Diyelim ki bir derneğe, spor kulübüne vakfa veya herhangi sivil toplum kuruluşuna başkan seçilecek.
Siz de oy kullanma hakkına sahip üyelerden birisiniz.
Ne yaparsınız?
Adaylara bakar; araştırır, o pozisyona kim uygunsa gider o adaya oy verirsiniz.
Desteklediğiniz aday kazanırsa ne âlâ! Kaybederse bir sonraki seçime kalır iş.
Yani yine bir şans var.
Peki siyasi partilerde bu işler nasıl dönüyor, pardon nasıl oluyor?
Anlatayım...
Delege olacak isimler öncelikle ilçelerden başlanıp, il ve üst kurula kadar bir grup tarafından "dikkatlice, özenle dizayn" ediliyor...
(Dizayn ediliyor derken şaka yapmıyorum. Hiç kimse bana partilerdeki delege seçimlerinin adil ve özgür bir şekilde yapıldığından söz etmesin. Hepsinde usul aynı.)
Muhalif olmayı bırakın, o ihtimali bile ortadan kaldırmak için tüm riskler böylece bertaraf edilmiş oluyor.
(Haklılar, çünkü bu işlerde sürprizlere yer yok.)
“Bu riskler nasıl oluyor da ortadan kaldırılıyor?” diye soracak olursanız, izninizle devam edeyim.
Şöyle oluyor:
Mesela, o partinin Genel Başkanı kurultay günü çıkıyor kürsüye ; Güya yıllardır hayali olarak gördüğü "Çarşaf liste olacak!" diye ahkâmlar kesiyor, büyük laflar ediyor, defalarca değişimden dem vurup tam da "organize işler" filmi gibi herkes rolünü ezberlemiş oynarken, kendisinin bu tezgâhtan sanki haberi yokmuş gibi, pişkin pişkin bütün delegelere sözde demokrasi dersi veriyor...
Aman Allah'ım!
Salonda bir alkış, bir kıyamet kopuyor ki; sormayın.
Bu gazın ardından, niyeti olmayan delegeler bile GİK'e aday olma telaşına, yarışına giriyor; Divan Başkanlığına koşa koşa gidip bir hevesle dilekçelerini veriyor...
Nasıl olsa herkesin eşit seçilme şansı var ya!
Sonrasında GİK'e girmek isteyen tüm adayların isimleri müracaat sıralarına göre yine çok itina ve titizlikle(!) sahne arkasında hazırlanıyor.
Salonda bulunan tüm partililer merakla açıklanacak listeyi beklerken; eyvah, o da ne?!...
Çarşaf diye yutturmak istedikleri listenin içine (110-140 arası) blok listeyi tak! diye yerleştiriveriyorlar!
Tezgahı bilenlerin dışında salondakilerin tamamı şokta!
Bu olay, "çarşaf içinde blok liste" olarak siyasi tarihimizde yerini alıyor.
*Hani çarşaf liste olacaktı?
*Hani herkesin GİK 'e girme şansı vardı?
*Hani bu kurultay gerçek bir demokrasi şölenine dönüşecekti?
*Hani bugün bir milat, değişimin başlayacağı gün olacaktı?.. gibi sorular havada uçuşurken, şeytanın bile aklına gelmeyecek bir hamle daha geliyor.
Açıklanan listede, güya GİK adaylarından biri yanlışlıkla yazılmış denilerek listeden çıkarıldığını, böylelikle adınızın bir sıra yukarı kaydırıldığını oylama başladıktan tam bir saat sonra ancak öğreniyorsunuz.
Haydi buyurun cenaze namazına...
(Bu operasyon; blok listede bulunan 110-140 arasına değil, 140' tan sonrasına yapılıyor. Çok dahice değil mi? )
Burada amaç, çarşaf listenin içine yerleştirdikleri blok listedeki isimlerin dışında kimsenin fazla oy almaması, başka bir ismin öne çıkarak GİK'e girmemesi...
Yani senaryo çoktan yazılmış, tezgâh ona göre kurulmuş.
Diğer delegeler bu rezillik bu orta oyununu karşısında elbette oturup izlemiyor...
Divan başkanlığına itirazların, şikâyetlerin ardı arkası kesilmiyor. Kurultay tam bir kaos ortamına dönüşüyor. Ama Başkan ve heyeti bu itirazların hiçbirini dikkate almıyor!
Sonuçta; atı alan Üsküdar'ı değil, tee Tekirdağ'ı çoktan geçiyor.
(Bu verdiğim örnek, birkaç yıl öncesinde bir siyasi partinin kongresinde yaşanmış gerçek bir olaydır. O güne şahitlik edenler, mutlaka hatırlar. Çünkü unutmak mümkün değil...)
Ama sıkı durun, daha bitmedi.
Asıl bomba şimdi geliyor.
O kurultaydaki yapılan tezgahı önceden bilen ve sesini çıkarmayan Divan Başkanı; şu anda o partinin Genel Başkanı.
Ne o?
Çok mu şaşırdınız?
Şaşırmayın; bu tarz şeyler partilerde de yaşanan benzer, sıradan olaylar...
Bu trajikomik anıyı size anlatmamın elbette bir nedeni var.
Geçen haftaki yazımı okuyanlar anımsayacak. Toplumdaki bireyleri gruplara ayırmış, onuncu gruptan bir daha Atatürk gibi bir mümtaz şahsiyet, gerçek bir "Lider" çıkmaz; umudum yalnızca İdealistlerde demiştim.
İyi de, haksız mıyım?
Günümüzde bırakın bir lider çıkmasını, İdealistlerin siyaset yapmasına izin dahi yok.
Benim verdiğim bu örnek yüzlercesinin içinden yalnızca biri..
Emin olun, daha tonlarcası bütün partilerde var.
Hazır yeri gelmişken, içimde kalmasın; mevcut Genel Başkana da birkaç sorum olacak.
Sayın Genel Başkan;
★O günkü yapılan dümenlere gerçekten değdi mi bari?
★Blok listede adları olanlardan, GİK'e giren o isimlerden kaçı kaldı partinizde?
★Şayet Divan Başkanı olarak o gün yapılanlara kayıtsız kalmayıp masaya yumruğunuzu vurup, arslanlar gibi;
"Böyle bir adaletsizliği, böyle bir rezilliği kabul etmem mümkün değil!” diye karşı çıksaydınız; bu gün sadece bir Genel Başkan değil, aynı zamanda bir "Lider" de olabileceğiniz ihtimali hiç aklınızdan geçmedi mi?
Neyse, bu beyin yakan soruları geçelim...
Ülkenin çok daha ciddi problemleri, sıkıntıları var.
Bunların çözümüne yoğunlaşalım.
Yazımın sonuna gelirken önemli bir detayı da atlamak istemem.
Sözünü ettiğim o kurultay günü, Parti'nin başındaki zat-ı şahaneleri, muhterem Hanımefendinin kürsüden ve sürekli olarak yüksek perdeden; "Değişim şart, değişim sart!” diye haykırmaksının altında yatan, meğer saç rengini değiştirecek olmasıymış...
Ne yazık ki o kurultaydaki listede yapılan ORGANİZE İŞLER'in hemen farkına vardık ama; "Değişim"in yalnızca saç renginden ibaret olduğunu biz nereden bilelim...
Umutla, sağlıcakla kalın.