Türklük ve İslâm konusu, uzun süredir yanlış bir zeminde tartışılıyor. Herkes konuşuyor ama kimse kavramları yerli yerine koymuyor. Sonuçta ortaya çıkan şey aydınlatıcı bir fikir değil, yıpratıcı bir gürültü kıvamında. Oysa bu mesele, tartışmaya kapalı, netliğe muhtaçtır.
Ve net konuşmak gerekirse;
Türklük bir kan meselesi değildir.
İslâm da bir etnik aidiyet sistemi değildir.
Bu iki hakikat, tarihte birbirini dışlamadan, aksine birbirini tamamlayarak var olmuştur.
Türkler, İslâm’ı kabul ettikten sonra başka bir millet olmamış, kendi cevherini daha yüksek bir ahlâk ve adalet ufkuyla buluşturmuştur. İslâm da Türklerin elinde başka bir dine dönüşmemiş, devlet, hukuk ve nizam üreten bir medeniyet hâline gelmiştir. Selçuklu ve Osmanlı tecrübesi bunun açık delilidir.
Bu yüzden “Türk Müslüman olmazsa Türk değildir” demek de, “Türklük İslâm’dan bağımsızdır” demek de aynı derecede hatalıdır. Biri tarihi inkâr eder, diğeri ruhu boşaltır. Doğru cümle şudur ve artık burada durmak gerekir:
Türklük, İslâm’la kemale ermiştir.
Bu bir slogan değil, tarihsel bir tespittir.
Akademik olarak etnisite, din ve medeniyet aynı kategori değildir. Bir topluluğun Türk kökenli olmasıyla, Türk-İslâm medeniyetinin taşıyıcısı olması aynı şey değildir. Bugün farklı inançlara mensup Türkî topluluklar olabilir. Bu, tarihsel bir gerçektir. Ama bu gerçek, Türk-İslâm medeniyetinin merkezini değiştirmez. Merkez nettir ve tarihle sabittir.
Asıl tehlike, Türklüğü İslâm’dan koparmak kadar, Türklüğü tek boyutlu bir kimliğe hapsetmektir. Kimlik daraldıkça korku üretir. Korku üreten kimlikler ise ne dönüştürür ne de yol gösterir. Oysa Türk-İslâm tecrübesi, tarih boyunca dönüştürücü olmuştur.
Hilâfetin kaldırılmasıyla oluşan boşluk, yalnızca siyasî değil, medeniyet ölçeğinde bir liderlik krizidir. Bugün İslâm dünyasının yaşadığı dağınıklık, bu taşıyıcı aklın zayıflamasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu boşluk ancak medeniyet bilinciyle doldurulabilir.
Burada net olmak zorundayız.
“İslâmsız Türklük” söylemi yanlıştır ve reddedilmelidir.
Ama Türklüğü yalnızca bir inanç testine indirgemek de yanlıştır.
Türk olmak bir aidiyet, Müslüman olmak bir iman meselesidir.
Türk tarihinin istikameti ise İslâmla çizilmiştir.
Bu istikameti inkâr edenler tarihi inkâr eder.
Bu istikameti daraltanlar ise ruhu eksiltir.
Artık bu tartışmayı uzatmanın kimseye faydası yok. Türkler, İslâm’ın bayraktarı olmuştur ama bu bayraktarlık, öfkeyle değil ferasetle, dışlamayla değil adaletle mümkün olmuştur. Bugün de ihtiyaç olan budur.
Türklük ve İslâm arasında bir çatışma yoktur.
Bir kopuş arayanlar ya tarihi bilmeyenlerdir ya da onu başka hesaplarla eğip bükenlerdir.
Bu mesele kapanıştır, lakin kökte zaten çözülmüştür.
