Ahilik haftasına girdiğimiz şu hafta içinde bu haftanın anlamını küçük, büyük, genç, yaşlı, öğrenci, öğretmen, bürokrat, iş adamı ve en önemlisi toplumu şekillendiren yönlendiren büyük bir sorumluluk içinde olan politikacıların derinlemesine tekrar iki elini başına alıp bu kıymetli değeri yaşamalı ve yaşatma konusunda çaba harcamalıdır.
Diyoruz ya bu topluma değerlerimize ne oldu! Olan oldu…
Kendi öz kültürümüzü yitirdikçe toplum ahlakı da siyasi ahlak da değişti.
Öncelikle şu anki mevcut siyaset anlayışla toplum ahlakının bozulması birebir gitmektedir. Ülkemizde siyaset nasıl düzelir ve normalleşir diye beklerken öncelikle toplumun normalleşmesi gerekmektedir. Kültürel yozlaşmanın engellenmesi kültürel değerlerin aktif ve canlı tutulması gerekmektedir.
Toplum birbirinden bu kadar ayrılmışken milli ve manevi değerlerimiz öz Anadolu kültürümüzü diri tutulması gerekir.
Avrupa’nın adalet anlayışından ve ahlakından örnekler verdiğimiz şu yıllarda kendi öz kültürümüz olan değerler hak ve adalet anlayışımızı Anadolu’nun en değerli Ahilik felsefesini, toplumun gözünü, gönlünü kapatmak isteyen çaba harcayanlara fırsat verilmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Ahi Evran felsefesini bilincini en hızlı toplumun her alanında acil olarak aktif hale getirmeyi tekrar başarırsak ne hukuk dan ne ahlak dan ne de siyaset nasıl normalleşir sorusunun cevabını aramayız.
Bu bağlamda siyasetçilerin sivil toplum kuruluşların sürekli gündemi tartışmak yerine toplumun normalleşmesi için Anadolu felsefesini harekete geçirmek daha yararlı olacaktır. Milli çıkarlar öncelik olduğu sürece siyaset, sosyal yapı birbirini etkiler ve besler. Kırşehir’in UNESCO Geçici Kültürel Miras Listesi’ndeki iki tarihi eserinden biri olan Ahi Evran Cami ve Türbesi, Ahiliği tanıtmak için yurt içinden ve dışından şehre gelenlerin ilk adresi oluyor.
Yüzyıllardır Anadolu’nun ve dünyanın farklı yerlerinden ziyaretçilerini ağırlayan cami ve türbe, ahiliğin engin ve evrensel prensiplerinin de manevi merkezliğini yapıyor.
Ama biz bu değerleri prensipleri bu felsefeyi yavaş yavaş her alanda yitirmemek çaba harcamamız gerekmektedir.
Ahi Evran’ın Anadolu’nun kültürel mirasa önemli bir yeri vardır. Mesleki dayanışma, yardımlaşma ve ahlaki değerlere odaklanarak esnaf ve zanaatkarlar arasında birlik ve düzeni sağlamıştır. Ahi Evran bir felsefenin bir ürünüdür. Ahi Evran mirası somut ve somut olmayan unsurlardan oluşmuştur. Somut kültürel miras olarak Ahi Evran geleneğiyle ilişkilendirilen yapılar, mesleki eğitim veren ocaklar, eski dönemlerdeki zanaatkarların faaliyet gösterdiği çarşılar, medreseler türbeler gibi fiziksel kalıntılar oluşturmaktadır. Somut olmayan kültürel miras olarak ise Ahi Evran’ın öğretileri, toplumsal, dayanışma dürüstlük, yardımlaşma gibi değerler, bugün hala Anadolu kültürünün bir parçası olarak yaşamaya devam etmektedir. Bu değerler, insan ilişkilerinde, ticarette ve toplumsal düzenin korunmasında etkin bir role sahiptir..
Ahilik, Türkçe “akı” (Divan’ül Lügat’it Türk’te) “cömert”, “eli açık” anlamında kullanılmaktadır. Terim olarak, XVIII. yüzyıldan sonra bir esnaf-sanatkâr birliği hâline dönüşmüş olsa bile, XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu’da görülmeye başlayan, Anadolu’nun vatanlaşmasında ve Osmanlı Devleti’nin kurulmasında büyük rol oynayan dinî, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasî boyutları olan bir sistem olarak tarif edilebilir.
Ahi Evran, Anadolu’da Ahilik Esnaf Teşkilatının kurucusu olan büyük âlimdir. Batı Azerbaycan tarafından bulunan Hoy kasabasında doğmuş insanlara kardeşlik ve beraberliği aşılamak için Anadolu’ya gelmiştir. Denizli'de yaşamış ve 1261 yılındaki vefatına kadar Kırşehir'e yerleşmiştir. 93 yıl yaşadığı ve 1261 yılında öldüğü gerçeğinden 1171 yılında doğduğu anlaşılmaktadır. Azerbaycan, Horasan ve Bağdat'ta eğitim gördükten sonra 1205 yılında Anadolu'da Kayseri'ye geçerek burada Ahilik tarikatını kurdu ve Anadolu'nun birçok şehri üzerinden teşkilatını sağlamıştır. Kayseri’ye yerleşmiş burada “Sanatların en kutsalıdır. Çünkü sabır ve tahammül gerektirir.” dediği debbağlık(dericilik) işini yaparak geçimini sağlamıştır. Bunun yanında halkı irşad etmeye devam etmiştir. Daha sonra Kırşehir’e gelerek hayatının sonuna kadar burada kalmıştır. Tabakçıların bilgesi, 32 zanaat ve ticaret türünün lideri olarak kabul edilen Ahi Evran, "Ahilik tarikatını kuran bir Türk filozofudur.
Kardeşlik, cömertlik ve yiğitlik manasına gelen Ahi Evran, bugünkü manada Esnaf Teşkilatı diyebileceğimiz bu kuruluş. Esnafı bir çatı altında toplamış ve örgütlenmesini sağlamıştır. Ahilik, sanat, ticaret ve mesleğin olgun kişilik, ahlak ve doğrulukla iç içe girmiş bir karışımıdır. Ahi diye anılan kişi kesin olarak bir sanat, ticaret ya da meslek sahibidir. Bununla beraber Ahi, olgun, ahlâklı, merhametli, iyiliksever ve her işinde, her davranışında dürüst ve güvenilir bir kişidir.
Ahi Evran, kaynağını yesi’den alan kutlu bir davânın gönül erleri ile birlikte bu toprakları vatan yapmanın, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasının öncülüğünü yapmıştır. Özellikle yeni kurulan Ahilik sistemi ile Anadolu’ya göç eden Türkmenlere hem aş hem iş vermiş; onları tekke ve zaviyelerde iyi bir Müslüman ve vasıflı bir meslek sahibi üretici insan hâline getirmiştir. Onları hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışan insanlar halinde yetiştirmiştir. Böylece Anadolu’nun iktisadi kalkınmasına ve imâr edilmesinde öncülük etmiştir.
Ahi Evran, 32 çeşit esnafı teşkilatlandırmış; Selçuklu ve Osmanlı coğrafyasında sanatını icra eden bütün esnaflar İslâm medeniyetinin zirve kuruluşu Ahilik Teşkilatının merkezi Kırşehir olduğu için buradan “İcâzetnâme” almışlardır.
Kardeşliğin, cömertliğin, yiğitliğin, fedakârlığın, doğruluğun, dürüstlüğün, kalitenin, üretimin, ahlâkın, sanatın, aklın ve bilimin esas alındığı Ahilik Teşkilatının kurucusu bu faziletli âlim ve mutasavvıf Ahi Pîri Horasanlı Türkün, kesin olmamakla birlikte Moğollara karşı mücadele ederken 93 yaşında şehit edildiği ifade edilmektedir. 1261 (H.653). Kabri Kırşehir’de kendi adı ile anılan camiin bitişiğindedir.
Ahi Evran her milletin özünde bazı kültürel özellikler vardır. Türklerin de yaratılışlarında var olan alplik, yardımlaşma, dayanışma, cesaret, mertlik, teşkilatçılık ve misafirperverlik gibi kültürel özellikleri ahiliğin bir medeniyet hareketi olarak Türkler arasında yaygınlaşmasında etkili olmuştur. Bu kültür özelliklerine sahip olan Ahi Evran Veli, ahiliği Selçuklu coğrafyasında hızla teşkilatlandırmıştır.
Ahilerin Fütüvet-nâmelerde belirtilen ortak öz ahiliğin 740 kuralından bahsedilmektedir. Ancak bunlardan 124 tanesinin özellikle uygulanması gerektiği belirtilmektedir. Bunlar sofra adabından su içmeye, konuşmaya, giyinmeye, yürümeye, alışveriş yapmaya, misafirliğe, oturmaya, büyükleri ziyaret etmeye, hasta ziyaretine, mezarlık ziyaretine, hamamda yıkanmaya, yatmaya, uyumaya ait kurallardır. Ahi eline, beline, diline sahip olacaktır. Kapısını, gönlünü, sofrasını açık tutacaktır. Fütüvvet iyi huylardır. Nefisle mücadele, Allah’ın emirlerini tutma, adeta kendisini halka vakfedip herkese iyilikte bulunma, bilhassa cömert olma, konuk sevme ve herkesin yardımına koşmadır. Fütüvvet peygamberlerden kalmadır. Onun için peygamberin sünnetleri fütüvvetin de esasını oluşturmuştur. Fütüvvetin şartları vefa, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, insanlara nasihat, onları doğru yola sevk etmek, tövbe ve güçlü iken affetmektir. Şarap içen, zinada bulunan, yalan söyleyen, koğuculuk eden, hile yapan, gıybette ve bühtanda bulunanlar, hainler ahilik teşkilatına alınmazlar ve fütüvvetten düşerler.
Ahilik özüne “Eşref –i Mahlûkat” olan insanı yerleştirerek, “Hakka hizmet, halka hizmet” anlayışıyla hem dünyevi hem de uhrevi bir sistem oluşturmuştur. Ahiler, “dünyayı bir imtihan yeri” olarak kabul etmişler, bu sebeple hayatın bütün alanları ile ilgili ihtiyaca göre yeni sistemler oluşturmuşlardır.
Ahiler kendilerine has bir eğitim sistemi oluşturmuşlardır. Akşamları tekke ve zaviyelerde fütüvvet esaslarını teorik olarak öğretmişlerdir. “Kim ki iyi insan iyi Müslümandır kim ki iyi Müslüman iyi insandır” düsturu gereğince insan yetiştiriyorlardı. Ayrıca gündüzleri iş başında yamak, çırak, kalfa, usta sistemi içerisinde uygulamalı olarak eğitim veriyorlardı. Bu eğitim anlayışının özünde İslami kuralları hayat tarzı haline getiriyorlardı. Tekke ve zaviyelerde okuma yazma, görgü kuralları, okçuluk, binicilik, kılıç eğitimi, tarım işleri… gibi alanlarda eğitim de verilmekteydi.
Ahiler, sadece erkekleri değil, kadınları da eğitmişlerdir. Ahi Evran Veli’nin hanımı Fatma Bacı’nın kurduğu “Bacıyan-ı Rum” (Anadolu Kadınlar Teşkilatı) ile kadınları da eğitmişler, onları aşına, işine, eşine bağlı yetiştirmişlerdir. Onları meslek sahibi yaparak üretici konuma getirmişlerdir. Denilebilir ki Bacıyan-ı Rum dünyada ilk kadın sivil toplum örgütlenmesidir.
Ahilik Selçuklu ve Osmanlı iktisadi sisteminin özünü oluşturmuştur. Bu iktisadi anlayışın temelinde çalışmak, üretmek, kalite, emeğe saygı, dayanışma, helâl kazanç, helâl lokma, yardımlaşma, israftan kaçınma gibi islâmi kurallar vardır. Ahiler bu alanda da inançlarını hayata geçirmişlerdir. Ahiler ihtiyaçlarından fazlasını ihtiyacı olana dağıtmışlardır. Onlar kârda değil, hayırda yarışmışlardır.
Ahilik sosyal açıdan toplumda denge unsuru olmuşlardır. Kurdukları vakıflarla hayatı ilgilendiren bütün alanlarda faaliyette bulunmuşlardır. Fakirleri, garipleri, kimsesizleri, savaşa gidenlerin ailelerini, işinde zarar edenleri, misafirleri, yolcuları korumuşlar, onlara yardım etmişlerdir. Kısacası ahiler kimsesizlerin kimsesi olmuşlardır.
Ahi Evran, 13. yüzyılda ve ölümünden sonraki yüzyıllarda toplumun liderlerinden biriydi ve bugün bile efsanevi eylemlerle anılıyor. Anadolu Türk usta ve tüccarlarına edebî eserleri ve eylemleriyle katkıda bulunmuştur. Kurduğu emirle "mükemmel insan" ve "mükemmel toplum" hedeflenmiş, bu nedenle sadece mesleki eğitim değil, dini, ahlaki ve sosyal bilgiler de takipçilerine verilmiştir. Sözün özü şu ki Ahilik sıradan bir hafta olarak kutlanıp geçilmemesi bu öz değer ve felsefemizi tekrar çocuklarımız ve geleceğimiz için canlı tutmamız diri tutmamız gerekmektedir.