Akıllı insan önce okur, sonra araştırır ve öğrenir!
Üzerinde düşünüp konuyu değerlendirdikten sonra da “Bu nedir? Neler oluyor?” diye sorgular!
Adil bir şekilde yapacağı sorgulama sonunda kendi yanlışlarını fark ettiğinde, hemen o hatalarından vazgeçer. Eğer haksızlık yaptığı biri varsa, onun karşısına geçip “Adam gibi” özür dilemesini de bilir!
Herkes bunu yapabilir mi? Bilemiyorum.
Ben hayatımın her noktasında böyle davranan biri olduğum için rahatça yazabiliyorum.
Çünkü, vicdan sahibi insanlardan beklenen tam da budur!
* * *
Maalesef okumayı sevmeyen bir toplum olduk!
Ne kitap, ne de gazete ne de dergi okumuyoruz!
Hepsini, elimizin tersi ile bir kenara attık. Milyonlarca kirli bilginin dolaştığı “İnternet çöplüğünde” gördüklerimize inanmak kolayımıza geliyor. Ya da, siyasilerden dinlediğimiz masallara inanmayı tercih ediyoruz.
Okumayıp, araştırmayınca duyduklarımızı gerçek sanmaya başladık(!)
İşte bu yüzden her konuda her konuda “çok” biliyoruz(!)
Akıldan, bilimden uzak boş kafamızla, herkese bir şeyler öğretmeye çalışıyoruz(!)
Konfüçyüs, “Yargılamak için bilmek, bilmek için anlamak, anlamak için dinlemek gerekir” demiş olsa da; biz bunların hiçbirini yapmıyoruz.
Ama hedef tahtasına kimi oturtursak, onu iyi yargılıyoruz(!)
Dinlemeye, anlamaya, öğrenmeye hiç gerek duymuyoruz. İşte bu yüzden de, içinde bulunduğumuz durumları yaşıyoruz!
* * *
Devletler, toplumları bir arada tutan önemli güçtür şüphesiz.
Onun için “ Devletin dini ADALETTİR” deniliyor.
Din ve inanç penceresinden bakıldığında; kimin neye ve nasıl inandığı devletleri ilgilendirmez.
Devletler Anayasa ile yönetilir, Anayasa ile varlığını sürdürebilir.
Anayasalar ise milletler için ortak bir anlaşma metni kabul edilir.
İşte bu yüzden;
Yasaların Anayasaya,
Tüzük ve Yönetmeliklerin de, Yasalara uygun bir şekilde ortaya yapılmasına dikkat edilir.
Böylece o toplumda huzur ve barış sağlanmış olur.
Hukukun üstün, yargının da bağımsız olduğu ülkelerde insanlar yarınlarından endişe etmez!
Çünkü böyle ülkelere yatırımcı gelir.
Herkes çalışabilecek bir iş bulup, karnını rahat bir şekilde doyurabilir.
Kimse “Siyasilerin oy hesabı ile yaptığı, erzak yardımlarını” beklemez!
Böyle bir memlekette ‘fakir fukara, garip gureba’ kalmaz. Herkes huzurlu ve mutlu yaşar!
* * *
Peki ya, bir de bize bakalım; bugün mutlu bir toplum muyuz?
Anayasal haklarımızı ne kadar kullanabiliyoruz?
Düşüncelerimizi ne kadar dile getirebiliyoruz?
Bizden farklı düşünen biriyle, tartıştıktan sonra, kucaklaşıp dostça ayrılabiliyor muyuz?
Gençlerimiz gelecek kaygısı yaşıyor mu?
Emekliler bir dilim ekmeğe muhtaç mı? değil mi?
Bırakın bunları bir tarafa, adalete güveniyor muyuz?
* * *
Vatan şairi Namık Kemal “Barika-i hakikat, müsademe-i efkardan çıkar” demişti yıllar önce.
Yani; farklı düşünen insanların fikirlerini açık ve net ifade ettiklerinde, gerçeklerin ortaya çıkacağını bundan da toplumun yarar sağlayacağını anlatmak istemişti.
Peki ya, bizde durum ne?
Bizde her şey kısa ve öz; “Aç ağzını, gör gününü!” durumları yaşanmıyor mu?
Emekliler, çalışanlar, esnaflar ekonomik kriz içinde inim inim inlerken, “Yeni Anayasa” tartışmaları arasında “En Milliyetçi(!)” Siyasi ağız tarafından “Sayın Kurucu Önder” ifadeleri kullanılmıyor mu? Bu durum herkeste şok etkisi yaratmadı mı?
Televizyon kanallarından “Bölücübaşı”nın istekleri neredeyse her akşam seslendirilmiyor mu? Evlatlarını bu vatan için şehit veren aileleri içten içe üzmüyor mu?
Muhalif olan Belediye Başkanları evlerinden “Tuzluk gibi” toplanmıyor mu? Eğer bu başkanlar yolsuzluk yaptılarsa, diğerlerinin yapmadığına dair hangi belgeler var?
Okumak, anlamak ve sorgulamak diye başlamıştım bu satırlara…
Hakikaten düşünüyor ve sormak istiyorum;
Kime ve nasıl hizmet ettiği bir türlü anlaşılamayan “Kanal İstanbul Projesi”ne inatla devam edilirken, bu projeye karşı çıkan İBB Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tam da bu zamanda tutuklanması, CHP’nin de kongresinin iptaline yönelik adımlar atılmasına ne diyorsunuz?
Ne tesadüf değil mi?