerle yazan tek milletiz herhalde. Dünyada tek Türklere has bir özellik sanırım.
Bugün de Ferdi Tayfur’un vefatı öğrenen hayranları, hastane önüne bir minibüs ile gelerek şarkılarını dinleyerek vefalarını göstermiş oldular. 60 yıla aşkın bir zaman geçmesine rağmen bu duygular hala diri kaldığını görüyoruz.
Arabesk, 1960’lardan 1990’lara kadar değişerek varlığını korumuştur. Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses, Bergen gibi adını yazamadığım birçok sanatçı, sosyolojik araştırmalara da konu olan ve arabesk müzikle özdeşlemiş bir toplumsal figürler hâlini gelmiştir.
Arabesk kentlilerle köylerinden göç etmek zorunda kalan o duvarın şarkısıdır. Şehirlilerle duvarı, bazen de bir Gassal dizisi ile Ferdi Tayfur’un “Hani En Sevdiğini Kaybettiğinde, İçin Yanar Yanar Yanar Ya , Ben de Seni Kaybettim Ağlarım Şimdi, Canım Yanar Yanar “ sözleriyle hissederiz. Ayrıca ülke olarak sanki TRT'nin Gassal dizisi ile birlikte herkes, içinde öldüklerini yıkayıp gömecek bir Gassal arıyormuş gibi…
Ferdi Tayfur yine gönüllere yük olmadı ve vasiyetinde, “Ben öldükten sonra cenazemi belediye kaldırsın” demiş. Ben de Ferdi Tayfur'u Rahmetle anıyorum. Nur içinde yatsın.