Küresel Eksen Kayması ve Türkiye’nin Yeni Konumu
Soğuk Savaş’ın iki kutuplu düzeninden tek kutuplu düzene ve 21. Y.Y. Çok kutuplu düzeninin oluşmasına karşı, ancak tek hakimiyet esasına dayandırmak isteyen 20. Y.Y Güçlerine karşı 21. Y.Y. Dünyasına geçiş süreci, uluslararası sistemde derin bir yeniden yapılanmayı beraberinde getirmiştir.
ABD ve Batı ekseninin belirleyici olduğu tek kutuplu düzen zayıflarken, Çin, Rusya, Hindistan, Türkiye ve bölgesel güçlerin yükselişiyle “Yeni Doğu” kavramı ortaya çıkmıştır.
Bu dönüşümde Türkiye, tarihsel, coğrafi ve kültürel konumunun sağladığı avantajlarla hem Doğu hem Batı arasında denge kurucu, yönlendirici ve dönüştürücü bir aktör olarak öne çıkmaktadır.
Ankara, artık sadece iki blok arasında sıkışan bir ülke değil, her iki kutup arasında bağlantı kuran, çıkarlarını çok yönlü ittifaklarla şekillendiren “merkez ülke” rolünü üstlenmiştir.
Bu yaklaşım, “Yeni Rol-Denge Modeli” olarak tanımlanabilir.
Tarihsel Arka Plan: Doğu-Batı Arasında Süreklilik ve Kimlik
Türkiye’nin Doğu-Batı arasında denge arayışı, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren devlet politikasının merkezinde yer almıştır.
1923’ten sonra muhasır medeniyet ulaşma ve dünya ile beraber Batı ile bütünleşme hedefi (NATO üyeliği, Avrupa Konseyi, AB süreci) izlenirken, aynı zamanda Doğu kimliği ve İslam dünyası ile bağlar hiçbir zaman kopmamış,inişli ve çıkışlı bir politika izlenmiştir.
11 Eylül saldırısı sonrası değişen dünya dengeleri tek kutuplu düzen içinde yol almaya başlarken S.S.C.B. sonrası güç dağılımı değişmeye başlamıştır. Kendi geleceklerinin iyi planlayan ülkeler 21 Y.Y. Siyasal ve güç dengelerini iyi okuyarak kendilerine yol haritası çizmişlerdir.
2002 Seçimleriyle beraber Türkiye kendi politikalarını istikrar,demokrasi,muhasır medeniyet ,çağın gereklerine üretim noktasında ulaşma ve 2053-2071 hedefleriyle beraber oluşturmaya başlamış bunu siyasi istikrar ile bütünleştirerek bütün Türkiye karşıtı yapılara karşı gerekli bir politika oluşturma yoluyla Dik Duran ve İstikrarlı adımlarıyla perçinleyerek yol almaya başlamıştır.
Ancak 21. Yüzyılda, özellikle 2010 sonrası dönemde Türkiye, artık tek eksenli bir yönelimden çıkarak çok eksenli ve bağımsız bir denge diplomasisi geliştirmiştir.
Bu süreç Türkiye için birçok alanda saldırılarla karşılaşmasına neden olmaya başlamıştır. Devlet ve Millet kendi yol haritasında beka,istikrar ve güvenli adımları daha çok tercih ederek bu politikaların oluşmasını sağlamıştır.
Bu dönüşüm, Batı ile çıkar farklılıklarının (Suriye, PKK/YPG, İsrail politikaları, yaptırımlar) belirginleşmesiyle hızlanmıştır.
Yeni Doğu Kavramı: Asya Yüzyılı ve Türkiye’nin Stratejik Açılımı
“Yeni Doğu”, Çin’in yükselişi, Rusya’nın güvenlik merkezli hamleleri, Hindistan’ın ekonomik büyümesi, İran ve Orta Asya ülkelerinin jeopolitik etkisiyle tanımlanan Asya merkezli yeni güç havzasıdır.
Türkiye bu üç havza içinde karar coğrafyası merkezi ve geçiş merkezi konumundadır.
Türkiye bu eksende üç stratejik yönelimle hareket etmektedir:
1. Orta Koridor – Kuşak ve Yol Entegrasyonu:
Türkiye, Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” projesini kendi Orta Koridor stratejisiyle birleştirerek Avrupa ile Asya arasında lojistik köprü rolünü üstlenmiştir.Kafkasların kapısının anahtar ve kilit ülkesi konumunda olmasıdır.
2. Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) ve Avrasya Uyum Politikası:
Türk dünyasıyla kültürel, siyasi ve ekonomik entegrasyon, Türkiye’ye Orta Asya’da yeni bir jeopolitik derinlik kazandırmaktadır.
Türkistan coğrafyasının ticaret,enerji,güç merkezi olmasının coğrafi olarak değer kazanmasının önemi ve Türk Devletler Teşkilatı yapısıyla etkin güç merkezi konumuna gelmesini sağlamaya çalışmaktadır.
3. Rusya ile Denge Temelli İşbirliği:
Enerji, savunma ve güvenlik alanlarında yürütülen çok katmanlı ilişkiler (Akkuyu Nükleer Santrali, TürkAkım, S-400 vb.) Türkiye’yi Batı’dan farklı bir konuma taşımaktadır.
Bu yönelim, Türkiye’yi Doğu ekseninde pragmatik ama bağımsız bir aktör haline getirmiştir.
Batı İlişkilerinin Yeniden Tanımlanması: Ortaklık mı, Bağımlılık mı?
Türkiye-Batı ilişkileri artık klasik “ittifak” anlayışıyla açıklanamayacak kadar karmaşık hale gelmiştir.
AB üyelik süreci donmuş, ABD ile güvenlik işbirliği sorunlu bir hale gelmiş, fakat ekonomik ve teknolojik bağlar devam etmektedir.
Bu nedenle Ankara, Batı ile ilişkilerini artık “çıkar temelli işbirliği modeli” üzerinden tanımlamaktadır:
NATO içinde kalmak, güvenlik dengesi için gereklimi dir sorularını beraberinde getirdiği günümüzde Avrupa Nato harici güvenlik yapısının Rusya Ukrayna savaşı ile ortaya çıkan süreçte Türkiye olmadan bu sürecin dengede olamayacağını gördüğünü bu nedenle Almanya ve diğer ülkeler Yunanistan’ın bütün engellemelerine rağmen Türkiye olmadan yol alamayacaklarının farkında olmaları Avrupa Türkiye ilişkilerinde yen dönemin daha farklı bir şekilde yol alacağını ortaya koymaktadır.
AB ile ekonomik ortaklık, sanayi ve finansal erişim açısından stratejiktir.
Türkiye AB ilişkilerinde yeni dönem güvenlik endeksli yeni bir model ile yeniden yapılanma sürecinide beraberinde getirebilecektir.
Ancak, dış politikada karar alma bağımsızlığı, artık Türkiye’nin vazgeçilmez ilkesidir.
Türkiye, Batı’ya karşı “eşit ortaklık” temelinde ilişki geliştirmekte; “itaat eden müttefik” modelinden, “denge kuran ortak” modeline geçmiştir.
Yeni Rol-Denge Modeli: Çok Katmanlı Diplomasi ve Bağımsız Eksen
Türkiye’nin Doğu ve Batı arasında geliştirdiğibağımsız,bağlantısız kazan kazan politikası ve insani değerleri ön plana çıkaran “Rol-Denge Modeli”, dört temel sütun üzerine inşa edilmiştir:
1. Çok Katmanlı Dış Politika:
Aynı anda hem NATO içinde hem Şanghay İşbirliği Örgütü gözlemcisi olmak, hem BRICS+ toplantılarına katılmak hem AB ile Gümrük Birliği’ni sürdürmek.
Bu, Türkiye’nin dış politikada “tek ittifak” yerine “çoklu denge” prensibini benimsediğini gösterir.
2. Enerji ve Ulaşım Denge Hattı:
Türkiye, doğudan batıya enerji ve ticaret geçişini kontrol eden stratejik merkez haline gelmiştir.
TANAP, TürkAkım, Kalkınma Yolu ve Orta Koridor projeleri, hem Doğu’ya hem Batı’ya açılan güvenli kapı niteliğindedir.
3. Savunma ve Teknoloji Bağımsızlığı:
Savunma sanayinde milli üretim oranının %85’e yaklaşması, Türkiye’nin askeri denge politikalarının temel dayanağıdır.
Bu durum, ABD’ye bağımlılığı azaltırken Rusya ve Çin ile denge kurmayı kolaylaştırmaktadır.
Sahip olduğu 21Y.Y zengin madenler ile ekonomik teknolojik kazanımları beraberinde getirirken Türkiye sahip olduğu 694 milyon tonluk Nadir Toprak Elementleri ile önemli bir savunma sanayisi hammaddesine sahip olmakla beraber bunu üreten teknolojik üstünlüğünde beraberinde oluşturmaya devam etmektedir.
4. Yumuşak Güç ve Diplomasi Eksenleri:
Türkiye’nin insani diplomasisi, TİKA,AFAD, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı gibi kurumlar aracılığıyla Afrika’dan Orta Asya’ya kadar “denge kuran” bir yumuşak güç alanı yaratmıştır.
Bu, askeri değil insani merkezli denge politikası anlayışını güçlendirmektedir.
Bölgesel Boyut: Orta Doğu, Avrupa ve Asya Üçgeninde Türkiye
Orta Doğu’da Denge:
Türkiye, Somali, Ukrayna,Rusya Savaşı,Sudan,Libya,Balkanlar,Gazze, Suriye ve Irak gibi kriz alanlarında hem insani hem diplomatik bir denge kurmaktadır.
Filistin meselesinde ahlaki liderlik, Körfez ülkeleriyle pragmatik işbirliği ve İran ile kontrollü rekabet politikası, Türkiye’nin bölgedeki saygınlığını artırmaktadır.
Avrupa’da Denge:
Türkiye, Avrupa’nın güvenlik, göç ve enerji politikalarında anahtar ülke konumundadır.
AB’nin Türkiye’ye yaklaşımı artık “üyelik” değil, “stratejik ortaklık” temelinde şekillenmektedir.Ancak son gelişmelere bakıldığında AB üyelik sisteminde Türkiye gücünün AB için ne kadar önemli olduğunun anlaşılması bir politika değişimine neden olmaya başladığı AB içinde karar değiştiren ülke sayısında artma olduğu görülmektedir.
Asya’da Denge:
Türkiye, Çin ve Rusya ile ilişkilerini geliştirirken, Japonya,Pakistan, Bangladeş, Vietnam Güney Kore ,Endonezya ve Hindistan gibi Asya demokrasileriyle de ekonomik ve teknolojik bağlarını güçlendirmektedir.
Bu durum, Türkiye’nin Asya ekseninde tek taraflı değil, çok yönlü Asya stratejisi yürüttüğünü göstermektedir.
Türkiye’nin Küresel Rol-Denge Vizyonu
Türkiye’nin “Yeni Rol-Denge Modeli”, artık klasik “Doğu mu, Batı mı?” sorusunun ötesindedir.
Ankara, her iki eksenin de merkezi kesişim noktası olma vizyonuyla hareket etmektedir.
Bu modelin temel hedefleri şunlardır:
Dış politikada karar alma özerkliği,
Ekonomide çok yönlü ticaret ve üretim ortaklığı,
Savunmada yerli güç kapasitesi,
Diplomatik alanda arabulucu merkez ülke rolü,
Ve en önemlisi, Doğu ile Batı arasında köprü değil, denge merkezi olmaktır.
Türkiye artık, dengeyi izleyen değil, dengeyi tanımlayan bir aktör konumuna yükselmiştir.
Bu yönelim, 2030’lu yıllarda Türkiye’yi küresel güç mimarisinde denge kurucu ülke konumuna taşımaktadır.