Tarihimizin dönüm noktalarından biri olan Malazgirt Zaferi (1071), müthiş bir askerî başarı olduğu gibi aynı zamanda milletimizin kimliğini ve kaderini belirleyen bir ruhun tezahürüdür. Sultan Alparslan’ın beyaz kefenle atının üzerine binişi, zaferin sadece kılıçla değil, iman, cesaret ve ülkü ile kazanıldığının işaretidir. İşte o gün açılan kapı, Türk Milletinin Anadoludaki bin yıllık yürüyüşünü başlatmıştır.
Bugün de Malazgirt ruhunu asla tarihin sayfalarında bırakmayı değil onu yeniden yorumlayarak, çağımıza taşımak ve özellikle gençliğe bir ufuk çizgisinde sunmak gayretindeyiz.
Tarih boyunca milletimizin birçok döneminde ağır imtihanlardan geçtiğini biliyoruz. Osmanlı’nın son yüzyılında sanayileşme trenini kaçıran bir devletin, Çanakkale ve İstiklâl Harbinde yokluk içinde direniş verdiğini unutmayalım. 1915’te Mehmetçik, düşmana karşı koyarken bir çift çarığı dahi paylaşmak zorunda kalmış, 1921’de Sakarya hattında mermisi tükenince süngüyle hücuma kalkmıştır.
Peki ya bugünkü Türkiye?
Ekonomik sıkıntılarımız, iç ve dış meydan okumalarımız elbette vardır. Ancak mukayese edildiğinde artık kendi tankını, İHA’sını, SİHA’sını, savaş gemisini üreten, gökyüzüne kendi uydusunu gönderebilen, dünya savunma sanayii literatürüne damga vuran bir ülke konumundayız.
Daha evvel birçok konuda dışarıdan medet uman, kapı kapı dolaşan bir Türkiye vardı. Bugün ise Bayraktar TB2’leriyle dünyada harp doktrinlerini değiştiren, TCG Anadolu gibi bir uçan gemiyi envantere katan, KAAN savaş uçağıyla 5. nesil teknolojiler arasına giren bir Türkiye var. Bu mukayese dahi, milletimizin gayretleriyle devletimizin hangi noktaya geldiğini göstermektedir.
Sevgili gençler, özellikle bu yıl üniversiteye adım atan kardeşlerim, sizler sadece kendi mesleğinizin değil, aynı zamanda bu milletin kaderinin mühendisleri, doktorları, hukukçuları, öğretmenleri olacaksınız. Hayalleriniz yalnızca bireysel bir başarıya değil, milletin geleceğine hizmet etmeli.
Bir mühendis, “benim teknik arayış ve buluşlarım vatanımı nasıl daha güçlü yapar?” sorusunu sormalı. Bir hukukçu, sadece kanun maddelerine değil “adaleti nasıl diri tutarım?” ülküsüne sarılmalı. Bir öğretmen, sınıfındaki çocuklara yalnız bilgi değil, kimlik ve şuur aşılamalı.
Malazgirt’te kefenini giyen Alparslan’ın ruhu ile, İstiklâl Harbi’nde yokluk içinde savaşan Mehmetçiğin iradesi ile, bugün Baykar’ın hangarlarında, Roketsan’ın
laboratuvarlarında sabahlayan genç mühendislerin azmi arasında bir bağ vardır. Siz bu zincirin son halkasısınız.
Yeni Türkiye ve Gençliğin Görevi
Yeni Türkiye, eski Türkiye değildir. Artık “eksiklik” üzerinden değil, “imkân” üzerinden konuşuyoruz. Fakat imkânı fırsata çevirmek için gençliğin idealizmi şarttır. Savunma sanayindeki atılımlar, teknolojik başarılar, üniversitelerimizdeki bilimsel çalışmalar; hepsi ancak sizlerin sahiplenmesiyle daha ileri taşınacak.
Bugün hayalleriniz bireysel refahla sınırlı olmamalı. Sizlerin ufku, Türk Dünyası’nın birlik ufku, İslâm coğrafyasının adalet ufku ve insanlığın huzur ufku olmalıdır. Çünkü Malazgirt ruhu yalnızca Anadolu’ya değil, bütün cihana mesajdır.
“Hak için savaşan milletin önünde hiçbir güç duramaz.”
Malazgirt, Çanakkale ve İstiklâl Harbi… Tüm bu zaferler aynı zincirin halkalarıdır. O zincirin bugünkü halkası ise gençliğin ülküsüdür. Sizler hayallerinizi küçük hesaplarla sınırlarsanız, millet de küçük kalır. Ama eğer ki ufkunuzu gök çadırı, güneşi tuğ edinirseniz işte o zaman Türkiye, sadece bölgesinde değil, dünyada söz sahibi bir ülke olacaktır.
Sevgili gençler, sizlere bırakılan en büyük miras; korkusuzluk, ideal ve inançtır. Malazgirt’teki beyaz kefeni, bugün sizler laboratuvarınızda, kütüphanenizde, kürsünüzde, sahada.. bilginiz, emeğiniz ve cesaretinizle taşıyacaksınız.
İşte o zaman bu millet, o millet olacak ve lokmalarınız helal olacaktır.
