Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın 1356 yılında Gelibolu Yarımadası’na geçerek bir üs merkezi oluşturması ile Osmanlı Devleti tarihin her döneminde stratejik önemini korumuş olan Çanakkale Boğazı’na da sahip olmuştur. Gelibolu merkezli üs merkezinden hareket eden Türk Akıncıları kısa zamanda Avrupa içlerine kadar ulaşmayı başarmış ve nihayet 1453’te İstanbul’un fethi ile süreci taçlandırmış, Viyana önlerine kadar ulaşmıştır.
Ancak Osmanlı Devleti’nin muazzam ilerleyişleri 13 Eylül 1683 II. Viyana Kuşatması’nın ardından başlayan geri çekilme sürecine dönüşmüştür. Avrupa ve Ruslar karşısında zayıf kalan Osmanlı Devleti’nin toprak kayıpları devam etmiş, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Balkan Savaşları ve Trablusgarp Savaşlarında yaşadığı yenilgilere ek olarak Anadolu’da yaşanan Ermeni isyanları ile uğraşmak durumunda kalmıştır. Ardı ardına yaşanan bu süreçler Osmanlı Devleti’nin en zayıf günlerini de beraberinde getirirken aynı dönemde Avrupa ülkelerinin sömürge yarışına bağlı olarak kamplaştıkları görülmektedir.
Sanayi Devrimi ile eş zamanlı olarak hammadde ihtiyaçları artan Avrupa ülkelerinin Afrika-Uzakdoğu eksenli hammadde tedarik zincirine bağlı olarak askerî açıdan da güçlü olmak gerektiği inancı ile silahlanma yarışını da tetiklemesi ile gelişmeler Fransa, İngiltere, Rusya, İtalya, Amerika Birleşik Devletleri, Romanya, Japonya, Sırbistan, Belçika, Yunanistan, Portekiz ile Karadağ İTİLAF DEVLETLERİ adıyla bir blok oluşturmaları karşısında; Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan İTTİFAK DEVLETLERİ adıyla karşı blok halinde saflarını belirlemiştir.
Bu süreçte Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren en yorgun ve en zayıf olduğu günlerini yaşamaktadır ve İtilaf Devletlerinin de paylaşım planlarına dahil ettiği hedef ülke konumunda olduğu için dışlanmasına da bağlı olarak yaşanan gelişmeler Osmanlı Devleti’ni Almanlar ile yakınlaşmaya sevk etmiştir. Ancak İtilaf Devletleri Osmanlı’yı yanların kabul etmezken bir taraftan da olası savaş durumunda Çanakkale ve İstanbul Boğazlarından Ruslara yardım gönderebilmek için tarafsız kalmalarını telkin ettikleri görülmektedir.
Nihayet kaçınılmaz olan ve beklenen savaşın fitili ateşlenmiştir; çünkü Avusturya Veliaht Prensi Arşidük Franz Ferdinand ve eşinin bir Sırp milliyetçisi tarafından 28 Haziran 1914 günü Saraybosna’da silahlı saldırı ile öldürülmesi ile Avrupa’daki büyük devletlerin yıllardır jeopolitik, jeoekonomik ve jeostratejik alanlardaki iktisadi ve ticari rekabetleri ve hegemonya kurma mücadeleleri sıcak çatışmaya dönüşmüştür.
Gelişmeleri lehine dönüştürmek isteyen Osmanlı Devleti, tarafsız kalmasını talep eden İtilaf Devletlerine “Kapitülasyonların kaldırılması, Ege Adalarının geri verilmesi ve Mısır sorununun çözülmesi karşılığında tarafsız kalmayı kabul edeceğini” beyan etmiştir. Ancak bu istekleri İngiltere tarafından kabul edilmemiştir. Ayrıca paraları ödenmiş ve teslim aşamasına gelinmiş olan iki zırhlı savaş gemisine de el koymuştur.
Ancak yine de Savaşı’nın ilk günlerinde tarafsızlığını ilan etmiş olsa da uzun süre tarafsız kalamayacağını ve tarafsızlığın korunmaya yetmeyeceğini düşünen Osmanlı Devleti, 2 Ağustos 1914’te Almanya ile gizli bir İttifak Anlaşması imzalamış ve seferberlik ilan etmiştir.
İngiltere’nin paraları ödenmiş savaş gemilerini Osmanlı’ya teslim etmemesini fırsat bilen Almanya, daha önceden fikri olarak ikna olmuş olan Enver Paşa vasıtası ile Osmanlı Devleti’nin bir an önce savaşa girmesini sağlamak için hazırlanmış bir komplo sahneye konmuştur[1]. Bu çerçevede Osmanlı’ya sığınan, ardından satın alındığı ilan edilen Alman Goeben ve Breslau savaş gemileri 29 Ekim 1914 gecesi ansızın Karadeniz’de Rus gemilerini ve limanlarını bombalamış ve bir oldu-bitti ile Osmanlı Devleti kendisini savaşın içinde bulmuştur.
Savaş’a giren Osmanlı Devleti, 14 Kasım 1914 günü Padişahın fermanı ve Şeyhülislâmın fetvası ile “Cihadı Ekber” ilân etmesinin ardından Kafkasya, Kanal, Hicaz, Yemen, Irak, Suriye, Filistin, Galiçya, Romanya ve Makedonya ile Çanakkale cephelerinde Yedi Düvele karşı mücadele etmek durumunda kalmıştır. Her cephe önemlidir ve yokluklar içerisinde olağanüstü mücadeleler yaşanmıştır ancak Çanakkale Savaşlarının yeri, önemi ve savaşın seyrine etkisinin çok daha küresel boyutlarda olduğu muhakkaktır; çünkü Çarlık Rusyası’nın yıkılması yıkılmış, savaş sonrasında işgale uğramış Türk topraklarında başlayacak olan Millî Mücadele’nin dehası Mustafa Kemal’i tarih sahnesine çıkartmıştır.
Tarihin en kanlı çatışmalarının yaşandığı Çanakkale Savaşlarının ekser çoğunluğu Gelibolu Yarımadasında yaşanmış olsa da Deniz Savaşları ve Kara Savaşları olarak iki farklı şekilde seyrettiği görülmektedir.
Genel manada zayıf ve onlarca yıldır durmaksızın yaşadığı savaşlar nedeniyle yorgun ve yıpranmış Osmanlı askerlerinin imkanlar ölçüsünde takviye edilebilmesi için seferberlik ilan edilmiştir. Ancak mali yönden de zayıf olan Osmanlı Devleti, Almanların gönderdiği heyet ve askeri teçhizatlar ve ekipmanlarla Çanakkale Boğazı mayınlarla kapatılmaya çalışılmış, kısa menzilli topçu bataryaları ile Boğazın en dar bölgesi Kilitbahir başta olmak üzere mevzilere tahkimler yapılmış, Nara tarafına denizaltılara karşı ağlar kurulmuştur.
Rusya, Osmanlı’nın doğu sınır bölgelerine 01 Kasım 1914 tarihi itibariyle taarruzlara başlaması ile 2 sonrası için İngiliz ve Fransız donanmalarının Çanakkale bombardıman planları yaptığı görülmektedir. Ancak İngiliz Amirali Limpus, vaktinden önce bombardımanların Türk askerini uyaracağı tezi ile karşı çıkmış olsa da Bahriye Nazırı Winston Churchill 3 Kasım 1914 günü bombardımanların başlaması emri vermiştir[2]. İtilaf Devletleri donanmalarının Türk Tabyalarına karşı aralıklarla gerçekleştirdikleri bombardımanlar 18 Mart 1915’e kadar sürmüş olsa da Türk topçusu her defasında kahramanca karşılık vermiş, geçişlerine müsaade etmemiş, donanmanın en önemli savaş gemilerinden Agememnon ve Golva 19 Şubat 1915 saldırılarında isabet alarak çekilmek zorunda kalmıştır.
Nusret başta olmak üzere Türk gemilerinin boğaza döşedikleri mayınlar düşman donanmaları tarafından temizlenmeye çalışılsa da mayınlar her defasında yeniden döşenmiş, isabet alan topçu bataryaları altında kaldıkları toprakları yırtarcasına yeniden aktif olmayı başarmıştır. Hâlbuki denizlere hakimiyet teorisi ile muazzam donanmalar inşa etmiş olan İngilizlerin Bahriye Nazırı Churchill Boğazların çok kolay geçileceğini değerlendirerek yaptığı savaş planlarını uygulayan Amiral Carden yerine Amiral Robeck atanmıştır[3]. Amiral Robeck 18 Mart 1915 günü en güçlü donanma saldırısını yaparak işi bitirmek istemiştir. Müttefiklerin Kara Kuvvetlerine ise Lan Hamilton komuta etmiştir.
17 Mart 1915 günü Akdeniz Orduları Başkomutanı General Hamilton’ın ile İtilaf Devletleri Komutanlarının Bozcaada’da son raporları incelemeleri ve Çanakkale Boğazı’nın mayından temizledi raporlarını incelenmesi ile 18 Mart sabahı taarruz kararı verilmiştir; fakat İngiliz mayın tarama gemisinden 6 saat sonra, Boğazın savunma sorumluluğu olan ve doğrudan Başkomutanlığa bağlı 3’üncü Kolordu Komutanı (Müstahkem Mevki Komutanı) Cevat Paşa’nın emriyle Hakkı Bey komutasında Nusret mayın gemisi boğaza yeniden 26 mayın döşeme görevi başarılmıştır[4].
Bu arada eş zamanlı olarak Boğazı savunmakla görevli Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa da boğazın iki yakasındaki bütün birliklere son hazırlıkları yaptırmış, bazı birlikleri takviye, bazılarının da yerlerini değiştirmiştir. Yapılabilecek bir çıkartma harekâtına karşı da Yarbay Mustafa Kemal’in komutasındaki 19’uncu Tümen’e Morto Limanı, Seddülbahir-Ertuğrul Tabyaları arasına ve tabyalar içerisine piyade mevzilerinin hazırlanması emrini vermiştir[5].
Nihayet 18 Mart 1915 sabahı Amiral John de Robeck Komutasında; Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson, Inflexible, Ocean, Irresistible, Vengeance, Albion, Cornwallis, Swiftsure, Majestic, Canopus, Suffren, Bouvet, Gaulois, Charlemagne, Triumph ve Prince George savaş gemileri ile kruvazörlerinden müteşekkil o dönemin en kuvvetli İngiliz ve Fransız donanması Boğazı zorlayarak geçmek üzere hareket etti. itilaf ordularının 59.000 ihtiyat kara birlikleri de savaşa hazır halde bekliyorlardı[6].
18 Mart 1915 saat: 10:30’da üç hat halinde Boğaz’a girmeye başlayan devrin en büyük armadasının 11:30’da Türk Topçu Bataryalarına karşı başlattıkları bombardıman, saat: 14:00’a kadar nerdeyse kesintisiz devam etti.
Türk tarafının durumu hiç iç açıcı olmadığı, neredeyse bütün telefon hatları koptuğu ve birlikler/tabyalar arasında iletişimin kesildi, topçu bataryalarının aldıkları isabetler nedeniyle bazılarının kullanılamaz hale geldiği bir zamanda Karanlık Liman önlerinde manevra yapan Fransız Bouvet Zırhlısı’nın Nusret mayın gemisinin döktüğü mayına çarparak iki dakika içerisinde batması üzerine savaşın seyrini değişmiştir. Mayın tehlikesini gören düşman donanmasında panik yaşanırken saat 15.14’te bu defa Irresistable’ın yanında patlayan mayın nedeniyle ağır hasar alması üzerine bölgeden çıkmaya çalışırken, Ocean gemisi yedeğe alarak kurtarmak istemiş olsa da başaramamış ve Irresistable batmıştır. Saat: 16:05’te bu defa Inflexible gemisinin mayına çarparak su almaya başlaması ile İtilaf donanmasında yaşanan panik nedeniyle Amiral De Robeck 17:30’da çekilme emri verdi.
Türk topçusunun ateşi altında Bozcaada istikametine çekilme devam ederken 18:05’te Ocean’da mayına çarptı ve birkaç saat içerisinde battı. Inflexible, Gaulois ve Suffren gemilerinin ağır hasar aldı[7], Agamemnon, Lord Nelson, Albion ve Fransız Charlemange zırhlıları da ciddi olmamakla birlikte isabet aldılar.
İtilaf Devletleri tarafında 800 personel kaybı ve binlerce top mermisi sarf edilmesine rağmen yaşanan başarısızlık büyük prestij kaybı ve moral bozukluğuna sebep olurken, Türk tarafında 79’u Türk, 18’i Alman olmak üzere 97 şehit ve yaralı[8] verilmiştir.
Bu haliyle Türk askeri Çanakkale’de tarihte haklı bir zafer kazanmış olsa da ablukanın devam ettiğinin görülmesi üzerine 24 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı'nı ve Gelibolu Yarımadası'nı savunma görevi ile 5’inci Ordu kurulmuş ve 3’üncü Kolordu maiyetiyle birlikte buraya bağlanmış, Komutanlığına da Alman Mareşal Liman Von Sanders atanmıştır.
Mareşal Sanders, kara savaşları için düşman kuvvetlerinin öncelikle Anadolu yakasında Bozcaada’nın karşı sahillerine beklediğini, Gelibolu Yarımadası tarafında ise Saros Körfezi veya Yarımada’nın güney sahilleri ile Kabatepe sahillerine olabileceğin öngördüğünü belirterek tertiplenmelerin buna göre yapılması emrini vermiştir.
Ancak 19’uncu İhtiyat Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, bu fikre katılmadığını beyanla düşman çıkartma noktalarının Alçıtepe ve Kocaçimen bölgesi olacağını söylemiştir zira bu bölgeleri ele geçiren düşman kuvvetlerinin Türk bataryalarını kolayca susturabileceği bir mevkiye erişeceğini öngörmüş ve bu görüşünde ısrar ile emrindeki birlikleri buna göre yerleştirmiştir.
Deniz savaşlarında başarılı olamayan İtilaf Devletleri, kara harekâtı yapılması konusunda bir zorunluluk görmüş ve 16 Şubat 1915 günü toplanan Savaş Konseyi sömürge topraklarından asker takviyesi kararı almıştır. Bozcaada’da bekletilen ihtiyat askerleri, sömürge bölgelerinden ve Avustralya ile Yeni Zelanda’dan toplanan askerle takviye etmiş olduğu kuvvetleriyle ve 25 Nisan 1915 sabahı Türk tabyalarına yoğun bombardımanlarla birlikte ilk etapta Saros Körfezi ve Anadolu kıyılarına yaptıkları çıkartma harekâtında başarılı oldular ve Liman Von Sanders haklı çıkmış görünse de kısa süre sonra Yarbay Mustafa Kemal’in öngörüsü doğru çıkmış ve esas çıkarma bölgelerinin Seddülbahir ve Arı Burnu olduğu kısa zamanda belli olmuştur.
Seddülbahir bölgesinde konuşlu Türk Piyade Taburu İngiliz askerlerinin kıyıdan içerilere girmelerine engel olurken, Arı Burnu kıyılarına çıkan Anzak (Australian and New Zealand Army Corps) kolordusuna karşı koyan Türk piyade bölüğü kendisi tamamen erise de kahramanca savaşarak ilerlemelerine engel olmayı başarmıştır. Aynı zamanda Kurmay Yarbay Mustafa Kemal, dahice öngörüsü ve kendi inisiyatifi ile Kahraman 57’nci Alayı çıkarma yapan düşman üzerine Kocaçimen Tepesi üzerinden taarruz emri vererek düşmanı geri çekilmeye zorlamıştır. Aynı gün öğle sonrası 19’uncu Türk Tümeninin de bölgeye intikali ile Arı Burnu’na çıkan düşmanın ilerlemesi de tamamen durdurulmuştur[9].
Mustafa Kemal, öngörüsü ile hareket etmemiş olsaydı düşman kısa sürede; Arıburnu’ndan hareketle, Seddülbahir bölgesi ile Alçıtepe’yi ele geçirebilecek ve böylece bütün boğaz girişini kontrol altına alabilecekti. Nihayetinde Gelibolu Yarımadası’nın elden çıkması kuvvetle muhtemeldi. Dolayısı ile Mustafa Kemal daha ilk günden Çanakkale Kara Savaşlarının seyrini değiştirmeyi başarmıştır.
Mustafa Kemal’in azim ve kararlılığını, inanç ve cesaretini gösteren pek çok olaydan birisi de Conkbayırı’nda yaşanmıştı. Mustafa Kemal’in hücum emrine bölük komutanının “Cephane yok saldıramayız!” demesi üzerine “Cephane yoksa süngü takın. Ben size hücumu değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yeni birlikler gelecek ve yerimizi alacaktır” emri ile o zamana kadar eşi görülmemiş bir komutanlık örneği göstermiştir.
****
25 Nisan 1915 çıkarma harekâtında istediği hedeflere ulaşamayan İtilaf Devletleri vazgeçmeyerek Çanakkale’de savunma yapan Türk askerlerini imha etmek için sürekli taarruz girişiminde bulunmayı sürdürmüş, Türk askeri de Boğazı canları pahasına savunarak olağanüstü gayretlerle savaşmıştır. Yaşanan kanlı muharebeler, mevzi savaşları ve m2 ye tarihte görülmemiş oranda düşen bombalar binlerce can almaya devam etmiştir.
General Hamilton komutasında 4 Tümenli 9’uncu İngiliz Kolordusu ile 7-8 Ağustos 1915 günü Anafartalar bölgesine çıkarma yapılmış; fakat Anafartalar Grup Kumandanı Albay Mustafa Kemal komutasındaki Türk birliklerinin, 9-10 Ağustos 1915 günlerindeki başarılı karşı taarruzları ile durdurulmuştur. Hamilton’un bu başarısızlığı görevden alınmasına sebep olmuştur. Kasım 1915’te Çanakkale cephesini ziyaret eden İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener durumu yerinde görmüştür. Bu dönemde Almanya’nın Sırbistan üzerinden Çanakkale cephesine askeri malzeme göndermeye başlamış olmasının da etkisiyle İngilizler Türk kuvvetleri karşısında duramayacaklarını anlamış ve çekilme kararı almıştır. Aralık 1915’te başlayan çekilme, 9 Ocak 1916 içerisinde tamamlanmıştır.
Çanakkale Cephesi’nde İngilizlerin 205.000, Fransızların 47.000 olmak üzere İtilaf ordularının toplam 252.000 zayiatı olmuştur. Türk tarafından ise; 57.263’ü şehit (hastanede hayatını kaybedenlerle birlikte toplam şehit 75.830 [10]) olmak üzere, yaralılar, kayıplar, esirler, hastaneye sevk ve çeşitli hastalıklar nedeniyle hayatını kaybedenler dahil olmak üzere yaklaşık 210.000-218.000 arası zayiat olduğu görülmektedir[11]. Çanakkale’de Türk askerleri içerisindeki her 100 şehitten birisinin vatanına sadık Gayrimüslim tebaadan olması[12] ayrıca dikkat çekicidir.
Sonuç olarak;
Çanakkale Zaferi denilince; 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Trablusgarp ve Balkan Savaşlarının yenilgilerinin ardından; dönemin en büyük deniz kuvvetlerine karşı 18 Mart 1915 Deniz Zaferi ile 25 Nisan 1915-Ocak 1916 arasında yine dönemin en güçlü ülkelerine karşı ve orantısız bir güç dengesine rağmen Kara Savaşlarının kazanılması demektir.
Sonuçları itibariyle savaşa katılan devletlerin Rusya örneğinde olduğu gibi devrimler, bazılarında ise politik sistem değişikliklerine sebepleri gibi Çanakkale Savaşlarının birçok sonucu olmasına rağmen en önemlisi kuşkusuz; Türk Milleti’nin gelecekteki eşsiz önderi ve Millî Mücadele’nin Başkomutanı olacak olan Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa’yı ortaya çıkartmış ve adını Çanakkale’den bütün dünyaya duyurmuştur. Zira Çanakkale Savaşlarında o zamanki rütbesinin çok üzerinde ve büyük sorumluluklar yüklenerek hayati kararlar vermesiyle üstün komuta ve idare yeteneklerini gösterebilme fırsatı bulabilmiştir.
18 Mart 1915 Deniz Zaferinden sonra, Türk askerinin azim ve kararlılığı karşısında Mehmetçik “Çanakkale Geçilmez” dedirterek Kara Savaşlarını da zaferle tamamlamış ve altın harflerle Türk tarihindeki yerini almıştır.
Son söz olarak; Çanakkale Savaşlarında Mehmetçiğin yaşadığı her bir güne, her mevzide yaşananlara onlarca kitap yazılsa, onlarca film yapılsa yeterli gelmeyecektir. 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferinin yıl dönümü vesilesiyle Türk Vatanı var olsun diye can veren Aziz Şehitlerimizi ve Kahraman Gazilerimizi yâd ediyoruz. Ruhları Şâd oldun.
İsmail CİNGÖZ; Uluslararası Siyaset Uzmanı – BULTÜRK Ankara Temsilcisi. TDPB Basın Kulübü Başkanı. cingozismail01@gmail.com
[1] Ebral Sözüdemir; “Anzakların Gözüyle Çanakkale Savaşı”, İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 10, 2006, İstanbul.
[2] Doğan Doğaner; “Çanakkale Muharebeleri’nde Mustafa Kemal”, Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 47-49, 2008, Edirne.
[3] Doğaner; s. 51-55.
[4] Mehmet Ali Yazan; “Birinci Dünya Savaşı Türk Basınında Çanakkale Savaşları”, TC. Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s. 5, 1996, Sakarya.
[5] Gülşen Cengiz; “Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Savaşlarının Yeri ve Önemi”, T.C. Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, s. 73-74, 2018, Edirne,
[6] Cengiz; s. 74-75.
[7] Mehmet Kıbıl; “Çanakkale Savaşı’nda Arıburnu Muharebeleri”, s. 26-30, T.C. Yeditepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2016, İstanbul.
[8] Kıbıl; s. 31.
[9] Hakan Akköz; “Gelibolu Savaşı ve Anzaklar”, s. 50-51, T.C. Gaziantep Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2010, Gaziantep.
[10] Turgut Özakman; “Vahidettin, M.Kemal ve Milli Mücadele”, s. 99, Bilgi Yayınevi, 11. Baskı, 2018, Ankara.
[11] Doğaner; s. 152.
[12] Ömür Çelikdönmez; “Çanakkale Gazisi Dacat Derderyan Oğlu Tarihi Durduran Adam Ara Güler’in Ardından!”, 18.10.2018; https://kafkassam.com/canakkale-gazisi-dacat-derderyan-oglu-tarihi-durduran-adam-ara-gulerin-ardindan.html