12 Eylül 1980 darbesine giden süreç, Türkiye'de sosyal, siyasal, ekonomik ve ideolojik gerilimlerin had safhaya ulaştığı bir dönemi temsil ediyordu. Ülke adeta iç savaşın eşiğine gelmiş, sokaklarda her gün yüzlerce insan öldürülüyor, toplum sağ-sol çatışmalarıyla paramparça olmuştu. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullara bakarken, bu tarihte yaşananları göz önünde bulundurarak bir karşılaştırma yapmak son derece hassas bir konudur. Ancak bu tür bir analizi yapmak, geçmişten dersler çıkarmak açısından önemlidir.
1. 1980 Öncesi Toplumsal Gerilimler
12 Eylül 1980 darbesine giden süreçte Türkiye’de ekonomik kriz, siyasi istikrarsızlık ve ideolojik kutuplaşma halkı ciddi bir biçimde bölmüştü. O dönemde Amerikan etkisinin artması, sol hareketlerin yükselmesi ve milliyetçi akımların büyümesi, toplumda zaten var olan gerginlikleri körüklemişti. Sağ ve sol gruplar arasında sürekli çatışmalar yaşanıyordu, sendikalar ve öğrenci örgütleri sokaklarda ciddi bir mücadele veriyordu. Günümüzde de farklı siyasi kutuplar arasında belirgin gerilimler gözlemleniyor, ancak bu gerilimlerin 1980 öncesi kadar fiziki şiddet boyutuna ulaştığını söylemek zor.
2. Siyasi İstikrarsızlık ve Ekonomik Zorluklar
12 Eylül öncesinde Türkiye'nin yaşadığı ekonomik zorluklar, enflasyonun yükselmesi, işsizliğin artması ve halkın yaşam kalitesinin düşmesi gibi sorunlar, siyasi istikrarsızlıkla birlikte toplumda derin bir huzursuzluğa yol açmıştı. 1980'e gelindiğinde ekonomik kriz, devleti adeta felç etmiş durumdaydı. Bugün Türkiye’de ekonomik sıkıntılar ve enflasyon baskısı mevcut. Halkın geçim sıkıntısı çektiği, ekonomik dengesizliklerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Ancak, hükümetin mevcut durumu yönetme biçimi ve uygulanan ekonomi politikaları, bazı yorumcular tarafından eleştirilse de, 1980 öncesi gibi geniş çaplı bir ekonomik kaosa sürüklendiğimizi söylemek için henüz erken.
3. Devlet Otoritesi ve Güvenlik Zafiyetleri
12 Eylül öncesinde devletin güvenlik güçleri, sağ ve sol çatışmaları engellemekte zorlanmış, hatta bazı yorumlara göre bu olayları kasıtlı olarak önlemede yetersiz kalmıştı. Bugün devletin güvenlik ve istihbarat açısından daha organize ve merkeziyetçi bir yapıya sahip olduğu söylenebilir. Terörle mücadelede sağlanan gelişmeler, devletin olaylara hızlı müdahale kabiliyeti, 12 Eylül öncesinden farklı bir güvenlik ortamı oluşturuyor. Buna karşın, özellikle toplumsal protestoların bastırılması noktasında kullanılan yöntemler, bazı kesimler tarafından eleştiriliyor.
4. Siyasal Çatışmaların İdeolojik Boyutu
1980 öncesindeki ideolojik çatışmalar, sağ ve sol ideolojiler arasında neredeyse ölümcül bir mücadele halindeydi. Bugün ideolojik farklılıklar sürse de, bu çatışmalar fiziki şiddet boyutunda değil, daha çok siyasi söylemler ve medya üzerinden yürütülüyor. Günümüzdeki siyasi çatışmaların da temelinde, ekonomik sorunlar, etnik farklılıklar ve dış politikada yaşanan gerginlikler bulunuyor. Bu durum, toplumsal gerilimlerin artmasına neden olurken, hükümetin aldığı önlemler ve siyasi söylem, bazı çevrelerce kutuplaşmayı derinleştirdiği şeklinde yorumlanıyor.
5. Bugün 12 Eylül’e Giden Bir Süreçte miyiz?
1980 dönemi ile bugünü birebir karşılaştırmak oldukça zor. Günümüzde Türkiye, daha güçlü bir devlet yapısı, daha merkeziyetçi bir yönetim ve daha hızlı bilgi akışının olduğu bir medya çağında yaşıyor. Ancak bazı sosyopolitik ve ekonomik dinamikler, zaman zaman o dönemde yaşanan sıkıntıları hatırlatıyor. Bu bağlamda, Türkiye’de kutuplaşmayı azaltacak, halkı bir araya getirecek, siyasal partiler arasında diyalog kurabilecek yeni bir siyasi iklimin oluşması gerektiği sık sık dile getiriliyor.
Sonuç olarak, 12 Eylül’ün acı hatıralarını tekrar yaşamamak adına, Türkiye’nin çok daha kapsayıcı, farklı görüşlere hoşgörüyle yaklaşan, halkı merkeze alan bir politika anlayışına ihtiyaç duyduğu aşikardır. Kısa zaman önce ABD’nin renkli devrimler, Arap baharı gibi bir çok operasyonu sosyal medyayı kullanarak gerçekletirdiği gerçeğini asla göz ardı etmeden, doğru ve gerçekçi adımlar atarak toplumsal huzuru sağlamak gerekiyor. Türkiye’de her ne kadar güçlü bir merkezi yapı varsa da, ülkeye kaçak yollarla giren çeşitli terör örgütlerinin hücreleştiği gerçeği Mit dahil istihbarat örgütlerinin merceği altındadır. Bu tehlikeyi gözardı etmemek, toplumsal olaylarda dikkate almak çok önemlidir.
Belki bir 12 Eylül gerçekleşmez ama 15 Temmuz gerçeği de ortadadır.
Strateji Uzmanı
Araştırmacı yazar
Gökalp Şentürk