HANDE USTAMAHMUT

Tarih: 23.10.2024 13:10

POSTMODERNİZM VE CİNSİYETİN AKIŞKANLIĞI FEMİNİST HAREKETİ

Facebook Twitter Linked-in

Modernizmin temel paradigmasını oluşturan Aydınlanma düşüncesi, akıl ve rasyonaliteyi merkezine alan bir entelektüel harekettir. Aydınlanmanın etkisiyle modernizm, akıl ve bilimi temel alan bir anlayış geliştirmiş, din ve geleneksel yaklaşımları ise birer engel olarak görmüştür. Modernistdüşünce, dünya meselelerinin çözümünde din yerine aklı ön plana koymayı savunmuştur. Göreceliliğe yer vermeyen modernist Batı anlayışı, dikotomik ayrımlarla felsefesini şekillendirmiştir. İyi-kötü, özne-nesne, kadın-erkek gibi ikili karşıtlıklar üzerine temellenen bu felsefe, bu ayrımlardan birine olumlu değer atfederken diğerine olumsuz değerler yüklemiştir.

 Modernitenin ikili karşıtlıkları temel alan bu yaklaşımı, bir tarafın daha edilgen bir konumda kalmasına neden olmuştur. İktidar ilişkilerinin keskin ve katı ayrımlarla şekillendiği modernist anlayış, postmodernite ile daha parçalı ve akışkan bir hale gelmiştir. Çünkü modernitenin büyük anlatılarının vaat ettiği düşüncelerin gerçekleşmemesi, doğaya karşı aklın, kadına karşı erkeğin konumlandırılması gibi ikili karşıtlıkların ürettiği güç eşitsizlikleri bu dönüşümün temel nedenlerinden biri olmuştur. Bu durum, feminist düşünce tarafından modernizmin evrensel ve özcü yaklaşımlarının cinsiyet bağlamında eleştirilmesine yol açmıştır. Feminist bakış açısı, kadının edilgen konumunu sorgulayarak cinsiyetler arasındaki eşitsizliklerin modernizmin bir ürünü olduğunu öne sürmüştür. Modernitenin Kartezyen anlayışının bir sonucu olarak ortaya çıkan güç eşitsizlikleri, Jacques Derrida ve Michel Foucault gibi postmodern düşünürler tarafından eleştirilmiş ve modernist yaklaşıma karşı bir direnç geliştirilmiştir. Günümüzde cinsiyet ve cinsellik alanında yaşanan dönüşümlerde feminist hareketlerin etkisi büyüktür. Özellikle 20. yüzyılın sonlarına doğru ivme kazanan postmodern anlayışla birlikte feminist hareket, ırk, etnisite ve cinsellik gibi farklılıkları merkeze almaya başlamıştır. Postmodernizmin etkisiyle ortaya çıkan üçüncü dalga feminizm, modernizmin büyük anlatılarına ve özcülüğüne karşı çıkarak yeni bir perspektif geliştirmiştir.

 Üçüncü dalga feminizmin temel isimlerinden biri olan Judith Butler, queer teoriyi ön plana çıkararak bu bağlamda önemli bir rol oynamıştır. Birinci ve ikinci dalga feminizm eşitlik, adalet ve hak arayışlarını modernizmin öğretileriyle sürdürürken, üçüncü dalga feminizm farklılık ve çeşitlilikleri vurgulayarak farklı cinsel kimliklerin de görünürlüğünü sağlamıştır.1960’lar ve 1970’lerde belirginleşen feminist anlayış, postmodernizm ile şekillenen bir forma kavuşmuştur. Modernitenin onayladığı ikili karşıtlıklardan oluşan anlayışın insanlığa cinsiyet ve cinsellik anlamında eşitlik ve fayda getirmediği görülünce, postmodern yaklaşım modernizmi sorgulamaya başlamıştır. Modernitenin cinsiyet rollerinde oluşturduğu ikili ve özcü ayrımlar, postmodernizm ile çoklu ve kültürel olarak değişken bir forma bürünmüştür. Heteroseksüel anlayışın sorgulanmasıyla birlikte cinsiyet ve cinsellik algıları, postmodern dönemde farklı bir boyut kazanmıştır. Heteroseksüel anlayışın baskıcı eğilimlerinin tartışılması sonucunda cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramları da yeniden ele alınmış ve yeni ideolojik yapıların oluşmasına zemin hazırlanmıştır. Cinsel kimliklerin çoklu olduğunu ve bu kimliklerin akışkan olduğunu savunmak, cinsiyetsiz kimliklerin oluşumuna yol açmıştır. Farklı cinsel kimliklerin toplumsal olarak meşrulaştırılması, feminist hareketlerin etkisiyle ve cinsiyet değiştirme operasyonlarının yaygınlaşmasıyla mümkün olmuştur. Teknolojik gelişmeler sayesinde kadınlar, üreme pratiklerinden uzaklaşmış ve laboratuvar ortamında embriyolar elde edilmeye başlanmıştır. Bu teknolojik ilerlemeler cinsiyetlerin, akışkan bir hale gelmesine yol açmıştır. Postmodernizmin bir sonucu olarak ortaya çıkan bu cinsel kimliklerdeki akışkanlık, modernizmin büyük anlatılarına karşı bir başkaldırı olarak kabul edilmektedir. Modernizmin evrenselciliğinin aksine, postmodernizm yerelliğe ve tarihselliğe vurgu yaparak çoğulluğun ve çeşitliliğin ön plana çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu da bireysel farklılıkların daha görünür hale gelmesini sağlamıştır. Ancak Donovan’a göre, postmodernizmin aşırı uç yorumları nominalizme yol açabilir. 

Farklılıklara vurgu yaparak evrensel değerleri reddeden postmodern anlayış, tüm evrensel gerçeklikleri yok sayarak çelişkili bir hal alma tehlikesi taşımaktadır. Dolayısıyla bugün geldiğimiz noktada aşırılıkların yol açtığı problemleri görerek, hareket etmek elzemdir. Şayet feminist hareket, etkili bir çıkış yapmak istiyorsa birçok parametreyi göz önünde bulundurarak politika geliştirmelidir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —