Toplum en basit tanımıyla; belirli bir kültürü ve ortak değerleri paylaşan insanlar arasındaki ilişkilerden oluşur. Bireyleri birbirine bağlayan bu ilişkilerdir...
Sevgi, saygı dürüstlük, empati, adalet, dostluk, güvenilirlik, ahlâk, gelenek-görenek, şefkat, merhamet, kültürel mirasa sahip çıkmak ve gelecek kuşaklara bu mirası aktarmak toplulukları millet yapan özelliklerdendir.
Bu değerlerden uzaklaşma olursa; toplum, toplum olmaktan çıkar, millet olma özelliğini yitirir. Bu durumda ülke tepkisiz, duygusuz, ruhsuz kalabalıkların yaşadığı kentler, şehirler hâline dönüşür. Bireyler yalnızlaşır, yan komşusunu tanımaz. Hedefler kişiselleşir, ortak payda oluşmaz. Gemisini yürüten kaptan olur, yürütemeyenlerse; tayfalıktan emekli bile olamaz...
İşte bireylerin sorumluluğu burada devreye girer. Onların tutum ve davranışları kitlelere önemli ölçüde yön verir.
Çok ilginçtir; günümüzde yapılan araştırmalar, bireylerin toplumu yönlendirmede liderlerden çok daha etkin olduklarını gösteriyor.
Ama hangi bireyler; ya da bu tarz bireylerin oluşturduğu hangi topluluklar?
Bilim insanları bireyleri gruplara ayırarak bu sorunun yanıtını bulmaya çalışmış.
1- Yolunda AŞ'ler:
Bu tarz gruplar, her dönemde kendine köşe başlarında yer bulan insanlardan oluşur. Bu tipler, kendi gelecekleri için her yolu meşru görür, bunun için her türlü tavizi vermekten kaçınmaz.
Yeri geldiğinde ülkücü, yeri geldiğinde devrimci, yeri geldiğinde liberal, hatta siyasal İslamcı olarak çıkarlar karşımıza.
Maşallah, her telden çalarlar yani.
Onlar için ilkeler, değerler, dava yok hükmündedir. Kendi başarıları için her yolu mübah görürler.
Yani fırıldaktan bile hızlı dönerler. Girdikleri ortamı mikser gibi karıştırır, sonra olup biteni keyifle durur seyrederler.
Emek hırsızlığı uzmanlık alanlarıdır ve aynı zamanda çok sinsidirler.
Şark kurnazlığı bunların ciğerlerine işlemiştir. Eşi, dostu bile ne zaman ne yapacağını kestiremez.
Tek bir amaçları vardır, o da; her zaman hedefledikleri yere ulaşabilmek veya orada kalabilmek.
Dünyanın kendi eksenleri etrafında dönmediğine altı asırdır Galileo bile hâlâ inandıramamıştır.
Menfaatleri için yapamayacakları şey yoktur, çıkarları yoksa çocuklarını dahi sevmezler. Mutlaka bir karşılık beklerler, işlerine gelmeyince babalarını tanımazlar...
Pişkinlikleri, yüzsüzlükleri, insanı tiksindirecek boyuttadır. Midesi sağlam olanlar bile lavaboya zor yetişir... Lağım fareleriyle adeta yarışırlar.
Egoları tavan yapmış, narsist insanlardır. Toplumu hasta eden tehlikeli bulaştan, vebadan farksızdırlar. Vücuda dadanan asalaklardan daha beterdirler.
Tedavileri mümkün değildir.
2- Hurafeci Safsatacılar:
Aklını, mantığını, bilimi bir kenara bırakarak, hurafelerle yaşayan bu Ortaçağ artıkları; kendileri gibi olmayanları, düşünmeyenleri düşmanı olarak görür. Ulusal bağları ve aidiyet duyguları bulunmaz.
Yolunda AŞ'lerden daha tehlikelidirler.
Toplumların ıslah olmaz, iyileşmek bilmeyen habis ur'larıdır.
3- Doğuştan Muhalifler:
Bu tarz gruplar, ne yapsanız memnun olmayan bireylerden oluşur. Ağzınızla kuş tutsanız yaranamazsınız. Sürekli eleştiri halindedirler. Adete dünyaya her şeye muhalif olmak için gelmişlerdir. "Hadi gel, sen de taşın altına elini koy!" dediğinizde; anında ortadan yok olurlar.
Değişim, gelişim onlar için sözden, bir slogandan öteye geçemez.
Unutmadan; güzel konuşurlar, iyi hatiptirler. Ama iş icraata gelince, kocaman bir balon gibi patlarlar.
4- Vurdumduymazlar:
Gelecek kaygısı nedir bilmezler. Dünya umurlarında olmaz. Mahalle yansa, onlar aynanın karşısına geçip saçını tarar.
Hallerinden pek memnun; amaçsız, hedefsiz bir şekilde hayatlarını sürdürürler. Algılama yetileri neredeyse sıfırdır.
"On dönüm bostan, yan gel de yat Osman!" deyimi, bu gruptakiler için söylenmiştir.
Tıp bilimi henüz bunlara bir çare bulamamıştır...
5- Yılgın Uyurgezerler:
Bu grup üyeleri "Artık ne olacaksa olsun!" moduna girmiş, umutları tükenmiş, adeta bitkisel hayatta yaşamlarını sürdüren insan gruplarıdır. Robotlar gibi programlanmış, bu kalıpların dışına çıkamayan kişilerden oluşur. Gözlerindeki ışıltı sönmüş, omuzları çökük, başkalarından medet bekleyen zavallılardır.
Ölmediklerini iddia etseler de, beyin ölümleri gerçekleşen bu tipler için yapılacak bir şey yoktur.
6- Kibirli Herbokologlar:
Her bi b.ku bilen, paçalarından cahillik dökülse de, her konuda ordinaryüs kesilen had bilmezler, grubun asıl üyeleri olarak yerini alır. Akılları yoktur ama her konuda mutlak bir fikirleri vardır. Bu yüzden yerli yersiz her söze balıklama atlarlar...
Tüm alanlardaki uzmanlıkların telif hakları güya kendilerine aittir.
Sözü kimseye vermezler, kimseyi dinleme zahmetine girmezler. Her salataya maydanoz olmak gibi berbat bir alışkanlıkları vardır.
Girdikleri ortamda rahatsızlık verirler, iğreti dururlar...
Söyledim ya; hiçbir halt etmedikleri, bilmedikleri gibi üstüne; her konuda ahkâm kesmeye bayılırlar, her b.ku yalnızca kendilerinin bildiğini iddia eder dururlar...
Sinir bozucu halleriyle hiçbir zaman düzelme gösteremeyen, iflah olmaz ruh hastalarıdır.
Psikologların başlarının belasıdır.
7-Polyannacılar:
Bu gruptakiler saflıkla salaklık arasında gezinip dururlar.
Her şeyden bî-haber, kendi kurdukları hayâl dünyalarında bulutların üzerinde gezer gibi yaşarlar.
Farkındalık, gerçeklik onlar açısından ütopik terimlerdir.
Hayata bakışları, "lay lay lom" 'dan öteye geçemez.
Sinir bozucu halleri, insana "Pes yahu!" dedirtir.
8- Seçilmiş Görevliler:
"Tapınak Şövalyeleri" gibi gizli, nereden talimat aldıkları belli olmayan, kendilerini asla ifşa etmeyen oldukça tehlikeli gruplardır.
Uluslararası istinbarat servislerinin tamamı ile yakından temas halindedirler.
Üstlendikleri görevleri eksiksiz yerine getirmek için akla hayale gelmeyen metodları (sonuçları ne olursa olsun) denemekten geri durmazlar. Yalnızca güce taparlar. Milleyetleri, hiçbir mensubiyetleri bulunmaz. Kimi zaman etnik, kimi zaman mezhepsel çatışmaların başındaki bir numaralı organizatörler, bunlardır.
Seçilerek özel olarak yetiştirilmiş bu görevliler, Dünya'nın başına beladır. İblis bile bunlarla baş edemez.
Kaos yaratmak, toplumları ayrıştırmak asli görevleridir.
Bunun için Yolunda AŞ'leri ve Hurafecileri takımını maşa olarak kullanırlar.
Er ya da geç ne oldukları anlaşılır anlaşılmasına ama iş işten çoktan geçmiş olur.
Tek korktukları, çekindikleri insan tipi; İdealistlerdir!..
9- İdealistler:
Bu gruptakiler; Yolunda AŞ'lerin, hurafecilerin, herbokologların ve özellikle Seçilmiş Görevlilerin hedefindeki bir numaralı düşmanlarıdırlar.
Sürekli iftiralara, baskı ve itibarsızlaştırmalara maruz kalırlar. Ancak mücadeleyi bırakmayan, gözlerini budaktan sakınmayan yılmaz savaşçılardır.
An'da kalmayı başarabilen, birçok şeyi sorgulayan, gerçekçilik prensibini kendine şiar edinmiş ender bireylerdir. İnandığı değerler ve ilkeleri onlar için vazgeçilmez kutsallarıdır.
Bu insanları satın alamazsınız. İnanmadığı, ilkelerine aykırı bir şeyi yapmaya zorlayamazsınız, yaptıramazsınız.
Farkındalıkları yüksektir. Entellektüel birikime sahip olan bu grup üyeleri; çevresinde tüm olup biteni algılar, muhakeme eder ve ona göre pozisyon alır.
Akıl, mantık onların en güçlü silahıdır. Cesur silahşörlerdir.
Bir toplumda idealistlerin sayısı ne kadar fazlaysa, o toplum yeni bir "Rönesans" yaşamaya o kadar yakınlaşır. Yani toplumlardaki değişimler bu "idealist"ler sayesinde gerçekleşir...
Kendi doğruları, aynı zamanda evrensel doğrularla aynı özellikleri taşır.
Ancak günümüzde nesli tükenmekte olan bu tür, ne yazık ki bırakın koruma altına alınmayı, yok edilmek için adeta hedef tahtası haline getirilmiştir...
Bu yüzden sessiz, sedasız (şimdilik) yeni bir Rönesans'ın mimarlığını yapacağı günü sabırla beklemektedirler.
10- Önderler-Liderler:
Yüksek öngörüsü sayesinde ne şartta olursa olsun, başarıya ulaşmak, O'nun en büyük özelliklerinden biridir. Kitleleri arkasından sürükler.
Bugün dahi emperyalist güç odaklarının hain işbirlikçileri boş durmaz. Sürekli aleyhinde olur olmaz iftiralara kalkarlar. Ama her seferinde başarısızlığa uğrarlar. Çünkü O, tüm kalplerde asla unutulmayacak mümtaz yerini almıştır.
"Umutsuzluk" diye bir sözcük bilmez. Vatanı, milleti her şeyden; kendinden, ailesinden önce gelir.
Yok olmasına ramak kalmış mazlum bir halkı ayağa kaldırıp "Ulus" haline getirmiştir.
Fazla konuşmaz ama konuştuğu her şey tarihe mal olur!
Boş yere nutuk atmaz ama sonraki nesillere ışık tutacak "Nutuk" adında bir kitap yazar.
Liyakat, olmazsa olmazı; azim, cesaret ve kararlılık kişiliği ile tam olarak örtüşür.
Gerçek bir Vatanseverdir!
Gerçek bir "Önder", gerçek bir "Lider", gerçek bir "Kahraman" 'dır...
Bağımsızlık O'nun karakteridir.
(Bu grupta yalnızca bir kişi olduğu için özellikle tekil sözcükler kullandım.)
Dünyada eşi benzeri olmayan, tek Lider olarak kabul edilen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk,
10 Kasım 1938 tarihinde; en son ve en önemli şahsiyet olarak hayata veda etmiş, adını altın harflerle tarihe ve yüreklere yazdırmıştır.
Işıklarda uyusun...
Bir daha böylesi gelir mi?
Yok, sanmam...
Yazımın başında ifade ettiğim gibi; hiçbir şey yapmadan, öylece oturup hâlâ on'uncu gruptan "Biri çıkar." diye beklenti içinde olanlar, kurtarıcı bekleyenler, daha çoook bekler.
Benim umudum yalnızca "Dokuz" 'da!...
Çevrenizde, yakınınızda "Dokuz" 'uncu gruptan birisi varsa, şanslı; birileri varsa, çok daha şanslısınız demektir.
Onlara sahip çıkın, destek olun. Arkalarında değil; yanında, omuz omuza, kale gibi durun.
On' dan bir Atatürk daha gelmez.
Geriye tek seçenek kalıyor; Dokuzların artması ümidiyle...
Sağlıcakla kalın.
Tansel GEYİK