Şöyle etraflıca insanlara geriden bakıyorum. Herkes mutsuz, herkes bezgin herkes sinirli… Sanki bir esintiyle oradan oraya akıp gidiyor onca insan. Bu kadar mutsuz, bu kadar ruhsuz nasıl olduk? Yoksa hep mi böyleydik; düşünüyorum ama bulamıyorum. Bu deli sorularla cebelleşip duruyorum.
Emeklilerimiz kahve köşelerinde, banklarda orda burda…
Nedir bu boş vermişlik?
Neden böyle?
Yıllarca çeşitli kamu kuruluşlarında, çeşitli sektörlerde görev yapmış bunca insan şimdi köşe yastığımı olmalı?
Neden böyle bir şey layık gördünüz kendinize ?
Birçok sivil toplum kuruluşları var. Boş zaman kaybedilmesi yerine biraz destek olunamaz mı? Fikirler öneriler sunulabilir. Çorbaya biraz da bizim katkımız olur. Hem kendimizi işe yaramayan atıl insan duygusundan kurtarır; hem de küçük dokunuşlarla büyük birçok amaca destek olunmuş olur. Birilerine derman olur. Aynı zamanda da kendi duygusal şifalanmamızı sağlamış oluruz. İnsan faydalı olduğu sürece fayda görür. Elimizi uzattığımız kadar da bize el uzanır. Doğanın kanunu budur.
Yılların emeği, tecrübesi neden katkı sağlamasın? Birliğimiz dirliğimiz değil midir? Ne zaman egosal davranışlarınızdan çıkıp toplum refahı için katkı sağlayacağız? Bu hepimizin görevi değil mi?
Bu topraklarımız kanla yıkanmış, çoluk çocuk, genç, yaşlı, kadınlarımız, erkeklerimiz canla başla savaşmış. Hiç kolay olmamış. Çok emek verilmiş. Çok çile çekilmiş.
Şöyle bir düşünelim; hepimiz emekliyiz, hepimiz kadınız, hepimiz erkeğiz, hepimiz genciz… Peki onlar vakti zamanında, kadın/erkek/ genç değiller miydi? Onların hiç psikolojileri bozuk olmadı mı? Hep mutlu, hep bahtiyar, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında mıydı?
Hiç mi öfkelenmediler mi? Hiç mi sıkılmadılar?
Hangi yerde tatil yapalım diye düşünme olanakları oldu mu sizce?
Strese mi girdiler?
Stres nedir biliyorlar mıydı acaba?
Ne yapıyoruz biz Allah aşkına bu insanlar insan değil miydi? Bu insanların hiç duygusu yok muydu? Varsa yoksa bizim alınganlıklarımız, varsa yoksa bizim kaprislerimiz…
Şöyle baştan aşağı silkelenmemiz temizlenmemiz, kendinizi kendimize getirmemiz gerekir. Bu topraklar, bu vatan, bu bayrak bizim. Göz yumduğumuz, görmezden geldiklerimiz ne varsa, bunlar için yarın kapımız çalınmayacak. Diyelim ki kapımızı çaldılar, o zaman tokmakla hem kapıya hem de kafamıza vuracaklar. Daha ne vakit kendimizi buraya getireceğiz.
Gençlerimiz, pırıl pırıl gençlerimiz gelecekten bir şey bekleyemiyor. Bunun sorumlusu sizce gençler mi? Pardon da biz ne analık babalık yaptık ki ? Nasıl berbat durumdayız farkında mıyız? üç kuruş para verip baktığımızı zannettiğimiz evladınız ellerimizden kayarken… Ancak konuşarak, söylenerek çözüm bulacağınıza zannediyorsunuz. Sürekli eleştirdiğimiz evlatlarımıza söylenirken, sizde sütten çıkmış ak kaşık mıydınız? Yapmayın! eğri oturup doğru konuşalım. Farkında olarak yavrularımızın, canlarımızın duruşundan, bakışından ruh halini hissedebiliyor musunuz? Yoksa gerek mi duymuyorsunuz? Biliyoruz ki anne baba rol modeldir. Karşısında sigara içip, ’evladım sakın içme’’ nasıl dersin. Ergen gibi sürekli hasbelkader öğrendiğin telefonda sörf yaparken hiç mi yorulmadın? Hiç mi etrafındakilerle iletişim kurmak istemedin? Nasıl şeysin? Anne baba olmak demek doğurduğun çocuğunu sürekli eleştirmek midir? Midesini susturunca, bedenini örtünce bitiyor mu? Bu kadar mı ? Evet belli ki bu kadar.
Her şey ortada, insan olarak kavram değişmiş, algı değişmiş, yalnızca bir madde. PARA bir nesne… Para tapınağımız; ama elinde olanda, olmayan da yatıp kalkıp ‘’para’’ dan başka bir şey çıkmıyor ağzından.
Yanlış anlaşılmasın tabi ki hayatımız idame ettirmek için para olmasa onlardan ama her yere koymak biraz sakıncalı.
Parayla sevgi satın alan görmedim.
Parayla itibar satın alan da görmedim.
İnsanlığımızın temelinde sevgi ve itibar… olmazsa olmazlardan değil mi? öyleyse bir daha düşünsek nasıl olur?
Görselimizi donatmaya çalışırken içimizi boş bırakıyorsak yok olmaya mahkumuz. Aklımız, beynimiz, ruhumuz donatılır ise ebediyete kadar katkı oluruz.
Gençlerimize rehber olmayı başaramaz iken, onların başarısızlıklarını sorgulamak biraz acizlik değil mi? Hasar verdiğin çocuğun sağlam olmasını nasıl beklersin? Ebeveyn sorunlu ise nasıl sağlıklı çocuk olmasını beklersin? Önce kendimize bakmamız gerekmez mi?
Çok geç kalmadan kendimize bir ışık tutalım.
‘’Ben’’ düzelirsem her şey düzelir.
‘’Ben’’ seversem herkes sever.
O zaman bunu bilir onu söylerim. İnsan önce kendini bilecek.
Aydınlığın kadar aydınlatırsın.
Haydi durma ışığını yak seninle birlikte tüm ışıklar yansın.
Çok geç olmadan gözümüzdeki sis perdelerinden kurtulalım.
Bu çocuklar bizim
Bu vatan bizim
Bu toprak bizim
Bize bizden başka kimse kucak açmaz
Bize bizden başka kimse elini uzatmaz
Bu eller bizim
Dirliğimiz için, birliğimiz olmalı
Unutmayın
Sevgiyle kalın sevgili okuyucularım.
Selma Erdel