Saygı değer okurlarım.
Bu gün saat 13 35. Şu ana kadar 299 okurum makaleyi okumuş. Çok teşekkür ederim. Gazetemize pat diye girdim. Sizlere kendimi tanıtmadan haberi öne çıkararak Abdullah Öcalan konusunu ortaya çıkışından başlayarak sizlere bilgi verdim. Ben Gazetecilik mesleğimin 45 yılını tamamlamış Basın evladıyım. Haberciliğin toplumuza ve tüm dünyaya bilgi vermek için normal yaşamımı bir tarafa bırakarak görev verdim ve devam ediyorum.
Konu bir kere daha PKK ve Öcalan konusunda bildiklerimi sizlere aktaracağım.
Konu Öcalan’ın Kıbrıs Rum Kesimi dediğimiz ve Türkiye Cumhuriyeti dışındaki ülkelerin çoğunun hukuken kabul ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, bebek katini kendi ülkelerine vatandaş yapmaları! Üstüne üstlük garantörü olduğumuz iki toplumlu iki ayrı devletler olarak gördüğümüz durum henüz gerçekleşmedi. Rum Kesimi, Avrupa Birliği (eski adı Avrupa Ekonomik Topluluğu)’ne “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında tam üye olarak seçti ve kabul edildi. Dolayısıyla Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuna garantör olan ülkeler bir türlü gündeme getirmemesinin de payı var sanırım. Prof. Dr. Ata Atun, KKTC’de kurduğu “TÜRK BİRLİĞİ” dönemi filizlenmesine rağmen Devletlerin birlikteliği iyi niyetli adımlar açısından çok önemli.
Şimdi gelelim iktidar Kıbrıs Rum Kesiminde vatandaş olan Abdullah Öcalan’ın durumu ve AB’ne üyelik üzerine Türk Cumhuriyetinin alacağı tutumun araştırması ve yaşanan sonuçlar.
Bu arada unutmayalım Öcalan Türkiye’de yargılandı ve müebbede mahkûm edildi. Türk vatandaşı olarak. Ama aynı zamanda onaylamadığımız Kıbrıs Cumhuriyetinin de vatandaşı. Bu uluslararası hukukta bir anlamı var mı bilmiyorum. Göreceğiz.
Her şeyden önce AK Parti, iktidarı yurt dışına ihracatın %80i AB üyesi ülkelere yapılmakta. Hukuk mücadelesi ile ticari ilişkiler kendi içinde nasıl hazmedilir bilemem.
Şimdi, Rum Kesiminin AB’ye tam üyelik döneninde AK Parti iktidarı rahmetli ekonomi yazarı Ömer Faruk Güler ve bendeniz STAR Gazetesinin iki yazarı olarak Başbakan Müsteşarı birer mektup göndererek söz konusu durumda Türkiye’ni nasıl davranması konusunda fikrimizi istemişti. Ben de düşüncelerimi aktarırken 1980’lerin ilk yıllarında üyesi olduğum Avrupa Konseyi ulusal Milletvekillerin katıldığı Asamble Gazeteciler Cemiyeti As Başkanı olarak 12 Eylül 1980 öncesi söz konusu Kıbrıs Cumhuriyetinin dönem başkanlığına getirilmesini engelleyen politikamızın iflası sonucu Rum Kesimi Büyükelçisin dönem başkanı olması sonucu 11 kişilikli Gazeteci heyetinde Larnaka’ya inmiştim. Güzel kentte, Hazreti Peygamberin Halasının mezarına gittim. Dua ettim ve İmamı olmayan güzel Camiyi ziyaret etmiştim. Oradaki anılarımı daha sonra kaleme alırım.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a gönderdiğim değerlendirmemde. Larnaka’ya gidelim. Peygamberin Halasının mezarını ziyaret edelim. Camide namaz kılalım. Birde Larnaka’daki Türk mahallesindeki Göztepe Caddesindeki boş olan evlere Anadolu Ajansı, TRT, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Günaydın, Cumhuriyet. ANKA. İHA, Güneş Gazetesi ve güçlü dergilerin Temsilciliklerini açalım, Muhabir ve Yazarlarımız orda görev yapsın. Rum kesiminin kurduğu haber sistemini delelim demiştim.
Bu değerlendirmem dikkate alınmadı. Doğal olarak görülebilir. En azından iktidarın fikirlerimi sorması beni gururlandırmıştı. Sağ olsunlar. Ne var ki, günümüzdeki Öcalan konusunda hangi kriterlerle yol alacağız bence daha belli değil sanırım.
Ama Strasburg'da kaldığım yıllarda tanıştığım Rum Kesimi Basın Sözcüsü, Sirku Hacısaturi ile iyi arkadaş olduk. İtalyan bir Gazeteci dostumla evlendi. Sanırım hala Rum kesiminde Basında görev yapıyordur.
Devletlerarası ilişkiler başka. Hangi memleketten gelirse gelsin Gazeteci arkadaşlığı hep devam eder dostlar.
Sevgilerle,