H.Kübra Kişioğlu Uzman Klinik Psikolog

Tarih: 04.10.2024 13:28

Kayıp Zarlar : Kumarın Karanlık Cazibesi

Facebook Twitter Linked-in

Bazı yollar vardır, başında aydınlık görünse de sonu hep karanlığa çıkar. Kumar masası işte böyle bir yolun başıdır; ışıklar parlak, yüzler güler, vaatler büyük. Fakat her el, her bahis, o parlak ışığın biraz daha sönmesine sebep olur. Şans denilen o sahte dost, elini tutmuş gibi hissettirir ama aslında hep kaybettirir.

 

Kumar bağımlılığı, insan ruhunun en zayıf yanlarına dokunan, sessiz bir hastalıktır. İlk başta bir eğlence, bir merak, bir macera gibi başlar. Oynanan her el, bir umut ışığıdır; kazanmanın sarhoş edici hazzı, kaybetmenin acısını unutturur. Ancak insan unuturken, gerçekler biriktirir. Kaybedilen her şey, ruhun derinlerinde bir yara açar. Kumar, aslında bir kaçıştır; fakat insan nereye kaçarsa kaçsın, kendi içindeki boşlukla yüzleşmek zorunda kalır.

 

Bir masa başında, çipler elde, gözler ruletin döndüğü masada... O an herkes kazanacağına inanır, çünkü kumarın en tehlikeli yanı, insana daima kazanma ihtimalini fısıldamasıdır. "Bir el daha, bir kez daha dene, bu sefer olacak." Ama olmaz. Çünkü kumar, kaybetmeye mahkum bir oyundur. Şansın ve hayallerin yalanları ne kadar tatlı olursa olsun, gerçekler her daim acıtır. Şans ihtimali veya becerilerine inanma düşüncesi, oyunda kalmanın en büyük yalanıdır. O yalanın arkasında ise yalnızlık, pişmanlık ve kaybedilmiş hayatlar vardır.

 

Yazar Dostoyevski, kumarın en derin çıkmazlarını bizzat yaşamış biriydi. Onun Kumarbaz adlı eserinde söylediği gibi, "İnsan, çoğu zaman kumarın onu esir aldığını fark edene kadar çok geç kalır." Kumar, sadece insanın parasını değil, onurunu, sevdiklerini ve en önemlisi kendisini alır. Geriye dönüp baktığında kumar masasında kaybettiği sadece para değildir; zamanı, ilişkileri, güveni ve nihayetinde kendiliği kaybolur.

 

Kumar bağımlılığına yakalanmış bir ruh, sürekli bir boşluğu doldurma arzusuyla yanar. Fakat her bahis, o boşluğu biraz daha derinleştirir. Bir noktadan sonra oynanan her el, kazanmak için değil, var olan kayıpları unutturmak için atılır. Bu paradoks, insanın kendi kendini tüketen döngüsüdür. Kumar masasında bırakılan paralarla birlikte, insanın iç dünyasında da bir şeyler eksilir.

 

Bir bağımlının en zor yolculuğu, o masadan kalkıp gitmektir. Çünkü kalktığında, kayıpların ağırlığı omuzlarına çöker. Kumar, insana sürekli olarak bir kaçış vaadi sunar; fakat her kaçış, yeni bir esarettir. Bu esaretten kurtulmak, insanın kendi içindeki boşluğu doldurmayı öğrenmesiyle mümkündür. Ve belki de en zor olanı, farkındalık öncesindeki reddedişle geçen zamandır.

 

Kumar bağımlılığı, dışarıdan bakıldığında sadece bir oyun gibi görünse de, içinde insanın varoluş mücadelesini barındırır. Para, şans, kaybetme korkusu… Tüm bunlar sadece yüzeydeki sebeplerdir. Derinlerde, insanın kendi baş etme mekanizmasındaki zayıflık, çevresel, psikolojik ve biyolojik süreçler yatar. Kumar, o acıları dindirir gibi görünse de, aslında daha da derinleştirir.

 

Belki de en büyük şans, insanın bir gün o masadan kalkmayı başarabilmesidir. Çünkü gerçek kazanç, kaybetmemek için oynamamaktır.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —