Kendi Toprağına Sımsıkı Sarılmayan Kök Göklerde İhtişam Arayamaz
(Profesyonel Çiftçilik Modeli)
“Evet, yeniden baş başayız. Fakat bu defa daha farklı bir yol izleyeceğiz. Bir adım ileriden, bir basamak yukarıdan ön açıcı, yol gösterici, fikir verici, alternatif bakış açısı sunan güzergâhlarda ilerleyeceğiz. Daha güzeli, daha iyiyi ve en doğruyu birlikte keşfedip ortaya koymaya çalışacağız. Birlikte yol alacağız, sohbet edeceğiz, tartışacağız, konularımızı belirleyeceğiz. Örnek bir durumla karşılaştığınızda, bir başarı hikâyesine şahit olduğunuzda, yol tıkayan bir nesne gördüğünüzde tüm bilgi ve bulgularınızla (mikrofonca@gmail.com) iletişimde olalım lütfen. Tetkik ve tahkikatını yapalım, birlikte gün yüzüne çıkartalım.”
Bu ifadeler yukarıda dursun. İyiyi, güzeli ve doğruyu fark etmenin ve fark ettirmenin çabası içerisinde olacağız.
Kıymetli dostlar...
Malum yaz dönemi, yer yer şehirler geziyoruz, memleket ziyareti, köy işleri derken ilk yazımızın sonrasında birazcık mola vermiş olduk.
Daha evvel ifade etmiş olduğumuz üzere bu yazımızda Türkiye’de tarımı irdeleyip tarımsal kalkınmanın yollarını keşfetmeye çalışacağız.
Bir vakit Osmanlı arşiv belgelerinin serüvenini araştırırken çokça zayiatımızın olduğunu fark etmiştim ve bir abimize bu durumdan yakınmıştım. Sağ salim günümüze kavuşsalar belki 800 milyon belgemiz mevcut olurdu, ancak şimdi hepi topu 165 milyon belgemiz var, demiştim. Aldığım cevap manidar; inan ki 165 milyonun hakkını verelim de bize fazla fazla yeter. Bu misalden ifadeyle Türkiye topraklarının öz imkân ve şartlarının bize, çevremize ve sonrasına fazla fazla yetebilecektir, yeter ki hakkını vermiş olalım. En temelde sorun meselenin hakkını vermekte.
Türkiye’de tarım ne geleneklerini koruyup yoluna devam edebilmiş, ne de modern şartlara uyum sağlayabilmiştir. Geçerken selam verilen topraklardan ne ölçüde istifade edebilirse hal-i pürmelalimiz odur. Birim alandan en iyi ve en doğru verimi alabilmenin yolu gerekli donanım, bilgi, imkân ve ilgiye sahip olmakla mümkündür. Ancak bütün yıl şehirlerde ekmek peşinde koşup çiftçilik zamanı memlekete, bağa bahçeye selam verip hasat beklemekle hesap yapmak, işte Türkiye’deki tarımın hikâyesi kısaca bu. Bu hal hayvancılığın da sonunu getirmiş oldu.
Güncel meselelerimizin en önemlilerinden biri gıda enflasyonu. Bunun plansızlık, maliyet sorunu, fırsatçılık, politik dezenformasyon, aracılık silsilesi vs gibi pek çok sebepleri var da biz burada olması gerekeni tarif edelim ve konumuza noktayı koymuş olalım.
Tarımsal arazilerin en önemli çıkmazlarından biri arazilerin mirasla bölünmesi. Bunu yasal bazı tedbirlerle belli bir şekle getirmek mümkün ama sorun son tahlilde yine çözülmüş olmaz. Çünkü arazinin öyle ya da böyle malikleri çoğalmakta ve araziden beklenen gelir maliklerin hisselerine bölünmek zorunda. Bölünen arazilerin gelirleri maliklerin geçimliğine yetmeyince de ya arazi atıl kalıyor ya da derme çatma bir çiftçilikle geçiştiriliyor. Bu sorunun en iyi çözüm yolu miras çıkmazına konu olan tarım arazilerinin bir tarım şirketi veya kooperatifi marifetiyle mülk sahiplerinden kiralanma yoluyla bir havuzda bütünleştirilmesidir. Bu aşamadan sonra ise söz konusu tarım arazilerine profesyonel dokunuşun sağlanmalıdır. Yani ilgili arazileri kiralamış olan şirket; alanında profesyonel, donanımlı ve sertifikalı olmalı ki bölgenin tarımsal imkân ve şartlarına vakıf, modern çağın imkânlarıyla destekli tarım araç gereçlerine sahip, ar-ge destekleri ile alternatif tarım ve tekniklere açık olabilsin. Yılın birkaç ayı ile sınırlı tarımsal faaliyet yerine alternatif çabalarla neredeyse yılın tamamına yayılabilen çiftçilik modeli oluşturulabilsin. Tarım faaliyetleri ile orantılı ve karşılıklı destek unsurları kullanılarak hayvancılığın da önü olabildiğince açılabilsin. Tarım ve hayvancılık aynı merkez ve teşekkül ile kırsal kalkınmanın ray düzeneği haline gelsin.
Bahse konu olan şirketlerin öncelikli personel ihtiyacı özellikle kiracısı oldukları mülk sahiplerinden karşılanmalı ki tarımsal nüfusun yerinde istihdamı sağlanmış olsun. Böylece kırsal bölgelerde muazzam bir istihdam alanı oluşacaktır. Bu istihdam alanları ise kentlerde sıkışan nüfusun kırsal alanları şenlendirmesi mümkün olacaktır. Maalesef nesillerimizin, özellikle kentlerde yetişen nesillerimizin tarım ve hayvancılık noktasındaki tecrübe ve birikimi çok çok zayıf. Nesillerin tarımsal istihdamına muvafık Tarım ve Hayvancılık Meslek Liseleri, eğitim merkezleri gibi altyapılar oluşturulmalı ve desteklenmeli.
Söz konusu profesyonel çiftçilik modeli belki ilk etapta kamu teşekküllerince örneklendirilebilir. Zamanla devlet ve özel sektör teşekkülleri ayrı ayrı bu modeli çoğaltabilecektir. Bu detaya değinmişken kendi kampüsleri içerisine sıkışmış olan üniversitelerin kırsal kalkınma hamlesinin önemli bir aktörü olarak sahada marifetlerini sergilemesinin önü de açılmalı ki tarımsal bilgi ve faaliyetler ders kitapları ile sınırlı kalmamış olsun. Ayrıca bölgenin kamusal ziraat teşekkülleri de atıl prosedür ve alışkanlıklarını aşarak yine tarımsal kalkınmanın aktif rol arkadaşları haline dönüşmesi sağlanmalı. Özel teşebbüslerin planlama, kredi, eğitim, işletme tecrübesi gibi tarım ve hayvancılık endeksli altyapı ve güzergâhları desteklenmeli.
Yani şuraya kadar anlattıklarımızı özetlersek; tarımsal arazilerimizin profesyonel tarım şirket ve teşekküllerince kiralanıp en üst düzeyde verim sağlanması, tarımsal istihdam alanlarının oluşturulması, eğitim ve altyapı çalışmalarının yürütülmesi, tarım ve hayvancılığın eşgüdümlü olarak kalkındırılması, ar-ge çalışmalarına önem verilmesi, özel teşebbüslerin eğitilmesi ve desteklenmesi, bölgesel bilgi ve deneyim kuruluşlarının sahada işe koşturulması gibi pek çok önemli konuya değindik.
Profesyonel çiftçilik modelinin uygulanmasından önce çok önemli iki mesele: Planlama ve denetim. Şehir şehir özel ve ülkenin imkân ve ihtiyaçları gözetilerek ana plan yapılır. Bu hesap tamamlandıktan sonra ise ihracat ihtiyaçları değerlendirilir. Bütün bu plan, istatistik ve hesaplardan sonra hangi alanda hangi ürünün yetiştirileceği maliyet analizleri doğrultusunda işe koşulur. Böylece plandan sapmış bir şekilde ihtiyaçtan çok çok fazla bir ürün yetiştirilip maliyet zararına neden olunmaz veya ihtiyaçtan çok daha az ürün yetiştirip piyasa enflasyonundan sakınılmış olur.
Buraya kadar arazileri profesyonel teşekküllere teslim ettik, ürünlerin plan ve hesaplamaları yapıldı. Şimdi de tarladan çıkan ürünün işlenmesi ve piyasaya kazandırılmasına bakalım. Bilindiği üzere bazı ürünler sınaidir, teknik müdahalelere ihtiyaç duyar. Bazı ürünler ise sanayinin hammaddesi olarak kullanılır, bazı ürünler sadece tasnif ve paketlemeye ihtiyaç duyarken kimi ürünler ise tarladan tezgâha ilave işlem görmeksizin ulaşabilmektedir. Her halükarda ürünler şirket kontrolünde piyasaya arz edileceği için herhangi bir fabrikanın piyasaya ulaşım imkânları modellenerek şehir hallerine ürünler ulaştırılır. Bu şekilde de aracı çeşitlenmesi önlenmiş olur.
Tarım ve hayvancılık noktasındaki kalkınma hamlesi aslında pek çok unsuru harekete geçirebilecek domino taşları gibidir. Kuşkusuz çözümsüz gibi görünen pek çok düğümün de çözüm merciidir.
Son söz; biz sahip olduğumuz topraklara sımsıkı sarılacağız ki üstümüze bereket yağsın. Biliriz ki kendi toprağına sımsıkı sarılmayan kök, göklerde ihtişam arayamaz.
Ahmet ÇİÇEK