Literatüre bakınca “darbenin iyisi kötüsü olmaz” başlığını çok görürsünüz. Ben bunu yanlış bulurum. Çünkü “iyi” kelimesi darbeyle yan yana olamaz. Hulasa-i kelam: darbenin iyisi olmaz! “Bütün darbeler kötüdür” Ayrıca beğendiğim bir tanımdır "Darbenin halk diliyle tanımı siyasi eşkıyalıktır” (Hayati Yazıcı)
Niçin darbe konusunda yazılar yazıyorum? 15 Temmuz darbe girişiminde Genelkurmay Başkan Vekili olarak atanan Orgeneral Ümit Dündar o gece “Türkiye’de darbeler ve cuntalar dönemi, bir daha açılmamak üzere kapatılmıştır.” Demişti.
Bu doğrudur. Hatta üzerine beton dökülmüştür dense bile, Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın bir tespiti var ki; itiraz kabul etmez bir gerçektir “Darbecilik şeker hastalığı gibidir. Fırsatını bulduğunda nükseder!”
Neden Nükseder? Çünkü Türkiye’de bütün darbeler dış desteklidir. Dikkat ederseniz yönetime el konulan darbe bildirilerinde “Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO’ya bağlıyız” Gibi garantileri görürsünüz. NATO demek zaten ABD demektir. Bu cümleden sonra sıra yut içi mesajlara gelir. Başarılan darbelerde olsun, darbe girişimlerinde olsun darbecilerin Atatürk maskesi taktıklarını görürsünüz.
Mustafa Kemal’in fedaileriyiz,
Mustafa Kemal’in askerleriyiz,
Yurtta sulh cihanda sulh.
Bunların yanında İrtica, bölücülük, rejim elden gidiyor, kardeş kavgası ve devlet otoritesi gibi konular darbenin gerekçesi (tuzu biberi) olarak ilave edildi mi al sana dört başı mamur bir darbe.
Sonunda Türkiye darbelenir ve olan bu ülkeye, bu ülke insanına olur.
1970’li yıllarda Türkiye hem ekonomi hem de teknolojik gelişme noktasında, Güney Kore’den daha avantajlı bir konumdaydı. Bugün Güney Kore’nin dünya çapında markaları var. Hyundai, Kia Motors Elektronikte Samsung ve LG gibi markalar.
Biz ise son yıllarda Togg ve savunma sanayiinde bu alanda yer alıp açık kapatmaya çalışıyoruz. Darbeler olmasaydı neleri başaracağımızı varın hesap edin. Bugün bunları yapabilmemizin altında da 27 Nisan E-Muhtırasını verenlere; “haddini bil!” muhtırası verme iradesi yatıyor. Bu eşik aşıldıktan sonra 15 Temmuz darbe girişimini püskürtmek aynı irade ile başarılı olmuştur.
Süleyman Demirel TBMM darbeleri araştırma komisyonuna anlatmıştı: “Eğer bir ülkede meclisi hapishaneye götürürseniz, seçim manasını yitirmiştir ve bir kere başbakan asarsanız, gelecek başbakanların hepsi çalıştığı odada darağacı görür. 1966'da Giresun'da, kısmi senato seçiminde, vatandaş bir kâğıt gönderdi. Giresun'da büyük bir çınar ağacı vardır, onun altında. Diyor ki; "Menderes'i astık, seni de asarız." Kime diyor? Bir sene önce (1965) Yüzde 53 gibi ezici bir çoğunlukla iktidara gelmiş parti liderine söylüyor. (Darbeci küstahlığı)
Darbe dönemleri Türkiye’nin soyulduğu dönemlerdir. 28 Şubat sürecinde 21 banka battı/batırıldı. Eski başbakanlardan Tansu Çiller "28 Şubat'ın ardından batan bankalar, Türkiye'yi büyük krize soktu. Bu krizin maliyeti 291 milyar dolardır” der.
Darbeciler Anayasal zırhla kendilerini koruma altına alırlar. 1960 darbesini yapanlar 1961 Anayasası geçici 4. Maddesi ile 1980 darbecileri de1982 anayasası geçici 15. Madde ile korunmuştur.
Her iki maddenin sonunda “…haklarında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası
İleri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz” hükmü vardır. Bu korunma onlara her an darbe yapabilme cesareti veriyordu.
TBMM’de Bursa Milletvekili olarak görev yaptığım dönemde, hala defnedemediğimiz, kadavrası ile yönetildiğimiz 82 Anayasasında en gerekli değişikliği yapmıştık. 2010 yılında yapılan referandum yüzde 57,88 evet oyu ile kabul edilmiş ve darbecileri koruyan zırhları kırıp yargı yolunu açmıştık.
Bu konu bugün için normal gelebilir ama işin boyutu çok farklıdır.
2000 yılında Adana savcısı Sacit Kayasu, Kenan Evren hakkında iddianame hazırladı ancak iddianamesi kabul edilmedi. Üstelik Kayasu Yargıtay tarafından "görevi kötüye kullanmak" ve "askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif/ aşağılama, değersizleştirme" suçundan mahkûm oldu ve meslekten ihraç edilmiştir.
Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya 12 Eylül darbesi yüzünden yargılandılar. (Diğer paşalar ölmüştü) Her iki sanık da ağır hasta oldukları gerekçesiyle tüm duruşmalara yataklarından sesli ve görüntülü sistemle katıldılar. Dava sonunda ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edildiler. Ceza iyi hallerinden dolayı müebbet hapse çevrildi.
Mahkeme, rütbelerinin sökülmesi ve orgenerallikten erliğe düşürülmelerini karara bağlandı. Bu karar hem sanıklar hem katılanlar tarafından temyiz edildi.
Ancak temyiz süreci sona ermeden iki sanığın da ölmesi üzerine dava düştü. Dava kesinleşmeyince rütbeleri de Orgenerallikten er statüsüne indirilemedi.
Günümüzde “benim darbem iyidir, seninki kötüdür” aymazlığı var. 27 Mayıs iyidir
12 Eylül kötüdür, 9 Mart (olsaydı sol Baasçı bir darbe olacaktı) iyidir, 12 Mart kötüdür. Oysa bunların hepsi ve daha sonra yaşananlar kötüdür. Hepsi ülkeyi geri götürmüştür.
1960 darbesi ile vesayet sistemi oturtulmuştur. TBMM (Milli irade) Anayasa Mahkemesi ile kıskaca alınmıştır. (Mecliste 411 el kaosa kalktı manşetini hatırlayın. AYM vesayet gladyatörü gibi davranıp kanunu iptal etmişti), Hükümet ise Danıştay ile kontrol edilmiştir. Ayrıca okumuşlar meclisi dedikleri senato getirilmiştir. TBMM de çıkan kanunlar senatoya gelir senato bu kanunları tekrar görüşmek üzere Meclise iade edebiliyordu. Senato'nun 150 üyesinin 15'ini altı yıllığına cumhurbaşkanı "kontenjan senatörü" olarak atıyordu (seçilmeden parlamenterlik). 27 Mayıs 1960 askeri darbesini yapan, askerlerden oluşan Milli Birlik Komitesi üyeleri de "tabii senatör" olarak Senato'nun doğal üyeleriydi, senatörlükleri ömür boyu sürüyordu.
Senato İnönü’nün pek sevdiği bir yapılanmadır. Atatürk’ün sağlığında 1936 yılında Parti Genel sekreteri Recep Peker faşizm hakkında bilgi toplamak üzere İtalya'ya gönderilir. Dönüşünde bir rapor hazırlar. Raporda TBMM’yi denetleyip yönetecek bir “Faşist Konsey” kurulmasını önerir. Faşist Konsey, atanmış üyelerden oluşacaktır
ve bu konseyin üyeleri, seçilmişlerden de üstün yetkilerle donatılacaktır!
Başbakan İsmet İnönü, öneriyi imzalar. Atatürk ise "başvekil hazretleri anlaşılan yorgunluktan, önüne gelen raporları okumadan imzalıyor" der ve kararı ret eder.
Bu ülkede Rektörler cüppelerini giyip “Cumhuriyete Saygı” yürüyüşü yapar, aslında bu yürüyüş Ak Parti karşıtlığı ile malul siyasi bir yürüyüştür. Farklı gerekçeleri külahıma anlatsınlar. Yürüyüşte açılan pankartlara bakıyorsun “ordu göreve” yazıyor. Olay kamuoyunda eleştirilince; beyanat veren verene “Provokatif amaçlı açılmıştır, bizde kınıyoruz vs. vs.” Bizde 28 Şubat darbesinde brifing alan yargı mensuplarını, ikna odaları kuran üniversiteleri gördük, insan haklarından nasipsiz kalabalıklarsınız
1971 muhtırası veriliyor, Ankara Hukuk Fakültesi'nden Profesör Bülent Nuri Esen ve Profesör Bahri Savcı görüş bildiriyor. "Muhtıra, Anayasa'ya uygundur." (9 Mart’ta sol bir darbe bekleniyordu. Her halde 12 Mart muhtırasını sol sandılar fetva verdiler)
Madem fetva verdiniz buyurun cenaze namazına (Yavuz Donat’tan iktibas)
Tarih 18 Mart 1971. Muhtıranın 6. Günü, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı, derhal teslim olması istenenlerin listesini yayınladı. 547 kişi. Kimler yok ki? Liste uzun Birkaç isim yazalım: Yaşar Kemal, Uğur Mumcu, Tarık Zafer Tunaya Muammer Aksoy, Uğur Alacakaptan, bu Kemalist, sol isimleri, yaşı müsait olan hemen herkes bilir ve tahmin eder amma bir isim var ki; çok İlginç: Muhtıraya meşruiyet (uygundur) fetvası veren muhtıra müftüsü Prof. Bahri Savcı da listedeki isimler arasında.
Bunların bu komik çifte standart hallerini şu olay çok güzel anlatıyor. (Birebir videoyu deşifre ederek yazıyorum)
İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu’na Halk TV’de Ayşenur Aslan soru soruyor.
“Bunak kadın demek hakaret midir?”
Cevap: “Yani sanmıyorum hakaret sayılabileceğini, bunamak tıbbi de bir terim”
Ayşenur Aslan: benden söz ediliyor da
Durakoğlu: Ha yani o zaman olabilir, OLUR!
Sosyal medyada alay konusu olunca; kıvırtma hukuku devreye girdi ve açıklama geldi. Sözlerimin arkasındayım “Bunak birine bunak demek suç değil ama Ayşenur Aslan bunamış değil” Bu cevaba pes diyorum ve uyarıyorum:
Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin! bundan böyle Tam teşekküllü devlet hastanelerinden “Bunamıştır” heyet raporu olmayanlara sakın bunak demeyin!